Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkiki alacaklı tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hâkimi G. Tosun K.cı tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü :
Borçlu vekili icra mahkemesine başvurusunda; müvekkili aleyhine başlatılan ilama dayalı takipte ilama aykırı fazla talepte bulunulduğunu ileri sürerek fazla talep edilen kısmın iptaline karar verilmesini talep etmiş, mahkemece, davanın kabulü ile takibin iptaline karar verildiği, kararın alacaklı vekili tarafından temyiz edildiği görülmüştür.
İcra takibinin dayanağı Yenişehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 28.02.2013 gün 2007/206 Esas 2013/76 Karar sayılı ilamının yargılama sırasında Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nce 29.01.2014 tarihinde yapılan temyiz incelemesi üzerine, İİK’nın 72. maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit davası yargılaması sonunda kurulacak hüküm, borçlu olmadığının tespitine ilişkin olması gerektiği, oysa mahkemece, bu yön gözetilmeden hükmün birinci fıkrasında borç miktarı belirlenerek olumlu tespit davası şeklinde hüküm kurulduğu bunun yasaya aykırılık teşkil ettiği gerekçesiyle bozulması sonrasında Yenişehir Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 30.10.2014 gün, 2014/346 Esas, 2014/472 Karar sayılı kararıyla davanın kısmen kabulü ile; Yenişehir İcra Müdürlüğünün 2007\766 Esas sayılı dosyasındaki asıl borcundan 24.400 TL borçlu olmadığının tespitine, davacı tarafından yapılan fazla ödemenin reeskont faizi ile birlikte ödeme tarihinden itibaraen davalıdan alınıp davacıya ödenmesine karar verildiği, davalı alacaklının sunduğu ek temyiz dilekçesi ile görülmüştür.
Öncelikle belirtilmelidir ki, kural olarak alacaklının elindeki ilama dayanarak ilamlı icra takibi yapabilmesi için hükmün kesinleşmiş olması şart değildir. Hüküm kesinleşmeden de alacaklı ilamlı takip yoluna başvurabilir.
Yine 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 443/1 maddesi gereğince kural olarak, temyiz edilmiş olması da ilamın icrasını durdurmaz.
Bu halde, bir taraftan Yargıtay’da temyiz incelemesi yapılırken, diğer taraftan icra dairesi ilamın icrasına devam eder. İlamın icrası devam ederken Yargıtay’ca hükmün bozulması halinde ne olacağı sorusunun cevabı ise, İcra ve İflas Kanunu’nun 40. maddesinde düzenlenmiştir.
İcra işlemleri devam ederken ilamın bozulması halinde, icra işlemleri olduğu yerde durur (İ.İ.K m.40/1). Bu hükme göre, ilamın bozulması ile, ilamın icrası sadece olduğu yerde durur; ilamlı icra takibi iptal edilmez. Hükmün kısmen bozulması ve kısmen onanması halinde, bozulan kısmı için icra işlemleri olduğu yerde durur, hükmün onanan kısmı için ise icra işlemlerine devam edilir.
Bir başka yönüyle, mahkeme bozma kararına uyarak yeni bir karar verirse, alacaklı bu yeni ilamın da kesinleşmeden icrasını isteyebilir. Alacaklı, bu yeni ilamın icrasını derdest icra takibi dosyasında isteyebileceği gibi, yeni bir ilamlı icra takibi yapmasına da engel yoktur.
Mahkemece bozma kararına karşı direnme kararı verilmesi halinde ise, bununla bozma kararı hükümsüz kalır ve bu nedenle bozma ile icranın durması sonucu da ortadan kalkar. Alacaklı, direnme kararına dayanarak, bozma ile durmuş bulunan ilamlı icra takibine aynı dosyada devam edilmesini isteyebilir.
Bozma kararına uyan mahkeme, nitelik ve miktar itibariyle bozulan karara uygun yeni bir karar verirse, alacaklının bu yeni ilamın icrasını derdest icra takibi dosyasında istemesi halinde, borçluya yeniden icra emri gönderilmesine gerek yoktur.
Aksi halde, bozma ilamına uyan mahkemece bozmadan sonra verilen yeni ilamda müddeabih ve eklentilerinin değiştirilmesi durumunda, derdest icra takibi dosyasında borçluya ilk icra emri kapsamı dışında yeni bir icra emri gönderilmesi zorunludur.
Bu noktada, borçluya ilk icra emri kapsamı dışında yeni bir icra emri gönderileceğinden, yeni icra emrinin tebliği üzerine borçlunun yeniden itiraz hakkı bulunduğu kuşkusuzdur. Şu halde borçlunun, icra emrinde talep edilen alacak ve fer’ilerine yeni icra emrinin tebliği üzerine itiraz edebileceği de her türlü duraksamadan uzaktır.
Somut olayda; takibe dayanak ilamın icrası devam ederken hüküm esasa ilişkin nedenlerle bozulmuş ve yeniden hüküm tesis edilmiş olup, İcra ve İflas Kanunu’nun 40. maddesinin 1. fıkrası uyarınca takip kendiliğinden durmuştur. İlk hükmün bozulmuş olması ve bozma ilamına uyularak yapılan yargılama sonucunda takip konusu alacak miktarı yeniden belirlenmiştir.
Yukarıda açıklandığı üzere, bozma ilamından sonra yapılan yargılama sonucunda verilen hükümde alacaklının talep edeceği asıl alacak miktarının değiştiği görülmüş olup, alacaklı derdest icra takibi dosyasında bu yeni ilamın icrasını isteyebilecektir. Borçlunun, yeni icra emrinin tebliği üzerine asıl alacak ve fer’ilerine yeniden itiraz hakkı bulunmakla, itirazının o aşamada çözümlenebileceği açıktır.
Hal böyle olunca; bozmayla ortadan kalkan ve yeniden hüküm tesis edilen ilamın icrası yönünden borçlunun itiraz nedenlerinin incelenmesinde, bu aşamada borçlunun bir hukuki yararı bulunmadığı anlaşılmakla Mahkemece şikayet hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması isabetsiz olup, bozmayı gerektirmiştir.
SONUÇ : Alacaklının temyiz itirazlarının kabulü ile mahkeme kararının yukarıda yazılı nedenlerle İİK’nin 366. ve HUMK’nin 428. maddeleri uyarınca BOZULMASINA, peşin alınan harcın istek halinde iadesine, ilamın tebliğinden itibaren 10 gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 20/02/2019 gününde oy birliğiyle karar verildi.
12. HD. 20.02.2019 T. E: 2018/5656, K: 2552