T. C.
Y A R G I T A Y
H U K U K G E N E L K U R U L U
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
Y A R G I T A Y İ L Â M I
Esas No : 2023/12-575
Karar No : 2024/16
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : Antalya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi
TARİHİ : 09.02.2023
SAYISI : 2022/3175 E., 2023/308 K.
DAVA TARİHİ : 27.12.2019
KARAR : Şikâyetin kabulüne
TEMYİZ EDEN : Davalı vekili
ÖZEL DAİRE KARARI : Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin 20.10.2022 tarihli ve
2022/3458 Esas, 2022/10679 Karar sayılı BOZMA kararı
Taraflar arasındaki meskeniyet şikâyeti isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince şikâyetin kabulüne karar verilmiştir.
Kararın alacaklı vekili ve katılma yoluyla borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, borçlu vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle şikâyetin kabulüne karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. TALEP
Borçlu vekili; alacaklı vekili tarafından müvekkili aleyhine başlatılan genel haciz yolu ile ilâmsız takipte müvekkili adına kayıtlı olan Denizli ili, Pamukkale ilçesi, Dokuzkavaklar Mah., 3242 Ada, 8 Parselde bulunan 1 No.lu bağımsız bölüm üzerine haciz konulduğunu, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 82 nci maddesinin birinci fıkrasının on ikinci bendi uyarınca müvekkilinin hâline münasip evinin haczedilemeyeceğini, 2004 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesine göre düzenlenen davet kağıdının müvekkiline 24.12.2019 tarihinde tebliğ edildiğini ve yasal süresinde meskeniyet şikâyetinde bulunduklarını, müvekkilinin malûlen emekli olup şikâyet konusu evde eşi ve iki çocuğuyla yaşadığını, evin konut kredisiyle alındığını ve borcun hâlen devam ettiğini, müvekkilinin başka bir malvarlığının bulunmadığını ileri sürerek haczin kaldırılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
II. CEVAP
Alacaklı vekili; şikâyet konusu taşınmazın tapu kaydında ipotek şerhi bulunduğundan borçlunun alacaklılarına karşı haczedilmezlik şikâyetinden feragat etmiş olduğunu, borçlunun meskeniyet şikâyetinin de yerinde olmadığını belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 25.12.2020 tarihli ve 2019/807 Esas, 2020/809 Karar sayılı kararı ile; şikâyet konusu taşınmazın tapu kaydında T.C. Ziraat Bankası A.Ş. lehine ipotek şerhi bulunduğu, T.C. Ziraat Bankası Merkezi Operasyonlar Bölüm Başkanlığının 20.11.2020 tarihli cevabi yazısında ipoteğin konut kredisi sebebiyle tesis edilmiş olup konut kredisi borcunun devam ettiğinin bildirildiği, 09.03.2020 tarihli bilirkişi raporunda keşif tarihi itibariyle şikâyet konusu taşınmazın toplam değerinin 165.000,00 TL olduğu, borçlunun hâline münasip mütevazı mahallelerde mesken satın alması için keşif tarihi itibari ile gerekli asgari rayiç değerin ortalama yaklaşık 170.000,00 TL olduğunun bildirildiği, bilirkişi raporunun denetime elverişli bulunarak hükme esas alındığı gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili ve katılma yoluyla borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 19.01.2022 tarihli ve 2021/1217 Esas, 2022/125 Karar sayılı kararı ile; borçlunun 2004 sayılı Kanun’un 103 üncü maddesine göre düzenlenen davetiyenin tebliği üzerine yasal süresinde meskeniyet şikâyetinde bulunduğu, şikâyet konusu taşınmaz üzerindeki ipoteğin konut kredisine ilişkin olduğu ve borçlunun başka bir kredi çekmediğinin lehine ipotek mevcut olan bankanın cevabıyla belirlendiği, konut kredisinin meskeniyet şikâyetine engel olmadığı, 09.03.2020 tarihli bilirkişi raporunun usulüne uygun olduğu, bu nedenlerle İlk Derece Mahkemesinin meskeniyet şikâyetinin kabulü kararının hukuka uygun olduğundan alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddi gerektiği, meskeniyet şikâyetinin kabulüne karar verilmesine ve şikâyetin reddini isteyerek uyuşmazlık çıkaran ve sonuç olarak haczin devamını istemekte haksız çıkan taraf alacaklı olmasına rağmen şikâyetçi borçlu lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmemesinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine, borçlu vekilinin katılma yoluyla istinaf başvurusunun kabulüyle İlk Derece Mahkemesi kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle meskeniyet şikâyetinin kabulüyle taşınmaz üzerindeki haczin kaldırılmasına, borçlu lehine vekâlet ücreti ve yargılama giderine hükmedilmesine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtile kararı ile;
“…Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;
Borçlunun daha önce ipotek ettiği taşınmazı hakkında sonradan haczedilmezlik şikayetinde bulunabilmesi için ipoteğin konut kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerekir. Zira zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikayetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi, bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, adı geçenin daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmasını engeller ise de, haciz tarihi itibariyle ipotek konusu borcun ödenmiş olması halinde, ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikayetinde bulunulabilir.
Somut olayda, takip dosyasından borçlunun şikayete konu taşınmazı üzerine 26.11.2019 tarihinde haciz uygulandığı, haciz tarihinden önce taşınmazın tapu kaydında 3. kişi TC. Ziraat Bankası A.Ş. lehine ……her türlü nedenden Bankaya karşı doğmuş doğacak tüm borçlarının teminatı olarak 11.03.2015 tarihli 1. derece ipotek tesis edilmiş olduğu, ipotek alacaklısı TC. Ziraat Bankası A.Ş.’nin 20.11.2020 tarihli yazı cevabında ipotek borcunun devam ettiğinin bildirildiği görülmüştür.
Her ne kadar Bölge Adliye Mahkemesince, ipoteğin konut kredisi nedeni ile kurulduğu ve zorunlu ipoteklerden olduğu değerlendirilmiş ise de; ipotek resmi senedi incelendiğinde ipoteğin konut kredisine özgülenmediği ve üst sınır ipoteği şeklinde kurulduğu, ipoteğin bu hali ile zorunlu ipoteklerden olmadığı anlaşılmıştır.
O halde, şikayete konu taşınmaz üzerinde hacizden önce tesis edilen ve haciz tarihi itibari ile ipoteğe bağlı borcu ödenmeyen, zorunlu olmayan ipotek mevcut olduğu anlaşılmakla, borçlu meskeniyet şikayetinden vazgeçmiş sayılacağından Bölge Adliye Mahkemesince şikayetin bahsi geçen nedenle reddi gerekirken yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçenin yanında, bankadan kredi alan kişinin bankanın kredi ve ipotek sözleşmesine yazdığı “doğmuş doğacak borçlar” ibarelerini sözleşmeyi imzalarken okuma, bu ibarelere itiraz etme ve karışma şansı dahi olmadığı, nitekim tüketici mahkemelerinin bu tip matbu şartları tüketici lehine geçersiz saydığı, ipotek alacaklısı banka ile borçlu arasında konut kredisi sözleşmesi dışında başkaca bir kredi sözleşmesi bulunduğuna veya konut kredisi dışında borçlunun haciz tarihi itibariyle doğmuş ve ipotek kapsamında kalıp ipotekle teminatlandırılmış başka bir borcunun bulunduğuna ilişkin iddia ve delil bulunmadığından konut kredisine ilişkin kredi sözleşmesi, ödeme planı ve ipotek resmî senedi bir bütün hâlinde değerlendirildiğinde ipoteğin konut kredisi borcunun teminatını oluşturmak amacıyla verildiğinin anlaşıldığı, sosyal amaçlı olarak verilen ve zorunlu olarak kurulan bu ipoteğin meskeniyet iddiasına dayalı haczedilmezlik şikâyetinin ileri sürülmesine engel olmadığı gerekçesiyle oy çokluğuyla direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Alacaklı vekili; taşınmazın tapu kaydına ipotek tesis edildiğinden borçlunun alacaklılarına karşı haczedilemezlik şikâyetinden feragat etmiş olduğunu, taşınmazın bulunduğu yerden daha mütevazı semtlerdeki taşınmaz değerlerinin araştırılmadığını, şikâyet konusu taşınmazın değerinin daha yüksek olduğunu, borçlunun hâline münasip evin değerinin belirlenirken objektif bir değerlendirme yapılmadığını, müvekkili aleyhine yargılama gideri ve vekâlet ücretine hükmedilmesinin hukuka aykırı olduğunu ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; şikâyet konusu taşınmazın tapu kaydında bulunan ipoteğin meskeniyet şikâyetine engel olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
2004 sayılı Kanun’un 16 ncı maddesi ve 82 nci maddesinin birinci fıkrasının on ikinci bendi.
2. Değerlendirme
1. İcra iflâs hukukunun diğer adı cebri icra hukukudur. Cebri icra, borçların Devlet kuvveti yardımı ile (zorla) yerine getirilmesidir (ifa edilmesidir). Borçlar, genellikle kendiliğinden (ihtiyarî olarak) yerine getirilir (ifa edilir). Borçluların, borçlarını herhangi bir cebrî işlem (zor kullanma) ile karşılaşmadan rızaları ile ifa etmeleri, kanuna saygı gösterilmesi ve akitlere (sözleşmelere) uyulması gerektiği hakkındaki genel düşüncenin (telâkkinin) bir sonucudur. İyi teşkilâtlanmış (örgütlenmiş) bir toplumda, hakların alınması için özel (cebrî) bir takip yoluna ihtiyaç gösterecek hâller istisnaî (ayrık) niteliktedir. Bununla beraber, her toplumda borcunu rızası ile ifa etmeyen (ödemeyen) borçlular vardır. Bu gibi borçlulara karşı bunlardan alacaklı olanları korumak için (yani alacaklıların alacaklarına kavuşabilmeleri için) alacaklılara, Devlet kuvvetinin yardımını isteme hakkı tanınmıştır. Alacaklının, Devlet kuvveti yardımı ile alacağına nasıl kavuşacağını düzenleyen hukuk dalına icra iflâs hukuku veya cebrî icra hukuku (veya takip hukuku) denir. Borcunu rızası ile yerine getirmeyen (ifa etmeyen, ödemeyen) borçlu, alacaklının talebi üzerine, Devlet kuvveti ile borcunu yerine getirmeye (ödemeye) zorlanır. Devletin cebri icra organları (icra dairesi), borçlunun mallarına el koyar, bu malları satar ve satış bedelinden alacaklıya alacağını öder (Baki Kuru, İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s.47).
2. Haciz, cebri icra organı tarafından yapılan devlete ilişkin bir hakimiyet tasarrufu olup, icra takibinin konusu olan belli bir para alacağının ödenmesini sağlamak için, bu yolda istemde bulunan alacaklı lehine, söz konusu alacağı karşılayacak miktar ve değerdeki borçluya ait mal ve haklara, icra memuru tarafından hukuken el konulmasıdır. 2004 sayılı Kanun’un 85 inci maddesinin birinci fıkrasına göre icra müdürlüğünce borçlunun kendi yedinde veya üçüncü şahısta bulunan menkul malları ile gayrimenkullerinden, alacak ve haklarından alacaklının ana para, faiz ve masraflar da dâhil olmak üzere bütün alacaklarına yetecek miktarı haczedilir.
3. İcra iflas hukukunda kural olarak borçlunun mal varlığını teşkil eden mal, alacak ve hakları alacaklılarına karşı bir tür teminat oluşturur. 2004 sayılı Kanun ve takip hukuku ilkelerine göre asıl olanın alacaklının alacağına kavuşmasını sağlamak olduğundan, kural olarak borçluların tüm mallarının haczi mümkündür. Bir malın haczedilememesi için yasal düzenlemenin bulunması zorunludur. 2004 sayılı Kanun’un 82 nci maddesinde haczedilemeyecek mallar ve haklar düzenlenmiştir. Maddî hukuka göre başkasına devri yasak olan mal, alacak ve haklar da haczedilemez. Ayrıca özel kanunlarında haczedilemeyeceği yazılı olan mal, alacak ve haklar da haczedilemez.
4. Borçlunun mal varlığını oluşturan mal, alacak ve hakları borç için haczedilebilirse de, borçlunun ve ailesinin yaşama ve ekonomik varlığını sürdürebilmesi için istisnai olarak bazı mal ve haklarının haczedilemeyeceği kabul edilmiştir. 2004 sayılı Kanun’un 82 nci maddesinin birinci fıkrasının on ikinci bendi uyarınca borçlunun “hâline münasip” evi haczedilemez.
5. Borçlunun daha önce ipotek ettiği taşınmazı hakkında ise sonradan haczedilmezlik şikâyetinde bulunabilmesi için ipoteğin mesken kredisi, esnaf kredisi, zirai kredi gibi zorunlu olarak kurulmuş ipoteklerden olması gerekir. Zorunlu olarak kurulan ipoteğin meskeniyet şikâyetine engel teşkil etmeyeceği ilkesi, bu ipoteğin sosyal amaçlı olarak verilen kredinin teminatını oluşturmasından kaynaklanmaktadır. Bunun dışında, borçlunun serbest iradesi ile kurduğu ipotekler, daha sonra bu yerle ilgili olarak meskeniyet iddiasında bulunmasını engeller. Meskenini kendi iradesiyle ipotek eden borçlunun artık ona ihtiyacı olmadığı kabul edilmelidir. Ancak, haciz tarihi itibariyle ipotek konusu borcun ödenmiş olması hâlinde ise ipotekle yükümlü bulunmayan taşınmaz hakkında meskeniyet şikâyetinde bulunulabilir. Aksi takdirde, kurulan bir ipotek borcu ödenmiş olsa dahi, bundan sonraki tüm hacizler yönünden meskeniyet şikâyetinin mümkün bulunmadığı gibi kabul edilemeyecek bir sonuç ortaya çıkar. Hukuk Genel Kurulunun 18.03.2015 tarihli ve 2013/12-1576 Esas, 2015/1045 Karar ile 29.05.2015 tarihli ve 2013/12-2169 Esas, 2015/1463 Karar sayılı kararlarında da benzer hususlar vurgulanmıştır.
6. Borçlu ipotek tesisine rıza göstermiş olmakla taşınmazın satılmasını göze almış ve böylece meskeniyet iddiasından önceden vazgeçmiştir (Necmeddin M. Berkin, Tatbikatçılara İcra ve İflas Hukuku Rehberi, İstanbul, 1980, s.217). Borçlu, haczedilmez bir malını rehnetmek suretiyle haczedilmezlik imtiyazından feragat etmiş olmaktadır. Başka bir deyişle, haczedilmezliği sadece o rehnin alacaklısına karşı değil, bir başka alacaklıya karşı da ileri sürememelidir (Ramazan Arslan, Alacakların Tahsili Hususunda Cebri İcra ve Yargılama Anında Karşılaşılan Sorunlar ve Çözüm Yolları, 5-7 Temmuz 1991, s.17).
7. İpotek ise 4721 sayılı Türk Medenî Kanunu’nun (4721 sayılı Kanun) 881 ilâ 897 nci maddeleri arasında düzenlenmiş, ancak kanun koyucu tarafından bu hükümlerde ipotekle ilgili bir tanıma yer verilmemiştir. Doktrinde ipotek kavramı, kişisel bir alacağı güvence altına alma amacını güden, kıymetli evraka bağlı olmayan ve bir taşınmazın değerinden alacaklının alacağını elde etmesi olanağını sağlayan sınırlı ayni hak olarak tanımlanmaktadır (Jale G. Akipek, Turgut Akıntürk, Eşya Hukuku, 2009, s.786; Kemal Gürsoy, Fikret Eren, Erol Cansel, Türk Eşya Hukuku, 1984, s.1032). 4721 sayılı Kanun’un 881 inci maddesine göre hâlen mevcut olan veya henüz doğmamış olmakla beraber doğması kesin veya olası bulunan herhangi bir alacak, ipotekle güvence altına alınabilir. İpoteğin borçluya ait bir taşınmaz üzerinde kurulması şart olmadığı gibi borçluya ait bir taşınmaz üzerinde ipotek kurulmasından sonra borçlunun bu taşınmazın mülkiyetini devretmesine de engel yoktur.
8. 4721 sayılı Kanun’un 851 inci maddesindeki düzenlemeden anlaşıldığı üzere ipotek, güvence altına alınması düşünülen alacağın miktarının belirli olup olmamasına göre iki şekilde kurulabilir. Buna göre ipotekle güvence altına alınması düşünülen alacağın miktarı belirli ise anapara ipoteği, belirli değilse üst sınır (limit) ipoteği kurulabilir.
9. 4721 sayılı Kanun’un 851 inci maddesine göre miktarı belli olmayan ya da henüz doğmamış bir alacağın ipotekle teminat altına alınması hâlinde, alacağın miktarı henüz bilinmediğinden ipotekte belirlilik ilkesi gereğince ipotekli taşınmazın azami miktarı için teminat teşkil edeceğini alacaklının bütün istemlerini karşılayacak şekilde taraflarca kararlaştırılması ve bu miktarın rehin yükü olarak tapu kütüğüne tescil edilmesi gerekir (Müjgan Tunç Yücel, Banka Alacaklarının İpoteğin Paraya Çevrilmesi Yoluyla Takibi, İstanbul, 2010, s.164, dn. 69). Üst sınır (limit) ipoteğinde üst sınır çerçevesinde tescil edilen ipotek, tescil edildiği tarihte mevcut ve miktarı belli olan bir alacağa dayanmamaktadır. Bu nedenle bu ipotek maddi bünyeden yoksun, biçimsel bir ipotek niteliği taşımaktadır. İleride alacak doğup miktarı belli olduğunda başlangıçta şekli bir karakter taşıyan üst sınır ipoteğini, gerçekleşen alacak tutarı ile sınırlı tutarak maddi içeriğe kavuşacaktır. Bu hâlde ipoteğin fer’îlik niteliği tam anlamı ile gerçekleşmiş olur. Rehnin paraya çevrilmesi de bu aşamadan sonra olacaktır (Sümer Altay, Ali Eskiocak, Türk Medeni Hukukunda Taşınmaz Rehni, İstanbul 2007, s.82; Kemal Oğuzman vd., Eşya Hukuku, İstanbul, 2005, s.728).
10. Somut olayda ise; alacaklı Güvence Hesabı vekili tarafından borçlu Yüksel Demirci aleyhine 25.11.2019 tarihinde başlatılan genel haciz yolu ile ilâmsız takipte şikâyet konusu taşınmaza 26.11.2019 tarihinde ihtiyati haciz şerhi işlenmiştir. Taşınmazın tapu kaydında T.C. Ziraat Bankası A.Ş. lehine 11.03.2015 tarihli ve 5988 yevmiye nolu birinci derecede tesis edilmiş ipotek şerhi bulunmaktadır. T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’nin 20.11.2020 tarihli cevabında borçlunun kullanmış olduğu konut kredisi nedeniyle ipotek tesis edildiği ve güncel borç miktarının 46.587,77 TL olduğu bildirilmiştir. Şikâyet konusu taşınmaza ilişkin ipotek akit tablosunun incelenmesinde ise Yüksel Demirci’nin T.C. Ziraat Bankası A.Ş.’den kullandığı ve kullanacağı krediye karşılık teminat teşkil etmek üzere üst sınır (limit) ipoteği tesis edilmiş olduğu görülmektedir.
11. Şu hâle göre meskeniyet şikâyetine konu taşınmaz üzerindeki ipoteğin konut kredisine özgülenmediği, doğmuş ve doğacak bütün borçlarının teminatını teşkil etmek üzere üst sınır (limit) ipoteği şeklinde kurulduğu, ipoteğin bu hâli ile zorunlu ipoteklerden olmadığı anlaşılmaktadır. O hâlde hacizden önce tesis edilen ve haciz tarihi itibari ile ipoteğe bağlı borcu ödenmeyen, borçlunun serbest iradesi ile kurulan ipoteğin meskeniyet şikâyetine engel olduğunun kabulü gerekir. Nitekim aynı hususlar Hukuk Genel Kurulunun 31.05.2023 tarihli ve 2022/12-76 Esas, 2023/544 Karar sayılı kararında da benimsenmiştir.
12. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, lehine ipotek şerhi olan bankanın konut finansman kredisine istinaden ipotek tesis edilmiş olduğunu bildirdiği gerekçesiyle direnme kararının uygun olduğu görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
13. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken önceki hükümde direnilmesi doğru olmamıştır.
14. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun ile değişik 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasının göndermesiyle uygulanması gereken 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin ikinci fıkrası uyarınca kararı veren Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
24.01.2024 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.