Yukarıda tarih ve numarası yazılı Bölge Adliye Mahkemesince verilen kararın müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi G. D. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Davacı üçüncü kişi, Ç. ve B. ilçelerinde bulunan fabrikalarındaki müvekkiline ait malların haczedildiğini, şirketin fabrikalarındaki üretim için kullanılan malların şirket temsilcisinin şahsi malları olmadığını, borçlunun şahsi borcundan dolayı şirketin mallarını haczedilemeyeceğini iddia ederek davanın kabulünü talep etmiştir.
Davalı alacaklı, davanın reddini istemiştir.
Mahkemece, bilirkişi raporu uyarınca mahcuzların finansal kiralama sözleşmesi kapsamında davacı şirkete ait mallar olduğu gerekçesi ile davanın kabulüne karar verilmiş, karara karşı davalı alacaklı istinaf yoluna başvurmuştur.
Bölge Adliye Mahkemesince,bir kısım menkullerin finansal kiralama sözleşmesine konu olduğu, finansal kiralama sözleşmesine konu menkullerle ilgili davacının dava açma sıfatı bulunmadığından, bu menkullerle ilgili davanın kabulüne karar verilmesi yasaya uygun olmayıp, bunun dışında haczedilen menkullerle ilgili olarak hacze konu malların davacı şirket yetkilisi olan borçlu H.’ın şahsi malları olmadığı, davacı şirketin faaliyet gösterdiği fabrika binalarında haciz işlemi yapıldığı, iflas ertelemeye ilişkin dava dosyasından alınan bilirkişi raporunda tespit edilen malların haczedildiği, hacze konu menkullerin davacıya ait olduğu gerekçesi ile Mahkeme kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, karar davalı alacaklı tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, üçüncü kişinin İİK’nın 96. vd. maddelerine dayalı istihkak iddiasına ilişkindir.
Türk Medeni Kanunu’nun 47/1. maddesinde tüzel kişiler, kendilerini oluşturan kişi veya mal topluluklarından bağımsız ve ayrı kişilikler olarak tanımlanmıştır. Tüzel kişiler süreklilik arz eden ortak bir amacı gerçekleştirebilmek için ortaklarından ayrı ve bağımsız bir kişiliğe sahip olduğundan, malvarlıkları da ortaklarının malvarlığından ayrıdır. Bu nedenle, ortaklığın alacaklılarına karşı sadece ortaklığın sorumlu olacağına dair sınırlı sorumluluk ilkesi kabul edilmiştir. Ancak uygulamada, sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü yükümlülükler ile borçlardan ve sorumluluklardan kurtulmak için tüzel kişiliğin bir araç olarak kötüye kullanıldığı ve kişilerin tüzel kişilik perdesinin arkasına sığındığı istisna da olsa bazen görülebilmektedir. Tüzel kişilik perdesinin aralanması teorisinin amacı ise, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınmayı önlemek, hakkaniyeti sağlamaktır. Temelini Medeni Kanun m. 2’de düzenlenmiş olan dürüstlük kuralından alan bu teori ile uygulamada şirketlerin tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına borçlarını ödemelerinden kaçınmalarına engel olmaktadır. Perdeyi aralamak teorisiyle, tüzel kişiliğin ayrılığı ilkesinin kötüye kullanıldığı durumlarda farklı tüzel kişilik savunması kabul edilmeyerek perdenin arkasındaki kişi sorumlu tutulabilmektedir. Başka bir anlatımla perdeyi aralama teorisiyle birlikte tüzel kişinin borcundan üyelerin, üyelerin borcundan tüzel kişinin ya da ana ortaklıkla yavru ortaklıkların özdeş kılınarak sorumlu tutulmasına olanak sağlanmaktadır. (C. Koçak, Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanması 1. Uluslararası Ticaret Sempozyumu 2.2.2008 Marmara Üniversitesi Hukuk FakültesiYayını s.h.58)
Teorinin uygulanması sonucunda tüzel kişiliğe hukuken tanınan kişilik tamamen ortadan kaldırılmamakta, sadece somut olaya özgü olarak istisnaen tüzel kişi ile üyeleri arasındaki mutlak olan şahıs ve mal ayrılığı ilkesi uygulanmamaktadır.
Tüzel kişi ile üyeleri arasındaki bu ayrılık prensibinin mutlak olarak her durum ve koşulda uygulanması bazı haksız durumların ortaya çıkmasına yol açmaktadır. Hukuk kuralları dolanılmak suretiyle kanuna karşı hile yapılması, ayrı tüzel kişilik kavramına sığınarak onun ardında yer alan gerçek kişilerin taraf oldukları sözleşmeden kaynaklanan yükümlülüklerini ihlal etmeleri ya da üçüncü kişilere zarar vermeleri, sonra da tüzel kişilik kavramının ardına gizlenilmesi dürüstlük kuralı ve hakkın kötüye kullanılması yasağı ilkelerine açıkça aykırı olup hukuk düzenince de korunamaz. Bu gibi durumda tüzel kişilik perdesi aralanmalı ve perdenin ardında yer alanlar gerektiğinde sorumlu tutulmalıdır [Sağlam, İ: Tüzel Kişilik Perdesinin Aralanmasına Genel Bir BakışTüzel Kişilik Perdesinin Aralanması I. Uluslararası Ticaret Hukuku Sempozyumu (Editör: Ulusoy, E: T Marmara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Sempozyum Kitabı, İstanbul, 2008, s. 154 vd.)].( (HGK’nin 6.9.2020 tarihli ve 2020/19-94 -358 sayılı kararı)
Somut olayda, dosya kapsamında yer alan ticaret sicil kayıtlarına göre 19.2.2014 tarihi itibari ile tek ortak takip borçlusu H.’dır. Tek ve hakim ortak olan borçlu, tüzel kişiliğin perdesine sığınarak alacaklılarına karşı borçlarını ödemekten kaçınmıştır. Buna göre, tüzel kişilik perdesinin kaldırılması sureti ile tüzel kişi ile üyeleri arasındaki mutlak olan şahıs ve mal ayrılığı ilkesi uygulanmayarak davacı üçüncü kişi şirketin davasının reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile davanın kabulüne karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 20.12.2019 tarih ve 2019-184 Esas-2716 Karar sayılı kararının yukarıda yazılı nedenlerle 5311 sayılı Kanun ile değişik İİK’nın 364/2.maddesi göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı HMK’nın 373/2. maddeleri uyarınca (BOZULMASINA), peşin alınan harcın istek halinde iadesine, dosyanın kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 22/12/2021 gününde oy birliği ile karar verildi.
12. HD. 22.12.2021 T. E: 6867, K: 11782