Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

Davalı bankanın, yetkili hamil olduğunu birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile kanıtlayamadığından ciro zincirindeki kopukluktan önceki lehtar ve keşideciye başvurma hakkı bulunmadığı

Davalı bankanın, yetkili hamil olduğunu birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile kanıtlayamadığından ciro zincirindeki kopukluktan önceki lehtar ve keşideciye başvurma hakkı bulunmadığı- Lehtarın cirosunun sahte olması nedeniyle birbirini takip eden geçerli ciro zinciri olmadığı için davalı bankanın “yetkili hamil” olduğunu, yani “kendisine çek üzerinde bulunan hakkın geçtiğini” ispat edemediğinden, ispat yükünün davacı keşidecide olduğunun düşünülemeyeceği- Davalı bankanın, çeklerdeki lehtarın cirosunun sahte olması nedeniyle çeklerdeki hakkın geçerli ve birbirine bağlı ciro zinciri ile hak sahibi olduğunu ispat edemediğinden ve keşideciye başvuru hakkı bulunmadığından menfi tespit davasının kabulüne karar verilmesi gerektiği- “Dava konusu çeklerde davacı keşideci olup, davalının çeklere ciro yoluyla hamil olduğu, davacı keşidecinin kendi imzasını inkâr etmediği, ciro metnine göre ciro silsilesinde kopukluk bulunmadığı, lehdarın imzası sahte olsa bile imzaların istiklâli ilkesi karşısında bu durumun davacı keşideciyi sorumluluktan kurtarmayacağı, ancak çeklerin lehdarı olan şirket tarafından açılan çek iptali davası sonucunda uyuşmazlığa konu çeklerin iptaline karar verilmesi üzerine davacı keşideci tarafından çeklerin lehtarına iyiniyetli olarak ödeme yapıldığı, yapılan iyi niyetli ödeme nedeniyle davacı keşidecinin borçtan kurtulacağı” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğu tarafından benimsenmediği-

1.Taraflar arasındaki “menfi tespit” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin karar davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2.Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3.Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I.YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4.Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili tarafından keşide edilen 30.11.2011 keşide tarihli 10.000TL ve 30.12.2011 keşide tarihli 10.000TL bedelli çeklerin 24.12.2010 tarihinde müşterisi olan dava dışı B.M.H. Tic. Ltd. Şti.’nin işyerinde meydana gelen hırsızlık sonucu çalındığını, çalınan çekler hakkında Antalya Cumhuriyet Başsavcılığınca soruşturma yapıldığını ve çeklerin ibrazı hâlinde el konulmasına karar verildiğini, B.M.H. Tic. Ltd. Şti. tarafından Bucak Asliye Hukuk Mahkemesinde çek iptali davası açıldığını, mahkemece ödeme yasağı kararı verildiğini, aynı mahkemece 12.07.2011 tarihinde verilen kararla, içlerinde dava konusu çeklerin de bulunduğu 18 adet çeke ilişkin iptal kararı verildiğini, iptal kararı üzerine 13.07.2011 tarihinde çeklerin bedelinin B.M.H. Tic. Ltd. Şti’ye ödendiğini, sonrasında davalı banka tarafından bu çeklerle ilgili B.M.H. Tic. Ltd. Şti ve müvekkili aleyhine icra takibi başlatıldığını, çeklerin arka yüzünde bulunan B.M.H. Tic. Ltd. Şti.’ye ait olduğu iddia edilen kaşenin sahte olduğunu, imzanın da bu şirket yetkilisine ait olmadığını, ciro silsilesinin kopuk olduğunu, anılan şirket tarafından icra takibine itiraz edildiğini, imzaya itirazın Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 27.09.2012 tarihli ve … E., … K. sayılı kararı ile kabul edildiğini, davalı bankanın söz konusu çeklerle ilgili el koyma ve ödeme yasağı kararı bulunmasına rağmen çekleri kredi borçlusundan ciro yolu ile teslim alarak icra takibine geçtiğini ileri sürerek icra takibine konu çekler nedeniyle müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava dışı kredi borçlusunun kredi borcuna mahsuben çekleri müvekkiline verdiğini, ciro ile devredilen çeklerin icra takibine konulduğunu, davacının çek iptali kararının tarafı olmadığını ayrıca söz konusu davanın hasımsız olarak açıldığını ve kararın tarafı olmayan müvekkili bankaya karşı ileri sürülemeyeceğini, çekle ilgili ödeme yasağı kararının bulunmasının icra takibine engel olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkeme Kararı:

6.Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 19.03.2014 tarihli ve … E.,… K. sayılı kararı ile; dava konusu çeklerdeki ciranta imzasının dava dışı B.M.H. Tic. Ltd. Şti. yetkilisine ait olmadığının tespit edildiği, davacının bu iddiasını ve ödeme iddiasını davalı bankaya karşı ileri sürüp süremeyeceği noktasında değerlendirme yapılmasının gerekli olduğu, çeklerin bedelinin ödenmiş olması nedeniyle karşılıksız kaldığının çekleri elinde bulunduran iyi niyetli hamillere karşı ileri sürülemeyeceği, davalı bankanın çekleri iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket ettiğinin kanıtlanması gerektiği, çeklerin bedelinin ödendiği yolundaki beyanın, davalı bankanın bu hususu bilerek çekleri iktisap ettiğini kanıtlamaya yeterli olmadığı, çeklerdeki imzanın sahte olduğu hususunu B.M.H. Tic. Ltd. Şti.’nin bankaya karşı ileri sürebileceği, davalı bankanın çekleri iktisap ederken davacının zararına hareket ettiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7.Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8.Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 25.11.2015 tarihli ve 2015/3780 E., 2015/15622 K. sayılı kararı ile;

“…Dava, borçlu bulunulmadığının tespitine ilişkindir. Dava konusu çekte davacı keşideci, davalı ise son hamildir. Lehdar olan B.M.H. Tic. ve San. Ltd. Şti. elinde iken söz konusu çekler zayi olmuş, lehdar tarafından mahkemeye başvurularak zayi kararı alınmıştır. Zayi kararını alan lehdar, keşideciye başvurarak alacağını tahsil etmiştir. Keşideci zayi kararına istinaden yapmış olduğu iyi niyetli ödeme nedeni ile borçtan kurtulur. Bu nedenle mahkemece davanın kabulü gerekirken, yanılgılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiş bozmayı gerektirmiştir,…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9.Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 17.03.2017 tarihli ve … E., … K. sayılı kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, imzaların bağımsızlığı ilkesi uyarınca imzasını inkâr etmeyen keşidecinin, lehtarın imzasının sahte olduğu iddiasına dayalı olarak sorumluluktan kurtulamayacağı, lehtara karşı ödeme yapılmış olmasının keşideci ile lehtar arasındaki kişisel ilişki niteliğinde olup, bu nitelikteki şahsi def’îlerin ciro yolu ile çeke hamil olan kişiye karşı ileri sürülebilmesinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı TTK) 818/1-e maddesinin göndermesiyle aynı Kanun’un 687/1 maddesi uyarınca hamilin çeki iktisap ederken bile bile borçlunun zararına hareket etmiş olmasının kanıtlanması koşuluna bağlı olduğu, bankanın da çekleri iktisap ederken davacının zararına hareket ettiğinin kanıtlanamadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10.Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II.UYUŞMAZLIK

11.Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; eldeki davaya konu çeklere ilişkin olarak iptal kararı alan lehtara ödeme yapan keşidecinin, yaptığı ödeme nedeniyle çekleri sonradan elinde bulunduran hamile karşı çeklerin bedelinden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

III.GEREKÇE

12.Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelere ilişkin açıklama yapılmasında yarar vardır.

13.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinmiştir

14. Çek, 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabı ile 5941 sayılı Çek Kanunu ve bu Kanun uyarınca çıkarılan tebliğlerle düzenlenen bir kıymetli evraktır. 6102 sayılı TTK’nın 670 vd. düzenlemelerine göre çek de poliçe ve bono gibi bir kambiyo senedidir. 6102 sayılı TTK’nın üçüncü kitabında 780-823. maddeleri arasında düzenlenen çeke 818. maddenin yaptığı atıflar çerçevesinde poliçeye ilişkin hükümlerin uygulanması kabul edilmiştir (Bozer, Ali /Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara, 2018, s. 221).
15.Çek, 6102 sayılı TTK’da tanımlanmamıştır. Çeke ait hükümler göz önüne tutularak çek şöyle tarif edilebilir: Çek, Kanun’un öngördüğü belirli şekil şartlarına bağlı, soyut ve kayıtsız şartsız bir bedelin ödenmesi konusunda sadece bankalar üzerine düzenlenebilen, kıymetli evraktan sayılan özel bir havaledir (Tuna, Ergun/ Göç Gürbüz, Diğdem: Ticaret Hukuku Prensipleri Kıymetli Evrak, Ankara 2018, s. 268).

16.Bu havalenin yazılı şekilde yapılması, belli şekil şartlarını içermesi ve kayıtsız şartsız bir ödeme yetkisi biçiminde olması gerekir. Çek düzenleyen, muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Ticarî hayatta yaygın olarak ileri tarihli çek düzenlenerek çekin kredi veya teminat aracı olarak kullanıldığı görülmektedir. Bu kullanım şeklinin dahi çekin ödeme aracı olma özelliğini ortadan kaldıramayacağı unutulmamalıdır. Çek muhatap banka tarafından görüldüğünde meşru hamil olan kişiye nakden ödenir.

17.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 757/1. maddesine göre, iradesi dışında çek elinden çıkan kişi, ödeme veya hamilin yerleşim yerindeki asliye ticaret mahkemesinden, muhatap bankayı çeki ödemekten menedilmesini isteyebilir. Aynı Kanun’un 759. maddesi uyarınca, çeki eline geçiren kişi bilinmiyorsa, çekin iptaline karar verilmesi istenebilir. İptal isteminde bulunan kişi, çek elinde iken zıyaa uğradığını inandırıcı bir şekilde gösteren delilleri mahkemeye sağlamak ve senedin bir suretini ibraz etmek veya senedin esas içeriği hakkında bilgi vermekle yükümlüdür.

18.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 764. maddesi uyarınca elden çıkan çek, verilen süre içinde mahkemeye sunulmazsa, mahkemece çekin iptaline karar verilir. Çekin iptaline karar verilmiş olmasına rağmen, iptal talebinde bulunan keşideciye karşı çekten doğan istem hakkı ileri sürebilir.

19.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 687. maddesine göre, çekten dolayı kendisine başvurulan kişi, düzenleyen veya önceki hamillerden biriyle kendi arasında doğrudan doğruya var olan ilişkilere dayanan def’îleri başvuran yetkili hamile karşı ileri süremez. Ancak hamil, çeki iktisap ederken çekin keşidecinin rızası dışında elinden çıktığını ya da çekin karşılığının daha önce çeki elinde bulunduran kişiye keşideci tarafından ödendiğini bile bile keşidecinin zararına hareket etmiş olması durumunda keşideci hamile karşı kötü niyet def’înde bulunabilir.

20.Çek hakkında iptal kararı verilerek bu karara dayalı olarak keşidecinin lehtara ödeme yapmış olması yetkili hamile karşı 6102 sayılı TTK’nın 687. maddesi gereği ileri sürülemeyeceğinden keşidecinin çekin lehtar tarafından iptal ettirilmesi ve buna dayalı olarak lehtara ödemede bulunması def’ini ancak lehtara karşı ileri sürebilir. Bunu yanında çeki elinde bulunduran yetkili hamile karşı ileri süremez.

21.Çeklerin devrinin nasıl yapılacağı 6102 sayılı TTK’nın 788. maddesinde poliçeden ayrı ve özel olarak düzenlenmiştir. Bu maddeye göre açıkça “emre yazılı” kaydıyla veya bu kayıt olmadan belirli bir kişi lehine ödenmesi şart kılınan bir çek, ciro ve zilyetliğin geçirilmesiyle devredilebilir. Keza 6102 sayılı TTK’nın 818. maddesinin göndermesi ile aynı Kanun’un 684. maddesine göre, ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile çekten doğan bütün haklar devrolunur.
22.Bu düzenlemeler birlikte değerlendirildiğinde çekin bir başka anlatımla çek üzerindeki hakkın bir başkasına devri için ciro ve kişiye çekin zilyetliğinin geçirilmesi gerekir. Ciro ise 6102 sayılı TTK’nın 683. maddesine göre, çek arka yüzüne veya çeke bağlı olan ve “alonj” denilen bir kâğıt üzerine yazılması ve ciranta tarafından imzalanması ile mümkündür. Bu nedenle cirantanın imzasını taşımayan ciro geçerli ciro sayılmaz. Böyle bir ciro ise çek üzerinde bulunan hakkın devrini sağlamaz.

23.Çekte hak sahibi olabilmek için yetkili hamil olmak gerekir. 6102 sayılı TTK’nın 790. maddesine göre, cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Bu maddeden de anlaşıldığı üzere bir çeki elinde bulunduran kişi yetkili hamil olduğunu yani çek üzerindeki hakkın kendisine ait olduğunu çek üzerinde bulunan birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile ispat edebilir. Çek üzerindeki cirolar birbirini takip etmiyor veya ciro zincirinde bulunan cirolardan biri geçersiz veya sahte olması dolayısı ile ciro zincirinde kopukluk olması durumunda çekteki hak, kopukluktan sonraki kişilere geçmeyeceği için ciro zincirinde kopukluk olan çeki elinde bulunduran hamil yetkili hamil sayılamaz. Yetkili hamil olmadığı için de ciro zincirinin koptuğu kişiden itibaren ciranta ve keşideciden talepte bulunamaz.

24.Her ne kadar çeki elinde bulunduran kişi yetkili hamil olduğunu ispat edememiş olması nedeniyle yani ciro zincirinde kopukluk olması durumunda kopukluktan önceki lehtar ve keşideciye gidemez ise de, 6102 sayılı TTK’nın 677. maddesinde ki; “Bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını, sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzaları içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez.” düzenlemesi karşısında “imzaların istiklali (bağımsızlığı) ilkesi” gereği ciro zincirinin kopmasından sonraki cirantalara başvurabilir.

25.Tüm bu açıklamalar ışığında somut olaya gelince; Antalya 7. İcra Müdürlüğünün … E. sayılı icra dosyasında, davalı banka tarafından davacı keşideci ile birlikte dava dışı lehtar B.M.H. Tic. Ltd. Şti. ve cirantaC.D. hakkında uyuşmazlığa konu iki adet çek nedeniyle kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile icra takibi yapılmıştır.

26.Davacı keşideci tarafından düzenlenen 30.11.2011 keşide tarihli 10.000TL bedelli ve 30.12.2011 keşide tarihli 10.000TL bedelli çeklerin dava dışı lehtar B.M.H. Tic. Ltd. Şti.’nin işyerinde meydana gelen hırsızlık sonucu çalınması üzerine lehtar tarafından Bucak Asliye Hukuk Mahkemesinde açılan çek iptali davası sonucunda mahkemenin 12.07.2011 tarihli ve …. E., …. K. sayılı kararı ile aralarında dava konusu çeklerin de bulunduğu on sekiz adet çekin iptaline karar verilmiştir.

27.Dava konusu çeklerin iptaline karar verilmesi üzerine, 13.07.2011 tarihinde davacı keşideci tarafından, iptaline karar verilen iki adet çek nedeniyle lehtara ödeme yapıldığı anlaşılmaktadır.

28.Dosya içerisinde yer alan 22.01.2014 tarihli bilirkişi raporuna göre dava konusu iki adet çekte yer alan lehtara ilişkin imzaların şirket yetkilisine ait olmadığı tespit edilmiş, Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 27.09.2012 tarihli ve … E., … K. sayılı kararı ile, davalı banka tarafından başlatılan icra takibine ilişkin olarak dava dışı lehtar tarafından çeklerdeki imzaya itiraz edilmesi üzerine, dava dışı lehtarın imzaya itirazının kabulü ile dava dışı lehtar yönünden takibin durdurulmasına karar verilmiştir.

29.6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 792. maddesindeki, “Çek, herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilebilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790 ıncı maddeye göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötüniyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle yükümlüdür.” şeklindeki düzenlemenin, çeki elinde bulunduran kişinin geçerli ve birbirini takip eden cirolarla yetkili hamil olduğunu ispat etmesi durumunda ancak çeki kötü niyetli veya ağır kusurlu olarak iktisap etmesi durumunda iade ile mükelleftir.

30.Mahkemece alınan bilirkişi raporu ve Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesinin 27.09.2012 tarihli kararı ile her iki çekteki lehtarın cirosunun sahte olduğu anlaşıldığına göre, 6102 sayılı TTK’nın 684. ve 788. maddeleri uyarınca geçerli bir ciro bulunmadığından çek üzerinde bulunan hakkın çekte ciranta olarak görünen C.D.’a devrinin gerçekleşmediği böylece çek üzerinde hakkı olmayan C.D.’un yaptığı ciro ile de çekteki hakkın çeki elinde bulunduran bankaya geçmediği anlaşılmaktadır.

31.Bu durumda davalı bankanın, 6102 sayılı TTK’nın 790. maddesine göre yetkili hamil olduğunu birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile ispat edemediği, bir başka anlatımla lehtar cirosunun sahteliği ile ciro zincirinde kopukluk olması nedeniyle yetkili hamil olduğunu kanıtlayamadığından ciro zincirindeki kopukluktan önceki lehtar ve keşideciye başvurma hakkı bulunmamaktadır.

32.Somut olayda, lehtarın cirosunun sahte olması nedeniyle birbirini takip eden geçerli ciro zinciri olmadığı için davalı bankanın 6102 sayılı TTK’nın 790. maddesine göre yetkili hamil olduğunu yani kendisine çek üzerinde bulunan hakkın geçtiğini ispat edemediğinden aynı Kanun’un 792. maddesine göre ispat yükünün davacı keşidecide olduğu düşünülemez. Çünkü 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesindeki düzenleme, çeki 6102 sayılı TTK’nın 788. maddesine göre geçerli bir ciro ile hakkın devredildiği ve yine 6102 sayılı TTK’nın 790. maddesine göre birbirini takip eden geçerli ciro zinciri ile ispat eden yetkili hamiller içindir.

33.Bu durumda çeki elinde bulunduran davalı bankanın, çeklerdeki lehtarın cirosunun sahte olması nedeniyle çeklerdeki hakkın geçerli ve birbirine bağlı ciro zinciri ile hak sahibi olduğunu ispat edemediğinden ve keşideciye başvuru hakkı bulunmadığından davanın kabulüne karar verilmesi gerekir.

34.Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, dava konusu çeklerde davacı keşideci olup, davalının çeklere ciro yolu ile hamil olduğu, davacı keşidecinin kendi imzasını inkâr etmediği, ciro metnine göre ciro silsilesinde kopukluk bulunmadığı, lehdarın imzası sahte olsa bile imzaların istiklâli ilkesi karşısında bu durumun davacı keşideciyi sorumluluktan kurtarmayacağı, ancak çeklerin lehdarı olan şirket tarafından açılan çek iptali davası sonucunda uyuşmazlığa konu çeklerin iptaline karar verilmesi üzerine davacı keşideci tarafından çeklerin lehtarına iyiniyetli olarak ödeme yapıldığı, yapılan iyi niyetli ödeme nedeniyle davacı keşidecinin borçtan kurtulacağı, direnme kararının Özel Daire bozma kararında belirtilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

35.Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan bu değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 30.11.2021 tarihinde yapılan ikinci görüşmede, oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

KARŞI OY

Uyuşmazlık, davaya konu çeklere ilişkin olarak iptal kararı alan lehdara ödeme yapan keşidecinin, yaptığı ödeme nedeniyle, çeki elinde bulunduran hamile karşı çek bedelinden sorumlu olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.

Türk Ticaret Kanununun kambiyo senetlerine ilişkin hükümleri poliçe esası üzerine kurulmuştur. Kanun, kambiyo senetlerinin ortak olan hükümlerine poliçe başlığı altında yer vermiş; bono ve çek hakkında ise ortak hükümlere yollama yapmakla yetinilmiştir (6102 TTK’nın 778, 818, eTTK. 690, 730).

6102 sayılı TTK’nın 818. (eTTK’nun 730) maddesi yollaması ile çeklerde de uygulanması gereken aynı yasanın 677. (eTTK’nun 589) maddesi uyarınca “bir poliçe, poliçe ile borçlanmaya ehil olmayan kişilerin imzasını sahte imzaları, hayali kişilerin imzalarını veya imzalayan ya da adlarına imzalanmış olan kişileri herhangi bir sebeple bağlamayan imzalar içerirse, diğer imzaların geçerliliği bundan etkilenmez”. İmzaların bağımsızlığı (istiklali şeklinde tanımlanan bu ilke, poliçeye atılan her geçerli imzanın (Keşidecinin, cirantanın avalistin, kabul eden muhatabın imzası gibi) sahibini bağladığını, geçersiz imzanın sahiplerini sorumlu kılmamalarına rağmen poliçenin geçerliliğini ortadan kaldırmadığını ifade eder. Geçerli imzaların sahipleri, başkasının imzasının geçersiz olduğunu ileri sürerek kambiyo sorumluluğundan kurtulamazlar. Geçersiz bir imza sahibini bağlamaz, ancak ciro zincirini de koparmaz. İmzaların bağımsızlığı ilkesi, ciro zincirinde bulunan imzalardan birinin veya bazılarının sahteliğine dayanılarak menfi tespit davası açılmasına olanak sağlamaz. Diğer bir deyişle, “imzaların istiklali (bağımsızlığı)” ilkesine göre senet lehtarının veya diğer cirantaların ciro imzasının sahte olması hâli, diğer imza sahiplerinin ve özellikle senedin asıl borçlusu olan keşidecinin senetten kaynaklanan sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Poliçeye imza koyan kişi, diğer imzaların geçersiz veya sahte ya da mevhum kişilere ait olmasının riskini de taşır. Buna göre her imza kendi sahibini, diğer imzalardan bağımsız olarak bağlar. Poliçe üzerinde şekil bakımından tamam ve görünüşe göre sahibini bağlayan bir imzanın bulunması yeterlidir. Kanun yapıcı, 6102 sayılı TTK’nun 677 (eTTK 589) maddesinde senedin geçerliliğinin, sorumluluktan tamamen bağımsız şekilde mevcut olabileceğini kabul etmiştir. Çekteki imzalar, bu imzalarda ismi geçen şahıslar yönünden herhangi bir sorumluluk yaratmasa bile, senet yine de geçerli kalır. Çekin geçerli kalmasının sonucu ise, diğer imzaların sahiplerinin sorumluluklarının devam etmesidir (Reha Poroy/ Ünal Tekinalp Kıymetli Evrak Hukuk Esasları, 17. Baskı, İstanbul 2006, s. 141-142; Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2.Bası, Ankara 1997, s. 414 vd; Hüseyin Ülgen/ Mehmet Helvacı/Abuzer Kendigelen / Arslan Kaya; Kıymetli Evrak Hukuku Ders Kitabı, İstanbul 2004, s. 126 ve Naci Kınacıoğlu; Kıymetli Evrak Hukuku, 5.Baskı, Ankara 1999, s. 122 vd; Gönen Eriş; Türk Ticaret Kanunu, Kıymetli Evrak ve Taşıma, Ankara 1988, s. 174 vd.-s. 286; Yargıtay 11 HD: 3.11.1987 tarih, 347/5865 Esas ve Karar sayılı kararı; Oğuz İmregün; Kıymetli Evrak Hukuku İstanbul 1998, s.58 vd; İsmail Doğanay; Türk Ticaret Kanunu Şerhi, c.II, 3, Baskı, Ankara 1990 s.1611 vd. Fırat Öztan-Ticarî Senetlerde İmzaların İstiklâli İlkesi. Batıder, Aralık 1979, cx, s. 391-396).

Kambiyo senedindeki zincirleme ve birbirlerine bağlı, lehtardan hamile değin tam ve düzenli yani kesintisiz cirolar hak sahipliğine karine sayılır. Cirolar arasındaki zincirleme bağlılığın gözlenmesi sadece dış görünüm bakımından yapılır. Başka bir anlatımla, ciro silsilesinin (zincirinin) muntazam bir şekilde birbirini takip edip etmediğini incelerken dış görünüşü incelemek yeterli olup, cirantalardan birinin imzasının sahte olması veya temsilci sıfatıyla senedi imzalayan şahsın imza yetkisinden yoksun olması ciro zincirini etkilemez (Hulusi Gürbüz; Yargıtay Uygulaması Işığında Ticarî Senetlerin İptali Davaları ve Ticarî Senetlere Özgü Sorunlar, İstanbul 1984, s. 295; Doğanay s. 1646-1647; Murat Alışkan: Kambiyo Senetlerinde Temlik Cirosu, İstanbul 1998 , s.255 vd; Tarık Başbuğoğlu; Uygulamada Ticarî Kanunu, 1. Cilt Ankara 1988, sh. 807; Erol Ertekin/İzzet Karataş; Uygulamada Ticarî Senetler:Ankara 1998, s.363).
Cirosu kabil çeklerin teşhis işlevini düzenleyen 6102 sayılı TTK’nın 790. (6762 s. TTK’nın 702.) maddesi; “Cirosu kabil bir çeki elinde bulunduran kişi, son ciro beyaz ciro olsa bile, kendi hakkı müteselsil ve birbirine bağlı cirolardan anlaşıldığı takdirde yetkili hamil sayılır. Çizilmiş cirolar yazılmamış hükmündedir. Bir beyaz ciroyu diğer bir ciro izlerse, bu son ciroyu imzalayan kişi çeki beyaz ciro ile iktisap etmiş sayılır.” hükmüne haizdir.

Ayrıca 6102 sayılı TTK’nın 818/1-d (e TTK’nın 730/1-4) maddesindeki yollamayla çekler hakkında da uygulanacak olan aynı Kanun’un 684/1. (e TTK’nın 596/1) maddesi uyarınca da; ciro ve zilyetliğin geçirilmesi ile poliçeden doğan bütün hakların devrolunacağı düzenlenmiştir. Anılan kanunî hükümlerden hareketle çeki muntazam bir ciro zinciriyle elinde bulunduran kişi, meşru hamil sıfatını kazanarak çekten doğan tüm hakları kullanabilecektir.

6102 sayılı TTK’nın 792. (e TTK’nın 704) maddesi; “Çek, herhangi bir suretle hamilin elinden çıkmış bulunursa, ister hamile yazılı, ister ciro yoluyla devredilebilen bir çek söz konusu olup da hamil hakkını 790. (702.) maddeye göre ispat etsin, çek eline geçmiş bulunan yeni hamil ancak çeki kötü niyetle iktisap etmiş olduğu veya iktisapta ağır bir kusuru bulunduğu takdirde o çeki geri vermekle yükümlüdür.” hükmünü haiz olup anılan kanunî hüküm bağlamında iyi niyetli hamilin hak sahibi olmayan kimselerden elde ettiği kazanımlar korunmaktadır. Bu kapsamda bir kimsenin muntazam bir ciro zinciriyle çeki iktisabı, kendisine ancak şekli anlamda meşru hamil sıfatını kazandıracak olup maddi hukuk anlamında hak sahipliğinin mevcudiyeti için devralanın çeki iktisabında kötü niyetinin yahut ağır kusurunun bulunmaması gerekmektedir. Aksi takdirde 6102 sayılı TTK’nın 792. maddesi uyarınca açılacak istirdat davası sonucu çeki iadeye mecbur kalır (Kendigelen, A.: Çek Hukuku, İstanbul 2019, s.237-238).

Uyuşmazlığın zayi iptal kararı elinde bulunan lehdara keşidecinin ödeme yapması durumuna ilişkin olması nedeniyle, kıymetli evrakın ziyaı ve iptali hükümlerinin değerlendirilmesi gerekmektedir.

6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 651-653., 757-765. maddelerinde (6762 sayılı TTK’nın 563-565., 669-677. maddeleri) kıymetli evrakın ziyaı ve iptali konuları genel bazı esaslara bağlanmıştır (6102 s. TTK’nın 818/1-5, e TTK’nın 730/1-20 maddelerinin atfıyla çekler hakkında da poliçenin iptali hükümleri uygulanır). Buna göre kıymetli evrak zayi olduğu takdirde, mahkeme tarafından iptaline karar verilebilir. İptal kararı üzerine hak sahibi hakkını senetsiz olarak da ileri sürebilir veya yeni bir senet düzenlenmesini isteyebilir. Kıymetli evrakın zayi nedeniyle iptali talebinde tedbiren ödeme yasağı talep edilebilir ve mahkemece ödeme yasağı kararı verilebilir. Alacaklının senedin zilyetliğini kaybetmesi hâlinde, artık onu ibraza imkânı kalmaz. Senedin iptaline karar verebilmek için, senedi zayi eden şahsın, yani iptal talebinde bulunan davacının senette mündemiç hakkının ortadan kalkmamış olması lazımdır.

Kıymetli evrakın iptali kararı, davacının hak sahipliğini borçluya karşı göstermesi bakımından önemlidir. Yani, hak sahibinin teşhisine imkân verir. Bu husus, iptal kararının “olumlu sonucu”dur. İptal kararını alan şahıs, iptal edilmiş senette mündemiç hakları dermeyan edebilir ve borçlu da kendisine ödemede bulunarak borcundan kurtulabilir. Yalnız, bu sonucun doğabilmesi için gözden kaçırılmaması gereken husus, borçlunun iyi niyetli hareket etmiş bulunmasıdır (6102 sayılı TTK md 646/2, 6762 sayılı TTK md 558/2). İkinci olarak, verilen iptal kararı ile zayi edilen kıymetli evrakın bu özelliği kısmen yok edilmekte, teşhis fonksiyonu kaldırılmaktadır. Bu da kararın “olumsuz sonucu”dur. Bu kararın verilmesi ile bir taraftan artık hakkın dermeyanı bakımından senedi elde bulundurmak ve ibraz etmek mecburiyeti kalmamakta, diğer taraftan da böyle bir şey zaten gereksiz bir hâl almaktadır. Kısacası, iptal kararını alan davacı, borçludan kendisine senedi ibraz etmeden ödemede bulunmasını isteyebilmek hakkını kazanmaktadır. Bunun borçlu bakımından anlamı ise senedi ibraz edene ödemek mecburiyetinin ortadan kalkmış olmasıdır. İptal kararı ile zayi edilen senedin kıymetli evrak olma özelliği sadece kısmen ortadan kalkmakta, hakkı devir fonksiyonu ise devam etmektedir. Bunun sonucu olarak, iptal edilmiş bir senedin iyiniyetle iktisabı mümkündür. Gerçi iyi niyetli müktesip, elindeki senede dayanarak borçludan ödeme talebinde bulunamaz ama davacıya (burada iptal kararı alan lehdara) karşı senet bedelini talep hakkı mevcuttur. Bu durum, senedi zayi eden kimsenin ve borçlunun lehinedir. Dolayısıyla, senedin o esnada hamili bulunması muhtemel üçüncü şahısların menfaati bu iki şahsın menfaatine feda edilmektedir. İptal kararının her iki etkisi de “hak sahipliğinin teşhisi (tespiti)” meselesine ilişkindir. Kararın maddi hukuk yönünden herhangi bir etkisi yoktur. Bu kararla senedi elinde bulunduran üçüncü şahsın hakkının sona erdiği, onun yerine artık bundan böyle davacının hak sahibi olduğu sonucuna da varılamaz. Eğer senet üçüncü bir şahsın elindeyse, bu şahsın alacaklı sıfatı, verilen iptal kararına rağmen devam eder. Demek oluyor ki, iptal kararı sadece davacının senedi ibraz edememesine rağmen hak sahibi imiş gibi kabul edilmesine imkân vermektedir. Kıymetli evrakta hak ile senet arasında mevcut sıkı bağlılık ancak bu ölçüde çözülmektedir (Prof. Dr. Fırat Öztan, Kıymetli Evrak Hukuku, 2. Bası, sayfa 274-277).

İptal kararı hamili ile borçlu keşideci arasındaki ilişkiler yönünden iptal kararının sonuçlarını incelediğimizde: Davacı ile borçlu arasındaki ilişkiler iptal kararının verilmesi ile başlar ve yürürlükte kaldığı sürece de devam eder. Davacının hakkı talep edebilmesine imkân verir. Borçlunun iptal kararına rağmen, davacının hak sahibi olmadığını iddia etmek imkânı vardır. Ancak bunun sonuçlarına kendisinin katlanacağı tabiidir. Ödemede bulunduğu şahıs, gerçek alacaklı olmasa dahi mevcut iptal kararına güvenerek yaptığı ödeme ile borçlu borcundan kurtulur. Davacının gerçek alacaklı olmadığını bildiği veya bu hususta hileli davrandığı kabul edilebildiği takdirde yaptığı ödemenin borçluyu borcundan kurtarması ise mümkün değildir. Kambiyo senetlerinde iptal kararı, bu kararı almış bulunan davacıya haklarını asıl borçluya karşı kullanmak imkânını verir. Kabul eden muhatap veya bonoyu düzenleyen şahıs, asıl borçlu olarak nitelenir. İptal kararı hamili ancak kabul eden muhataptan ödeme talebinde bulunabilir. Bonoda kabul eden muhatabın yerini, senedi düzenleyen alır (Öztan, sayfa 277-285).

Borçlu, iptal kararı ibraz eden lehdara ödemede bulunduğu takdirde, ödediği miktar oranında borçtan kurtulur. İptal kararı verildikten sonra ve fakat daha davacı bir talepte bulunmadan önce, senede zilyet olan üçüncü şahıs, senedi ibraz ederek ödeme talebinde bulunursa borçlu bakımından yapılacak en doğru hareket, senet bedelini tevdi etmektir. Bu suretle, borçlu borcundan kurtulur, öte yandan senedin zilyedi ile iptal davasının davacısı içlerinden hangisinin haklı olduğunun tespiti için mahkemeye başvurabilirler. Senet hamili, burada kendi hakkının daha üstün olduğunu tespit ettirebilirse, senet bedelinin kendisine verilmesini talebe hak kazanır. Senet hamilinin bu arada iptal kararı hamiline ödemede bulunulmaması için tedbir mahiyetinde ödeme yasağı kararı alıp bunu tebliğ ettirmesi de mümkündür. Senet hamili, iptal kararı hamiline ödeme yapıldıktan sonra borçluya başvurmuşsa, sebepsiz iktisap kurallarına dayanarak ödenen meblağın kendisine verilmesini isteyebilir. Ancak iptal kararı hamilinin sebepsiz bir iktisabı olayların çoğunda mevcut değildir. Borçlu, davacının iptal kararı almış olmasına rağmen, hak sahibi olmadığını bildiği takdirde, bu karara dayanarak ödemede bulunduğu iddiasını ileri sürüp borçtan kurtulamaz. Hileyle veya ağır kusurla yapılan bir ödeme borçluyu hiçbir zaman borçtan kurtarmayacaktır. Öte yandan, senedin zilyedi, aslında hakkın sahibi ise borçlu, bu şahsa yaptığı ödeme ile borçtan kurtulur fakat borçlunun iptal kararı almış bulunan davacıya karşı senedin zilyedi üçüncü şahsın aynı zamanda hakkın da sahibi olduğunu ispat etmesi lazımdır (Öztan, sayfa 283).

İptal davası sonucunda alınan karar maddi hukuku ilgilendiren bir karar olmadığından, senedi elinde bulunduran kişinin, senedin haksız olarak iptal edildiği savını ileri sürerek, lehine iptal kararı verilen kişiye karşı, senet bedelinin bu kişiye ödenmiş olması hâlinde sebepsiz zenginleşme davası, senet bedeli henüz ödenmemişse hak sahipliğine yönelik muarazanın men’i (çekişmenin önlenmesi) ile yeni senet düzenlenmiş olan hâllerde ayrıca bu senedin iadesi (istirdadı) davası açması mümkündür (Prof. Dr. Hüseyin Ülgen, Prof. Dr. Mehmet Helvacı, Prof. Dr. Abuzer Kendigelen, Prof. Dr. Arslan Kaya-Kıymetli Evrak Hukuku Güncellenmiş 7. Bası. İstanbul 2013 sayfa 53. 163.) (Ersin Çamoğlu-Kıymetli Evrak Hukukunun Temel İlkeleri İstanbul 2020 sayfa159.)

Ödeme yasağı kararı, sonuçları yönünden sınırlı bir iptal kararına benzer. Yürürlükte kaldığı sürece, kaybedilen senedin teşhis fonksiyonunu ortadan kaldırır. Bu suretle, bu süre zarfında borçlunun kime ödeyeceği bilinmemektedir. Aynı şekilde, senedi elinde bulunduran bir kimse varsa onun da bu senede dayanarak borçludan talepte bulunması imkânı kalkmaktadır. Ancak borçlu ödemenin meni için dava açan şahsın hak sahibi hamil olmadığını ispat edebildiği takdirde, mevcut yasağa rağmen senedi elinde bulundurana ödemede bulunursa borcundan kurulur ama bu hususu ispat edemezse ikinci bir defa daha ödemek zorunda kalır. Ancak borçlunun iptal kararı almış olan lehdara karşı, senedin zilyedi olan üçüncü şahsın aynı zamanda hakkın da sahibi olduğunu ispat etmesi lazımdır. Bu zorluklardan kurtulmak için borçlunun başvuracağı yol, senet bedelinin mahkemenin tayin ettiği yer tevdiini talep edip tevdi etmesidir. Ancak bunu iptal kararı verildikten sonra fakat lehdar iptal kararı alan kendisinden talepte bulunmadan önce yapmalıdır. İptal kararı alan lehdara, başvurması üzerine, yetkili hamil kendisine başvurmadan önce ödeme yaparsa iptal kararını ibraz eden lehdara ödemekle borçtan kurtulur. Ödeme yasağı kararı verilmiş olması, kaybedilen senedin üçüncü şahıslar tarafından iyi niyetle iktisabına engel olmaz. Ödeme yasağı kararı almak için mahkemeye başvurmak, zamanaşımını kesmez. Ödeme yasağı kararı verilmesi, maddi hukuk yönünden ilgililerin vaziyetini değiştirmez (Öztan, sayfa 283, 291, 292).

Bu açıklamalardan sonra somut olay değerlendirildiğinde; çeklerin zayi nedeniyle iptal davası dava dışı lehdar B. Ltd. Şti. tarafından Bucak Asliye Hukuk Mahkemesinde (Ticaret Mahkemesi sıfatıyla) 28/01/2011 tarihinde açılmış, mahkemece 31/01/2011 tarihli tensip kararı ile davacının ihtiyati tedbir talebi kabul edilerek dava konusu çeklerin ödenmemesi konusunda ödeme yasağı konulmuştur. Dava konusu çekler, davacı keşideci tarafından B. Ltd. Şti. emrine 30/11/2011 ve 30/12/2011 keşide tarihlerinde 10.000’er TL bedelli olarak keşide edilmiş olup, B. Ltd.Şti’denC.D.’a,C.D.’un cirosu ile Serin Kardeşler Ltd. Şti.’ye, bu şirketin cirosu ile davalı bankaya geçmiş olup 30.11.2011 ve 30/12/2011 tarihlerinde ibraz edildiğinde Bucak Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 31/01/2011 tarihli ödemeden men yasağı kararı nedeni ile işlem yapılamadığı şerh edilmiştir. Zayi iptal kararı 12/07/2011 tarihinde verilmiş, bu kararı alan B. Ltd. Şti. tarafından kararın ibrazı ile ödeme istenmiş ve keşideci tarafından 13/07/2011 tarihinde çek bedellerinin ödendiği dosyaya sunulan ödeme belgesi ile sabit olmuştur. Yukarıdaki açıklamalarda belirtildiği üzere; zayi iptal davası nedeniyle ödeme yasağı kararı verilmiş olması, davalı bankanın elindeki çekin kambiyo senedi niteliğini ortadan kaldırmadığı gibi üçüncü şahıslar tarafından iyi niyetle iktisabına engel değildir. Antalya C. Başsavcılığı’nın 2010/82771 soruşturma numaralı dosyasının da çeklerin çalındığına dair B. Ltd. Şti’nin24/12/2010 tarihli şikayetine ilişkin olduğu dosyadaki evraklardan anlaşılmakta olup dosya kapsamından soruşturma akıbeti belirlenememektedir.

30.11.2011 ve 30.12.2011 tarihlerinde ibraz sırasında zayi iptal davası nedeniyle ödemeden men yasağına ilişkin tedbir kararı nedeniyle işlem yapılamadığının belirlenmesi, muntazam ciro silsilesi ile çeki alan hamil davalı bankanın çeki iktisap zamanında kötü niyetli olduğunu ve bile bile borçlu zararına hareket ettiğini göstermez. Bu husus kanıtlanmamıştır.

Çekteki lehdarın ciro imzasının lehdar şirket yetkilisine ait olmadığına dair bu dosyadaki bilirkişi raporu 22/01/2014 tarihlidir. Antalya 4. İcra Hukuk Mahkemesi’nin … E., … K. sayılı kararı, alacaklı vekilinin takip dayanağı çeklerdeki imzanın B. Ltd. Şti. yetkilisine ait olduğunu kanıtlama yükümlülüğünü, kesin süre içerisinde bilirkişi giderini yatırmaması nedeniyle imza itirazını kabul etmiş sayıldığına dair karar olup; imzanın aidiyeti bakımından kesin hüküm olarak nazara alınamayacağı gibi Antalya 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2012/569 E., 2013/938 K. sayılı kararı Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nce, hamil bankanın çeki iktisap ederken bile bile borçlu zararına iktisap ettiğinin takip hukuku açısından geçerli yazılı bir belge ile kanıtlanamadığı gerekçesiyle bozulmuş, bozmaya uyulduktan sonra keşidecinin davalı bankaya karşı açtığı lehdarın imzasının sahteliği ve ciro zincirinde kopukluk gerekçesiyle takibin iptaline ilişkin itirazın reddine karar verilip onanmak suretiyle kesinleşmiştir. Lehdarın imzasının geçersiz, sahte olduğunun ileri sürülmesi ciro zincirini koparmaz. Yukarıda açıklandığı gibi, imzaların bağımsızlığı ilkesi ciro zincirinde bulunan imzalardan birinin veya bazılarının sahteliğine dayanılarak keşidecinin menfi tespit davası açmasına olanak sağlamaz, davalı banka yetkili hamildir (Yargıtay HGK’nın 2014/19-806 E., 2016/298 K. – 2017/11-159 E., 2021/417 K. sayılı kararları; Yargıtay 19. HD’nin 2011/14950 E., 2012/7342 K. – 2016/15082 E., 2018/373 K. sayılı kararları; Yargıtay 11.HD’nin 2016/3878 E., 2016/4275 K. sayılı kararı; Yargıtay 12. HD’nin 2012/19365 E., 2012/36805 K. sayılı kararı). Lehdarın imzasının sahteliği, lehdar tarafından kendisine başvurulduğunda herkese karşı ileri sürebileceği mutlak def’idir. Ayrıca, keşidecinin lehdara ödeme yaptığı def’i şahsi def’i ise de, iptal kararı ile ödeme olduğunda, karar hamili olan lehdara ödemesiyle borçtan kurtulduğunu kendisine başvuran yetkili hamile ileri sürebilir.

Davacı keşideci, lehdarın aldığı ve ibraz ettiği zayi iptal kararı üzerine 13/07/2011 tarihinde iptal kararı hamiline iyi niyetle ödeme yapmakla borçtan kurtulmuştur. Davalı hamil bankanın ibrazı 30.11.2011 ve 30/12/2011 tarihinde olup, hamil tarafından henüz kendisine bir başvuru olmadan iptal kararı ile keşideci ödeme yaptığından, keşidecinin ödeme yaparken hile ve ağır kusuru bulunduğu da iddia ve ispat edilmemekle karar hamiline iyi niyetle yapılan ödemeyle oluşan zarara senede iyi niyetle zilyet olan üçüncü kişi yetkili hamil katlanır. İptal kararı hamiline karşı sebepsiz zenginleşme davası açtığında iptal kararı alan ve keşideciden tahsil eden lehdarın geri vermekle yükümlü olup olmadığı o davada tartışılır. Yetkili hamilin kendi akdinden talepte bulunması da ayrı konudur.

Açıklanan gerekçelerle, Özel Dairenin bozma ilamındaki gibi direnme kararının bozulması gerektiğinden, asıl olarak da çek iptal kararı ve bu karara göre karar hamiline keşidecinin ödemesi karşısında, davalı yetkili hamilin keşideciden çek-kambiyo senedi ile tekrar alacağı talep edip edemeyeceği hususu uyuşmazlık konusu olduğundan, Sayın çoğunluğun lehdarın imzasının sahteliği nedeniyle ciro silsilesinin koptuğuna ve davalı hamilin yetkili hamil olmadığına, kötü niyetli olduğuna ilişkin ve bu gerekçelerle değişik bozma kararı verilmesi yönündeki görüşlerine katılamıyoruz.

HGK 30.11.2021 T. E: 2017/(19)11-2738 , K:1513

Exit mobile version