Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.
Ceza muhakemesinin amacının hukuken geçerli kanıtlarla hiç bir duraksamaya yer vermeden maddi gerçeğin ortaya çıkarılması olması ve temyiz kanun yolundaki hukuki denetimin maddi gerçeğin tespitinde muhakeme ve mantık kurallarına, bilimsel gerçeklik ve bulgulara uyulup uyulmadığını da kapsadığı gözetilerek yapılan incelemede,
İlk derece mahkemesince suçun yasal unsurlarının oluşmadığı gerekçesi ile sanıkların ayrı ayrı beraatine dair karar verildiği, kararın istinaf edilmesi sonucu, Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun kabulü ile sanıkların sübut bulan eylemden dolayı mahkumiyetlerine karar verildiği anlaşılmaktadır.
1-Şikayete konu İzmir ili, Konak ilçesi, 1.Süleymaniye Mahallesi, 564 Ada, 19 Parsel’de bulunan bodrum kat (1) nolu bağımsız bölüme ilişkin ipoteğe dair ipotek akit tablosunun (resmi senedin) ilgili tapu müdürlüğünden temin edilerek, ipotek alacaklısının tespit edilmesi ile ipotek borcunun ödenip ödenmediği ilgili yerlerden sorulmak suretiyle belirlenerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken eksik araştırma ile yazılı şekilde hüküm tesis edilmesi,
2-Anayasa’nın 141/3, 5271 sayılı CMK’nın 34. ve 230/1-b, CMK’nın 289/1-g maddeleri ile Ceza Genel Kurulu’nun 05/05/2015 tarih ve 2014/145 Esas sayılı kararı gereğince mahkemenin gerekçeli kararında iddia, savunma, tanık beyanları ve diğer deliller somut olarak açıklanarak suçun öğeleri, kanıtlandığı kabul edilen olaylar denetime elverişli şekilde gösterilerek ve deliller tartışılarak mahkemenin ulaştığı sonuç sanık, katılan, Cumhuriyet savcısı ve diğer okuyan herkesi tatmin edici olması gerekirken; yazılı şekilde, gerekçe gösterilmeksizin asgari hadden uzaklaşılarak teşdiden hükmedilmesi,
3-Sanıklar hakkında İİK’nun 331. Maddesinde düzenlenen ”alacaklıyı zarara uğratmak için mevcudu eksiltmek” suçundan netice olarak ” 10 ay hapis ve 250 gün karşılığı olmak üzere 5.000 TL adli para cezası yaptırımına hükmedilmiş ise de;
Temel cezanın belirlenmesine ilişkin ilkeler TCK’nın 61. maddesinin birinci fıkrasında;
“(1) Hâkim, somut olayda;
a) Suçun işleniş biçimini,
b) Suçun işlenmesinde kullanılan araçları,
c) Suçun işlendiği zaman ve yeri,
d) Suçun konusunun önem ve değerini,
e) Meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını,
f) Failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını,
g) Failin güttüğü amaç ve saiki,
Göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirler.” şeklinde düzenlenmiştir.
5237 sayılı TCK’nın “Adalet ve kanun önünde eşitlik ilkesi” başlıklı 3. maddesinin 1. fıkrasındaki; “Suç işleyen kişi hakkında işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunur.” biçimindeki hüküm ile de işlenen fiil ile hükmolunan ceza ve güvenlik tedbirleri arasında “orantı” bulunması gerektiği vurgulanmıştır.
Kanun koyucu, cezaların kişiselleştirilmesinin sağlanması bakımından hâkime, olayın özelliği ve işlenen fiilin ağırlığıyla orantılı bir şekilde gerekçesini göstererek iki sınır arasında temel cezayı belirleme yetki ve görevi yüklemiştir. Hâkimin temel cezayı belirlerken dayandığı gerekçe, TCK’nın 61. maddesinin 1. fıkrasına uygun olarak, suçun işleniş biçimi, işlenmesinde kullanılan araçlar, işlendiği zaman ve yer, suç konusunun önem ve değeri, meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığı, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığı, failin güttüğü amaç ve saiki ile ilgili, dosyaya yansıyan bilgi ve belgelerin isabetle değerlendirildiğini gösterir biçimde kanuni ve yeterli olmalıdır. Gerekçenin bu niteliği kararı aydınlatma, keyfiliği önleme ve tarafları tatmin etme özelliklerini taşımasının yanında, hâkimin, aşağı ve yukarı hadler arasında takdir yetkisini kullanırken TCK’nın 61. maddesinde düzenlenen kuralların dışına çıkıp çıkmadığının Yargıtayca denetleneceğini de göstermektedir.
Hâkim; olayın oluşu, olayın mağdurda yarattığı etki derecesi, mağdurun olay nedeniyle uğradığı zararın miktarı, olayın meydana gelişinde sanık veya sanıkların sergiledikleri ustalık derecesi, mağdurun ekonomik ve sosyal durumu itibarıyla zararı daha derin bir şekilde hissetmesi, olayın meydana geldiği yer ve zaman dilimi, mağdurun yaşı ve ekonomik, sosyal ve kültürel seviyesi; suçun işlenmesi sırasında kastın yoğunluğu, sanıkların organize bir şekilde hareket etmeleri gibi ana unsurları dikkate almak ve fiilin haksızlık içeriğiyle ve dosya kapsamıyla uyumlu bir ceza belirlemek zorundadır. Bu şekilde ceza adaletinin sağlanması, işlenen suçun haksızlık derecesi ve suçun işleniş biçimi ile verilen ceza arasındaki orantının makul bir şekilde dengelenmesi amaçlanacak, bu çerçevede, aynı suçu işleyenlerin aynı cezayı alması, farklı nitelikte suç işleyenlerin de, olayın içerdiği farklılıklar kapsamında farklı cezaları alması amaçlanarak hedeflenen ceza adaleti sağlanacaktır.
Somut olayda; bölge adliye mahkemesince sübut bulan ”alacaklıyı zarara uğratmak için mevcudu eksiltmek” suçundan sanıkların İİK’nun 331/1. maddesi uyarınca ” suçun işleniş şekli ve özellikleri ile suç konusunun önem ve değeri dikkate alınarak” şeklinde kanundaki ifadeler tekrarlanmak suretiyle; takdiren ve teşdiden 10 ay hapis ve 250 gün karşılığı adli para cezası ile cezalandırılmasına, TCK’nun 62/1. maddesi uygulanarak netice olarak ” 10 ay hapis ve 250 gün karşılığı olmak üzere 5.000 TL adli para” cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, fiilin ağırlığı ile orantılı olmayacak şekilde, asgari hadden uzaklaşılarak temel ceza belirlenmesi suretiyle sanıklar hakkında fazla ceza tayin edilmesi,
Bozmayı gerektirmiş ve sanıklar vekilinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görüldüğünden, İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesinin 2019/1587 E. 2020/2259 Karar sayılı kararının 5271 sayılı CMK’nin 302/2 ve 28.02.2019 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7165 sayılı Yasa ile değişik CMK’nin 304. maddeleri gereğince tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 11. Ceza Dairesi’ne gönderilmesine, 28/06/2022 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.
12.HD. 28.06.2022 T. E: 2021/10442, K: 7916