Haciz&MuhafazaYargıtay Kararları

Haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığının şart olduğu

Haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığının şart olduğu- Şikayet tarihinden önce haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusuz kalması sonucu borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunmasında korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmadığından başvurunun fuzuli yapıldığının kabul edileceği-

Mahkeme kararının müddeti içinde temyizen tetkikinin borçlu tarafından istenmesi üzerine bu işle ilgili dosya mahallinden daireye gönderilmiş olup, dava dosyası için Tetkik Hakimi  C. tarafından düzenlenen rapor dinlendikten ve dosya içerisindeki tüm belgeler okunup incelendikten sonra işin gereği görüşülüp düşünüldü:

Sair temyiz itirazları yerinde değil ise de;

Alacaklı tarafından başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte, borçlunun meskeniyet şikayeti ile icra mahkemesine başvurduğu; mahkemece, şikayetin kabulü ile haczin kaldırılmasına karar verildiği, anılan kararın alacaklı tarafından temyizi üzerine, Dairemizin 02/10/2018 tarih ve 2018/12516 E. – 2018/9035 K. sayılı ilamı ile; aynı taşınmaza ilişkin Erzincan 1. İcra Müdürlüğü’nün 2014/… E. sayılı dosyasından alınan 20.02.2015 tarihli bilirkişi raporu ile mahkemece hükme esas alınan bilirkişi rapor tarihleri arasında uzun zaman aralığı bulunmamasına rağmen tespit edilen miktarlar arasında çok fark bulunduğundan yeni bir bilirkişi heyetinden yeniden rapor alınıp, raporlar arasındaki çelişki giderilerek sonucuna göre karar verilmek üzere kararın bozulduğu, mahkemece, 07.07.2020 tarihli celsede bozma ilamına uyulmasına karar verildiği ve alınan bilirkişi raporu doğrultusunda şikayetin kısmen kabulü ile taşınmazın 190.000,00 TL’den az olmamak üzere satışına, bu miktarın haline münasip ev almak üzere borçluya verilmesine karar verildiği görülmektedir.

İİK’nun 82/1-12. maddesine dayalı olarak haczedilmezlik şikayetinde bulunulabilmesi için, şikayet tarihi itibariyle hukuken geçerli bir haczin varlığı şarttır. Bu nedenle borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunması üzerine, öncelikle İİK’nun 106. ve 110. maddeleri uyarınca haczin düşmüş olup olmadığının belirlenmesi gerekir. Şikayet tarihinden önce yukarıda belirtilen maddeler uyarınca haczin düşmüş olduğunun belirlenmesi halinde, şikayetin konusu olmayacağından, başvurunun fuzuli yapıldığı kabul edilmelidir.

Somut olayda, alacaklının şikayete konu taşınmaza haciz konulmasına ilişkin talebinin icra müdürlüğünce 07.01.2014 tarihinde kabulüne karar verildiği ve taşınmaza 15.01.2014 tarihinde haciz konulduğu görülmüştür. Alacaklının 04.09.2014 tarihinde kıymet takdiri yapılması talebi üzerine icra müdürlüğünce aynı tarihte dosyaya “satış avansı” açıklaması ile bir miktar tahsilat yapılmış ise de şikayet tarihi olan 29.04.2015 tarihine kadar alacaklı tarafından satış talep edilmediği anlaşıldığından İİK’nun 110/1. maddesi gereği, taşınmaz üzerindeki haczin düştüğü anlaşılmaktadır. Hemen belirtmek gerekir ki, kıymet takdirinin istenmesi –satışa esas olmak üzere ibaresiyle dahi olsa- veya kıymet takdirinin yapılmış olması satışın istenmesi anlamında düşünülemez. Satış isteminin varlığını kabul için bu konudaki açık talep yanında satış giderlerinin de yatırılması gerekir. (HGK 2006/12-149 E., 2006/86 K.)

Bu durumda, borçlunun haczedilmezlik şikayetinde bulunmasında korunmaya değer bir hukuki yararı bulunmamaktadır.

O halde mahkemece, belirtilen nedenlerle şikayetin reddine karar verilmesi gerekirken, işin esasının incelenerek yazılı gerekçe ile istemin kısmen kabulü yönünde hüküm tesisi isabetsizdir.

Diğer taraftan, bir davada mahkemenin veya tarafların yapmış oldukları bir usul işlemi nedeniyle taraflardan biri lehine, dolayısıyla diğeri aleyhine doğan ve gözetilmesi zorunlu olan hakka, usuli kazanılmış hak denilmektedir.

Yargıtay içtihatları ile kabul edilen “usuli kazanılmış hak” olgusunun, birçok hukuk kuralında olduğu gibi yine Yargıtay içtihatları ile geliştirilmiş istisnaları bulunmaktadır. Mahkemenin bozmaya uymasından sonra yeni bir İçtihadı Birleştirme Kararı (09.05.1960 gün ve 21/9 sayılı YİBK) ya da geçmişe etkili bir yeni kanun çıkması karşısında, Yargıtay bozma ilamına uyulmuş olmakla oluşan usuli kazanılmış hak hukukça değer taşımayacaktır. Benzer şekilde, uygulanması gereken bir kanun hükmünün, hüküm kesinleşmeden önce Anayasa Mahkemesince iptaline karar verilirse, usuli kazanılmış hakka göre değil, Anayasa Mahkemesinin iptal kararından sonra oluşan yeni duruma göre karar verilebilecektir (HGK’nun 21.01.2004 gün ve 2004/10-44 E., 19 K.; 03.02.2010 gün ve 2010/4-40 E., 2010/54 K. sayılı kararları).

Bu sayılanların dışında, ayrıca görev, hak düşürücü süre, kesin hüküm itirazı, harç ve maddi hataya dayanan bozma kararlarına uyulmasında olduğu gibi kamu düzeni ile ilgili konularda usuli kazanılmış haktan söz edilemez (Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü – C. V, 6, b İstanbul 2001, s. 4738 vd).

Öte yandan, maddi hata (hukuki yanılma), maddi veya hukuki bir olayın olup olmadığında veya koşul veya niteliklerinde yanılmayı ifade eder ( Ejder Y., Hukuk Sözlüğü, Doruk Yayınları, 1. Baskı, 1976, s. 208).

Burada belirtilen maddi hata kavramından amaç; hukuksal değerlendirme ve denetim dışında, tamamen maddi olgulara yönelik, ilk bakışta hata olduğu açık ve belirgin olup, her nasılsa inceleme sırasında gözden kaçmış ve bu tür bir yanlışlığın sürdürülmesinin kamu düzeni ve vicdanı yönünden savunulmasının mümkün bulunmadığı, yargılamanın sonucunu büyük ölçüde etkileyen ve çoğu kez tersine çeviren ve düzeltilmesinin zorunlu olduğu açık hatalardır.

“Maddi hataya dayanan bozma kararına uyulması da usulü müktesep hak teşkil etmez” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 15.03.1972 gün ve E:1968/1-277, K:176; 01.03.1995 gün ve E:1995/7-641, K:117; 23.01.2002 gün ve E:2001/1-1010, K:2002/1; 12.07.2006 gün ve E:2006/4-519, K:527; 04.11.2009 gün ve E:2009/13-370, K:2009/480 sayılı kararları, B. Kuru, Hukuk Muhakemeleri Usulü, 6. Baskı, İstanbul 2001, Cilt 5, sayfa 4771 vd.).

Usuli kazanılmış hakkın hukuki sonuç doğurabilmesi için, bir davada ya taraflar ya mahkeme ya da Yargıtay tarafından açık biçimde yapılmış olan ve istisnalar arasında sayılmayan bir usul işlemi ile taraflardan biri lehine doğmuş ve kendisine uyulması zorunlu olan bir hakkın varlığından söz edilebilmesi gerekir (Hukuk Genel Kurulu’nun 24/05/2017 tarih ve 2017/2-1607 Esas, 2017/968 Karar sayılı kararı). Tüm bu hususlar bir arada değerlendirildiğinde; Dairemizin 2/10/2018 tarih ve 2018/12516 E. – 2018/9035 K. sayılı ilâmı maddi hataya dayalı olup, mahkemece bozmaya uyulması, alacaklı lehine usuli kazanılmış hak oluşturmaz.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenle, borçlunun temyiz isteminin kısmen kabulü ile hükmün İİK’nun 366. ve 6100 sayılı HMK’nun Geçici 3. maddesinin yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nun 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, taraflarca İİK’nun 366/3. maddesi gereğince Yargıtay Daire ilamının tebliğinden itibaren ilama karşı 10 gün içinde karar düzeltme isteğinde bulunulabileceğine ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 11/10/2021 tarihinde oybirliği ile karar verildi.

12. HD. 11.10.2021 T. E: 7481, K: 8653

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu