Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

Cari hesap sözleşmesine güvence olarak davalıya ait gayrimenkul üzerine davacı şirket lehine üst sınır ipoteği konulan ve alacağın ödememesi üzerine başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takibine itiraz üzerine itirazın iptali davası açılan uyuşmazlıkta, tarafların ticari defter ve kayıtlarına göre, cari hesap ilişkisi kapsamında "alacak ve borç tutarı, sürekli değişiklik gösterdiğinden" ve dava tarihi itibariyle alacağın belirlenmesi yargılamayı gerektirdiğinden, davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği-

Cari hesap sözleşmesine güvence olarak davalıya ait gayrimenkul üzerine davacı şirket lehine üst sınır ipoteği konulan ve alacağın ödememesi üzerine başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takibine itiraz üzerine itirazın iptali davası açılan uyuşmazlıkta, tarafların ticari defter ve kayıtlarına göre, cari hesap ilişkisi kapsamında “alacak ve borç tutarı, sürekli değişiklik gösterdiğinden” ve dava tarihi itibariyle alacağın belirlenmesi yargılamayı gerektirdiğinden, davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilemeyeceği- “Cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın, borçlu tarafça tek başına tespit edebilme imkanı olduğu” ve “Bilirkişi raporu alınmış olmasının likit bir alacak bulunmadığı anlamına gelmeyeceği, takip tarihi itibarıyla haksız olarak itiraz edilen ve likit sayılması gereken alacak yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiği” şeklindeki muhalif görüşlerin kabul edilmediği-

Taraflar arasında görülen itirazın iptali davasında verilen karar hakkında yapılan temyiz incelemesi sonucunda, Dairece Mahkeme kararının bozulmasına karar verilmiştir.

Mahkemece bozmaya uyularak yeniden yapılan yargılama sonucunda; davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir.

Mahkeme kararı davalılar tarafından duruşma istemli temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, 05.07.2022 tarihinde duruşma yapılmasına ve duruşma gününün taraflara davetiye ile bildirilmesine karar verilmiştir..

Belli edilen günde gelen davalılar vekili Avukat … ile davacı vekili Avukat …’nun gelmiş olmalarıyla duruşmaya başlanarak hazır bulunan avukatların sözlü açıklamaları dinlenildikten sonra işin incelenerek karara bağlanması için uygun görülen saatte Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan rapor dinlenerek dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:

I. DAVA

Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı …. Tic. Ltd. Şti. arasında, yabancı menşeli tedarikçilerden alınan mallarla ilgili olarak gümrükleme ve ithalatçı hizmetlerini konu alan sözleşme düzenlendiğini, davalının bu sözleşmeden doğan borçları ödememesi üzerine ek protokollerle, şirket yetkilisi diğer davalı … ’ın, müşterek borçlu ve müteselsil kefil olduğunu ve aynı zamanda, borcun teminatı olmak üzere, kendisine ait taşınmaz üzerine müvekkili şirket lehine ipotek tessis ettirdiğini, borcun protokolde kararlaştırılan sürede ödenmemesi üzerine, haklarında başlatılan ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takibe karşı davalıların itiraz ettiklerini ileri sürerek, itirazın iptali ile takibin devamını ve %20 icra inkar tazminatının davalılardan tahsilini istemiştir.

II. CEVAP

Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davacının hataları nedeniyle müvekkili şirketin üçüncü kişilere yüksek miktarda tazminat ödemek zorunda kaldığını, davacının, sözlü olarak, ödenen bu tazminatları karşılayacağını taahhüt ettiğini, fakat bu kapsamda yaptığı ödemeleri kendi bilançosuna avans olarak kaydettiğini, takibe konu borcun buradan kaynaklandığını, davacının ortaklık yapısı değişirken bilançolarda şeffaflık sağlanması amacıyla, takibin dayanağı olan protokollerin yapıldığını ve ipoteğin alındığını, üst sınır ipoteğine konu borcun gerçekten var olup olmadığının tespiti için öncelikle genel mahkemede dava açılması gerektiği, borcun mahiyetinin belirsiz olduğunu, hesap kat ihtarı gönderilmediğini, protokollerin ağır gabin hükümleri içerdiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.

III. MAHKEME KARARI

Mahkemenin 26.01.2016 tarihli ve 2014/1045 Esas, 2016/33 Karar sayılı kararı ile taraflar arasında yapılan protokollerle borcun miktarının belirlendiği ve bu kapsamda takibe konu 2.000.000,00 TL bedelli ipoteğin tesis edildiği, kaldı ki davalı şirketin ticari kayıtlarında da, protokolde belirlenen vade tarihi itibariyle, davacıya en az 1.935.755,50 TL tutarında borçlu olduğunun görüldüğü, gabinin koşullarının oluşmadığı gerekçesiyle, davanın kabulü ile itirazın iptaline ve takibin devamına, %20 icra inkar tazminatının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

IV. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay (kapatılan) 23. Hukuk Dairesinin 21.11.2019 tarihli ve 2016/8574 Esas, 2019/4838 Karar sayılı kararıyla, takip konusu ipoteğin üst sınır ipoteği niteliğinde olduğu, taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinden doğan ve doğması muhtemel alacakların teminatı olmak üzere tesis edildiği, bu itibarla, tarafların dellileri incelenip değerlendirilerek, cari hesaba ilişkin bakiye borç miktarının belirlenmesi gerektiği, takipten sonra ve dava açılmadan önce yapılan ödemeler varsa bu ödemeler yönünden dava açılmasında hukuki yarar bulunmadığı, bu durumda, taraflar arasındaki ticari ilişkinin takipten sonra da devam ettiği gözetilerek, dava tarihi itibariyle, cari hesap ilişkisi kapsamında bakiye borç tutarının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilerek, mahkeme kararı davalılar yararına bozulmuştur.

B. Mahkemece Bozmaya Uyularak Verilen Karar

Mahkemenin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile dava tarihi itibariyle, davacının davalıdan 1.720.719,80 TL alacağı bulunduğu, borçluların ipotek limitiyle sınırlı olarak sorumluluklarının devam ettiği gerekçesiyle, davanın kısmen kabulü ile davalıların 1.720.719,80 TL’ye yönelik itirazlarının iptaline ve takibin ipotek limitiyle sınırlı olarak devamına, %20 icra inkar tazminatının davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.

V. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde, davalılar vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Davalılar vekili temyiz başvuru dilekçesinde; takibe itiraz edildiği tarih itibariyle müvekkilinin davacıya borcu bulunmadığını, ipotek konusu alacağın bu tarih itibariyle tahsil edildiğini, buna rağmen davacı lehine icra inkar tazminatına hükmedilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, davacının ticari kayıtlarına göre de takip tarihi itibariyle borç kalmadığını ileri sürerek, kararın bozulmasını istemiştir.

C. Gerekçe

1. Uyuşmazlık ve Hukuki Nitelendirme

Dosya içeriğine, bozmanın mahiyeti ve kapsamına göre taraflar arasındaki uyuşmazlık, ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla başlatılan ilamsız takibe vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.

2. İlgili Hukuk

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3 üncü maddesinin ikinci fıkrası atfıyla uygulanmasına devam olunan mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun (1086 sayılı Kanun) 428 inci maddesi ile 439 uncu maddesinin ikinci fıkrası,

3. Değerlendirme

1. Tarafların iddia, savunma ve dayandıkları belgelere, uyuşmazlığın hukuki nitelendirilmesi ile uygulanması gereken hukuk kurallarına, dava şartlarına, yargılamaya hâkim olan ilkelere, ispat kurallarına, temyiz olunan kararda belirtilen gerekçelere ve bozmaya uyulmakla karşı taraf yararına kazanılmış hak durumunu oluşturan yönlerin ise yeniden incelenmesine hukukça imkân bulunmamasına göre davalılar vekilinin aşağıdaki paragrafın kapsamı dışındaki temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.

2. Mahkemece, davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmiş ise de tarafların ticari defter ve kayıtlarına göre, cari hesap ilişkisi kapsamında alacak ve borç tutarının sürekli değişiklik göstermekte olduğu anlaşılmış olup dava tarihi itibariyle alacağın belirlenmesi yargılamayı gerektirdiğinden, davacı yararına icra inkar tazminatına hükmedilmesi doğru olmamış, kararın bu nedenle davalılar yararına bozulması gerekmiştir.

V. KARAR

Açıklanan sebeple;

Temyiz olunan Mahkeme kararının BOZULMASINA,

Yargıtay duruşmasında vekilleri hazır bulunduğundan, davalılar yararına takdir olunan 8.400,00 TL duruşma vekalet ücretinin, davacıdan tahsili ile davalılara ödenmesine,

Peşin alınan temyiz karar harcının istek hâlinde ilgiliye iadesine,

Kararın tebliğinden itibaren 15 gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,

Dosyanın Mahkemesine gönderilmesine, 05.07.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

İcra inkâr tazminatına hükmedebilmek için borçlunun itiraz tarihinde kötü niyetli olması aranmaz. Sadece haksız olarak takip konusu likit alacağa itiraz edilmesi, bu tazminata hükmedilmesi için yeterlidir. Likit alacaktan maksat, taraflar alacak ve miktarı üzerinde uzlaşamasalar bile; borçlu, tek başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilecek durumda ise alacak likit alacaktır.

Ayrıca ticari defterlerin, sahibi lehine delil olarak kabul edilebilmesi için, kanuna göre eksiksiz ve usulüne uygun olarak tutulmuş, açılış ve kapanış onayları yaptırılmış ve defter kayıtlarının birbirini doğrulamış olması şarttır. Tüm bu koşullara rağmen ticari defterlerin delil olarak kabul edilebilmesi için; ayrıca, diğer tarafın aynı şartlara uygun olarak tutulmuş ticari defterlerindeki kayıtların bunlara aykırı olmaması veya ilgili hususta hiç bir kayıt içermemesi yahut defter kayıtlarının aksinin senet veya diğer kesin delillerle ispatlanmamış olması gerekir.

Somut olayda, taraflar arasındaki cari hesap sözleşmesine güvence olarak davalı …’a ait gayrimenkul tapu kaydı üzerine davacı şirket lehine üst sınır ipoteği konulmuş, davacı tarafın cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağı ödenmeyince ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla ilamsız takip başlatılmış, davalı tarafın itirazı üzerine itirazın iptali davası açılmıştır.

Mahkeme alacağın varlığını sadece davacı tarafın ticari defterlerine istinaden tespit etmişse de, davalı tarf defterlerinde aksine kayıtların bulunması nedeniyle davacının ticari defterlerinin kendi lehine delil olma koşulları bulunmadığı dosya içeriğiyle sabittir. Alacağın bulunmadığıyla ilgili davalı tarafın temyizi de olduğuna göre kararın bu nedenle bozulması gerekir.

Öte yandan Sayın çoğunluk, “inkar tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığını” belirterek kararı bozmuşsa da mahkeme cari hesap ilişkisine istinaden belli bir alacak tespit ettiğine ve yukarıda izah edildiği gibi cari hesap ilişkisinden kaynaklanan alacağın, borçlu tarafça tek başına tespit edebilme imkanı olduğundan, alacağın likit alacak olacağı dikkate alındığında mahkemenin inkar tazminatıyla ilgili hükmünün doğru kabul edilmesi gerekirken, kararın yazılı gerekçeyle bozulması doğru olmamıştır.

KARŞI OY YAZISI

Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararlarında da belirtildiği üzere; “itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan bir eda davasıdır.

Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden davanın reddi hâlinde alacaklı borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da alacaklıya karşı bir menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır.

Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır.

Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yapmış olduğu itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir.

Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK. m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden mahkemenin, borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır.

Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır.

Henüz alacaklı tarafından itirazın iptali davasının açılmadığı bir evrede, borçlunun, itiraza konu borcu kısmen veya tamamen ödemesi mümkündür ve bunu engelleyen herhangi bir yasa hükmü yoktur. Borçlu, itirazın iptali davası açılmamışken, itirazına konu borcu tamamen öderse, alacaklının itirazın iptali davası açmasına gerek kalmayacak ve böyle bir davayı açmakta hukuki yararı bulunmayacaktır. Zira itirazın iptali davası açılmasında amaç, itiraz nedeniyle kanun gereğince kendiliğinden durmuş olan takibin devamını sağlamaktır. Takibin devamı yoluyla elde edilecek olan sonuç (alacağın tahsili), borçlunun tüm borcu ödemesiyle zaten gerçekleşmiş olacağına göre, gerçekleşmiş olan bu sonucu sağlamak üzere bir dava açılmasında hukuki yarar bulunmayacaktır. Bunun gibi takibe konu borcun kısmen ödendiği durumlarda da ödenmeyen borç tutarına yönelik itirazın iptali davasında, itirazdan sonra ödenmiş olan miktar bakımından itirazın iptalinin istenilmesinde hukuki yararın mevcut olmayacağı kuşkusuzdur.” (Örnek: Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun; 09.02.2011 tarih ve 2011/13-29 E. 2011/56 K. sayılı, 23.05.2018 tarih ve 2017/19-910 E. 2018/1111 K. sayılı ve 22.11.2018 tarih ve 2017/19-822 E.2018/1754 K. sayılı kararları)

Nitekim 28.11.1956 tarih ve 1956/15 E., 1956/15 K. sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında da “her dosyada açıldığı tarihte tespit edilen vaziyet hükme ittihaz olunması iktiza eylemesine…” gerekçesine yer verilerek, davanın açılmasına kadar gerçekleşen hukukî ve maddi vakıalara göre sonuçlandırılması gerektiği benimsenmiştir. Bunun sonucu ise hükmün, uyuşmazlığın başlangıcından davanın açılan güne kadar gerçekleşmiş olayları kapsaması olacaktır.

Her davanın dava tarihine göre çözümleneceği kuralını, itirazın iptali davalarının icra takibine sıkı sıkıya bağlı davalardan olduğunu gözeterek uygulamak gerekir. Zira itirazın iptali davasının konusu icra takibinde istenen alacak olup, itirazın iptali davasında incelenecek husus öncelikle takip tarihi itibarıyla takipte istenen alacağın mevcut olup olmadığıdır. Takip tarihinde istenebilir olmayan bir alacağın takip tarihinden sonra muaccel hale gelmesi nedeniyle itirazın iptali davası açılabileceği düşünülemez. Zira itirazın iptali davasında haklı sayılmak için takip tarihi itibarıyla istenebilir (muaccel) hale gelmiş bir alacağın varlığına itiraz edilmiş olması gerekir. Diğer yandan muaccel bir alacak olsa bile takibe konu edilmemiş alacak kalemlerinin itirazın iptali davasında alacağa dahil edilip hüküm kurulabileceği de düşünülemez. Zira itirazın iptali davasının konusunu takibe konu edilmiş ve itiraz edilmiş alacak kalemleri oluşturmaktadır.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; mahkemece uyulan bozma kararında, davaya konu ipoteğin limit ipoteği olduğu, limit ipoteğinin doğmuş ve doğacak borçların teminatı için verildiği belirtilip bu ipoteğin alacak ve ferileri için limit kadar güvence sağladığına ve takipten sonra davadan önce yapılan ödemeler için itirazın iptali davası açılmasında hukuki yarar bulunmadığına dair açıklamalar yapıldıktan sonra eksik araştırmaya dayalı bozma kararı verilmiştir.

Bozma kararının araştırmaya sevkeden sonuç kısmında, mahkemece, tarafların iddia, savunma ve delilleri incelenerek, konusunda uzman yeni bir bilirkişi kurulundan rapor alınıp, taraflar arasındaki ticari ilişkinin takipten sonra da devam ettiği gözetilerek, dava tarihi itibariyle, cari hesap ilişkisi kapsamında bakiye borç tutarının belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir

Mahkemece bozmaya uyulup bilirkişi raporu alınmış ve raporda dava tarihi itibarıyla belirlenen alacak miktarı esas alınarak karar verilmiş ise de verilen hüküm bozma kararına uygun olmamıştır. Zira bozma kararında dava tarihine göre alacak miktarının belirlenmesinden söz edilmesinin nedeni takipten sonra ancak davadan önce yapılan ödemeler için itirazın iptali davası açılamayacağına dair gerekçede yer alan açıklamaların bir sonucu olup, takipten sonra ancak davadan önce doğan alacaklar için de itirazın iptali davası açılabileceği anlamında bir sonuç değildir.

Oysa ki bozma sonrası alınan ve hükme esas tutulan bilirkişi raporunda davacının takip tarihi itibarıyla 1.077.180,62 TL, dava tarihi itibarıyla ise 1.720.719,80 TL cari hesap alacağı olduğu belirlenmiştir. Rapor kapsamına göre takip tarihinden sonra cari hesap ilişkisinin devam ettiği ve takip tarihinde istenebilir alacak miktarı daha az iken takip tarihinden dava tarihine kadar alacak miktarının daha da arttığı anlaşılmaktadır. Bu durumda takibe konu edilen miktar yönünden takipten sonra ödeme olmadığı gibi borç miktarı daha da artmıştır.. Bu durumda takipten sonra doğan veya muaccel hale gelen alacaklar için haklı bir icra takibi bulunduğundan söz edilemeyeceği için itirazın iptali kararı da verilemez. İpoteğin limit ipoteği olması ve doğacak borçlar için de teminat teşkil etmesi de bunu mümkün kılmaz. Zira ileride doğacak olsa bile henüz doğmamış veya istenebilir hale gelmemiş alacaklar için ipotek bulunsa bile icra takibi yapılıp alacak talebinde bulunulamaz.

Ulaşılması gereken bu sonuç mahkemece uyulan bozma kararının bütünlüğü içinde de açıkça anlaşılmaktadır. Bu durumda takip tarihindeki istenebilir alacak miktarı olan 1.077.180,62 TL ve teminat kapsamındaki ferileri ve ipotek üst limiti esas alınarak bir karar verilmesi gerekirken takip tarihinde bulunmayan takip tarihinden sonra muaccel hale gelen alacakları da kapsar şekilde dava tarihindeki borç miktarı olan 1.720.719,80 TL esas alınarak karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bu yönden bozulması gerekir.

İcra inkâr tazminatıyla ilgili olarak ise, itirazın iptâli davalarında İcra ve İflas Kanunu’nun 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için, usulüne uygun şekilde yapılmış bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması gerekir. Burada, borçlu itirazının kötüniyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. İcra inkâr tazminatı, hakkındaki icra takibine itiraz ederek durduran ve çabuk sonuçlandırılmasına engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır.

Bu yasal koşullar yanında, takibe konu alacağın likid olması da zorunludur. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likid olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likid bir alacaktan söz edilebilmesi için, ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir (HGK’nın 07.06.2006 tarih 2006/19-295 Esas, 2006/341 Karar sayılı kararı).

Taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinin kapsamına göre borçlu davalı takibe konu edilen alacakla ilgili olarak takip tarihinde ne kadar miktar için borçlu olduğunu bilebilecek durumdadır. Alacağın miktarı için rapor alınmasının nedeni davalının borç miktarını belirleyememesiyle ilgisi olmayıp tarafların iddia ve savunmalarında ne derece haklı olduklarının dayanılan deliller kapsamında mahkemece araştırılıp değerlendirilmesiyle ilgilidir. Zira bu rapor alınmasa dahi borçlu, alacaklıyla aralarındaki ticari ilişkinin mahiyetinin ne olduğunu, buna ilişkin belgelerin varlığını bu ilişki ve belgelere göre ne miktar borcu bulunduğunu en iyi bilmesi gereken kişi konumundadır. Sözü edilen alacak sözleşmeye aykırılık nedeniyle giderim yükümlülüğü, haksız fiil nedeniyle tazminat sorumluluğu, vekaletsiz iş görme nedeniyle alacak, ayıp nedeniyle doğan alacak gibi, miktar belirlemeye esas araştırmaları içermediğinden bilirkişi raporu alınmış olması da likit bir alacak bulunmadığı anlamına gelmez. Bu durumda takip tarihi itibarıyla haksız olarak itiraz edilen ve likit sayılması gereken alacak yönünden icra inkar tazminatına hükmedilebilecektir.

Mahkemece icra inkar tazminatına hükmedilmesi doğru olmuş ise de dava tarihindeki miktar esas alınarak hükmedilmesi doğru olmamıştır. Zira icra inkar tazminatınına hükmedilmesinin asıl nedeni takibe haksız olarak itiraz edilmesidir. Oysa ki takip tarihindeki alacak miktarı 1.077.180,62 TL olup bu miktarın üstündeki borç için davalı takibe itirazında haksız olmadığından icra inkar tazminatına hükmedilmesi de mümkün değildir. Kaldı ki takip tarihi itibarıyla ispatlanamayan alacak için itirazın iptali davasının da reddi gerekeceğinden bu miktar yönünden icra inkar tazminatına hükmedilmesi koşulları da bulunmamaktadır. Bu durumda 1.077.180,62 TL esas alınarak hükmedilmesi gerekirken borç miktarında düşülen yanılgıya bağlı olarak daha yüksek miktarda icra inkar tazminatına hükmedilmesi de doğru olmamıştır.

Yukarıda açıklanan şekilde hükmün değişik nedenle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, dava tarihi itibarıyla artmış borç miktarına göre alacak esas alınarak itirazın iptaline hükmedilmesi doğru bulunup sadece koşulları oluşmadığı halde icra inkar tazminatına hükmedilmesinin doğru olmaması nedeniyle bozma yönünde yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyorum.

6. HD. 05.07.2023 T. E: 2022/2450, K: 2607

Exit mobile version