2023 YılıHGKİstinaf&Temyiz

İcra mahkemelerinin hukuka ilişkin kararlarına karşı kanun yollarında parasal sınırların uygulanmasında, hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınması gerektiği

İcra mahkemelerinin hukuka ilişkin kararlarına karşı kanun yollarında parasal sınırların uygulanmasında, hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınması gerektiği- İlk derece mahkemesinin direnme kararının verildiği tarihte uyuşmazlık konusu değerin, kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından ilk derece mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti olmadığı- “-5311 s. K. m. 24 ile değişik- İİK. 363/1 uyarınca, ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarı (01.01.2022 tarihinden itibaren) 18.710,00 TL geçmeyen şikâyet ve itirazlarla ilgili icra mahkemesi kararların kesin olduğu, somut uyuşmazlıkta kesinlik sınırının tespitinde İİK. 363/1’in uygulanması gerektiği” görüşünün HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki kambiyo şikâyeti isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince istemin reddine karar verilmiştir.

Kararın borçlu vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesi kararı bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.

I. TALEP

Borçlu vekili; müvekkil aleyhine … 2. İcra Müdürlüğünün 2019/39200 Esas sayılı dosyasında kambiyo senetlerine özgü takip başlatıldığını, takibe dayanak senetlerin nama yazılı senetler olduğunu, nama yazılı senetlerin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6102 sayılı Kanun) 647 nci maddesine göre ancak yazılı bir devir beyanı ve zilyetliğin devri ile devredilebileceğini, müvekkilinin takip dayanağı senetlerde keşideci olduğunu, yazılı bir devrin gerçekleşmesi için keşideci olan borçlunun rızasının alınması gerektiğini, ancak müvekkilinin rızası alınmadan senetlerin icra takibindeki diğer bir borçlu olan … İnş. San. ve Tic. A.Ş. tarafından alacaklı … Bank A.Ş.’ye devredildiğini, temlik şartlarının oluşmadığını ileri sürerek takibin iptali ile alacaklının asıl alacak üzerinden % 20 kötüniyet tazminatına mahkûm edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Alacaklı vekili; takibe dayanak senetlerin tüketici senedi olması sebebiyle nama yazılı olması gerekirken emre yazıldığı def’î, şahsi bir def’î olup bu def’înin senetleri temlik cirosu ile elinde bulunduran hamil bankaya karşı ile sürülemeyeceğini, müvekkili bankanın iyiniyetli hamil olduğunu belirterek şikâyetin reddini savunmuştur.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

İlk Derece Mahkemesinin 24.09.2020 tarihli ve 2019/806 Esas, 2020/439 Karar sayılı kararı ile; takibe konu bonolar incelendiğinde verilme sebeplerinin açık olarak yazılmadığı, teminat senedi olduklarına dair bir kayıt bulunmadığı gibi borçlu ile senetlerin cirantası şirket tarafından bonoların verilme sebebine ilişkin herhangi bir protokol ve belge olmadığı, senetlerin tüketici senedi olması sebebiyle nama yazılı olması gerekirken emre yazıldığı def’înin şahsi bir def’î olup, bu def’î senetleri temlik cirosu ile elinde bulunduran haklı ve yasal hamil alacaklı bankaya karşı ileri sürülemeyeceği, borca itirazın da yerinde olmadığı gerekçesiyle istemin reddi ile tazminat tayinine yer olmadığına karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 25.05.2021 tarihli ve 2020/2590 Esas, 2021/1378 Karar sayılı kararı ile; somut olayda takibe dayanak senette bono ibaresinin bulunduğu, bononun kanunen emre yazılı senetlerden olduğu, senette lehtar namına senedin düzenlendiği belirtilmiş ise de, bu senedin ciro edilmeyeceği yahut emre yazılı olmadığının senet metninde belirtilmediği dikkate alındığında takibe dayanak bononun nama yazılı senet olduğunun kabul edilemeyeceği, senet arkasında lehtarın cirosu bulunduğundan alacaklının yetkili hamil olup, senet kambiyo vasfını taşıdığından alacaklı tarafından takip yapılmasına herhangi bir yasal olmadığı gerekçesi ile istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2. Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;

“…Nama yazılı kıymetli evrak, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (TTK)’nun 654. maddesinde, “Belli bir kişinin adına yazılı olup da, onun emrine kaydını içermeyen ve kanunen de emre yazılı senetlerden sayılmayan kıymetli evrak, nama yazılı senet sayılır” şeklinde tanımlanmıştır.

6102 sayılı T.T.K.nun 778. maddesi ile bonolar hakkında da uygulanan aynı kanunun 681/2. maddesinde ise “Düzenleyen, poliçeye “emre yazılı değildir” ibaresini veya aynı anlamı ifade eden bir kaydı koymuşsa, poliçe ancak alacağın temliki yoluyla devrolunabilir ve bu devir alacağın temlikinin hukuki sonuçlarını doğurur” hükmü yer almaktadır.

Takibe konu senet incelendiğinde senedin nama yazılı düzenlendiği, bedelin malen alındığı kaydının bulunduğu, borçlunun keşideci, alacaklının lehtardan sonraki ciranta olduğu anlaşılmıştır. Bono, poliçe ve çek kanun gereği emre düzenlenen senetlerdir. Bu senetler üzerine ciranta tarafından konulan ciro edilemeyeceği kaydı senedi nama yazılı bir kambiyo senedi haline getirmez ise de keşideci tarafından konulan ciro edilemeyeceği kaydı senedi nama yazılı hale getirir. (Prof.Dr.Fırat Özten Kıymetli evrak Hukuku 2.Bas. sayfa 638-639). Bu şekilde nama yazılı hale gelen senedin ciro edilme imkanı kalmaz. Ancak alacağın temliki yolu ile devredilebilir. Bu yasağa rağmen yapılan ciro alacağın temliki hükümlerine tabi olur. Zira nama yazılı senetler ancak alacağın temliki sonuçlarını yaratmak üzere devredilebilirler. Nama yazılı senet üzerinde yapılan ciroda temlikin sonuçlarını yaratabilir. (Fırat Özten Kıymetli Evrak Hukuku 2.Bas. sayfa 200)Bu durumda senedi temellük edene karşı keşideci her türlü defiilerini ileri sürebilir. (H.G.K.11.4.2007 tarih 12-206/202 sayılı kararı) Takip dayanağı senet nama yazılı olarak düzenlenmiştir. Buna rağmen lehtar tarafından kaşe basılıp imzalanmak suretiyle yapılan ciro beyaz ciro olup bu devir alacağın temliki niteliği taşımamaktadır.

Bununla birlikte şekil olarak cironun alacağın temliki şartlarını bünyesinde barındırdığı söylenemiyorsa, artık senedi devralan kişi senede dayalı olarak hak sahibi sıfatını iktisap edemeyecek ve kambiyo hukukuna ilişkin hiçbir hukuki imkandan özellikle İİK.nun 170/a-2 uyarınca kambiyo hukuku kapsamında takip hakkından yararlanamayacaktır.

Somut olayda gözlendiği gibi takip alacaklısı, lehtar olmadığından yetkili hamil değildir. Mahkemece, yukarıdaki ilkeler ışığında alacaklının takip hakkı bulunmadığı kabul edilerek takibin iptaline karar verilmesi gerekirken yanılgılı değerlendirme ile yazılı şekilde hüküm tesisi ve istinaf başvurusu üzerine Bölge Adliye Mahkemesince, başvurunun esastan reddine karar verilmesi isabetli olmayıp bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; somut olayda takibe dayanak senette bono ibaresinin bulunduğu, bononun kanunen emre yazılı senetlerden olduğu, senette lehtar namına senedin düzenlendiği belirtilmiş ise de, bu senedin ciro edilmeyeceği yahut emre yazılı olmadığının senet metninde belirtilmediği dikkate alındığında takibe dayanak bononun nama yazılı senet olduğunun kabul edilemeyeceği, senet arkasında lehtarın cirosu bulunduğundan alacaklının yetkili hamil olup, senet kambiyo vasfını taşıdığından alacaklı tarafından takip yapılmasına herhangi bir yasal engel olmadığı, borca itirazların da yerinde olmadığı gerekçesi ile direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Borçlu vekili; senedin tüketici senedi olduğuna dair bir ibare bulunmamakla birlikte takibe konu senetlerin taksitli satış sözleşmesindeki vadeye göre düzenlendiğini, senetlerin ön yüzünde taksitli satışa göre verilmiş sıra numarası bulunduğunu, bu nedenle senetleri devralan tarafın tacir olmasından kaynaklı basiretli davranma yükümlülüğü göz önünde bulundurulduğunda senetlerin tüketici senedi olduğunu bilmemesinin mümkün olmadığını, müvekkilinin keşideci olduğu icra takibine dayanak olarak gösterilen senetlerin tüketici senedi olması nedeniyle nama yazılı olarak düzenlenmesi gerektiği hâlde emre yazılı olarak düzenlendiğini, takipte diğer borçlu olan … İnş. San. ve Tic. A.Ş. tarafından müvekkilinin rızası alınmadan senetlerin … Bank A.Ş.’ye devredilmesi sebebiyle nama yazılı senetlerde kabul edilen temlik yoluyla devir şartının sağlanmadığını, ayrıca müvekkili ile … İnş. San. ve Tic. A.Ş. arasında gayrimenkul satım sözleşmesi düzenlediğini ve müvekkilinin tüm edimlerini yerine getirmesine rağmen … İnşaat San. Tic. A.Ş. tarafından taşınmazların tapu iptal, tescil ve devir işlemlerinin yapılmadığını, müvekkilinin edimlerini yerine getirmeyen … İnş. San. Tic. A.Ş.’ne herhangi bir borcunun bulunmadığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; somut olayda kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak senetler bakımından alacaklının 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 170/a maddesi uyarınca takip hakkının bulunup bulunmadığı noktasında toplanmaktadır.

D. Ön sorun

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce direnme kararına yönelik borçlu vekilinin temyiz isteminin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı; kesinlik sınırının tespitinde 2004 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasının mı, 364 üncü maddesinin birinci fıkrasının mı uygulanması gerektiği hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.

E. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

2004 sayılı Kanun’un 363 ve 364 maddeleri ile ek (1) inci maddesinin ikinci fıkrası.

2. Değerlendirme

1. Bu aşamada istinaf ve temyize ilişkin yasal düzenlemelerin açıklanması gerekmektedir.

2. 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) geçici 2 nci maddesinin birinci fıkrasında “…Bölge adliye mahkemelerinin kuruluşları, yargı çevreleri ve tüm yurtta göreve başlayacakları tarih, Resmî Gazetede ilân edilir.” düzenlemesine yer verilmiş ve 07.11.2015 tarihli ve 29525 sayılı Resmî Gazete’de ilan edilerek Bölge Adliye Mahkemeleri 20.07.2016 tarihi itibariyle fiilî olarak göreve başlamıştır.

3. 02.03.2015 tarihli ve 5235 sayılı Kanun’a paralel olarak 2004 sayılı Kanun’un temyiz ve karar düzeltmeye ilişkin hükümlerinde değişiklik yapılmıştır. İstinaf ve temyiz ile ilgili hükümleri yeniden düzenleyen 5311 sayılı Kanun ile 2004 sayılı Kanun’a eklenen geçici 7 nci madde uyarınca 5311 sayılı Kanun hükümleri bölge adliye mahkemelerinin göreve başladığı 20.07.2016 tarihinden sonra verilen kararlar hakkında uygulanır.

4. 5311 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasına göre; istinafı kabil olan icra mahkemesi kararlarına karşı ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarı 1.000,00 TL’yi geçmesi şartıyla istinaf yoluna başvurulabilir. Belirtilen hükümdeki kesinlik sınırının aynı Kanun’un ek (1) inci maddesi dikkate alındığında 20.07.2016 tarihinden itibaren 2.190,00 TL, 02.12.2016 tarihli ve 6373 sayılı Kanun’un 3 üncü maddesi ile yapılan değişiklik sonucu 02.12.2016 tarihinden itibaren 7.000,00 TL, aynı Kanun’un ek (1) inci maddesinin birinci fıkrası uyarınca artırılan miktar dikkate alındığında 01.01.2022 tarihinden itibaren 18.710,00 TL olarak uygulanması gerekmektedir.

5. 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar ve değeri 10.000,00 TL’yi geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir. Bu hükümde öngörülen kesinlik sınırı 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ile 02.12.2016 tarihinden itibaren 40.000,00 TL’ye, 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 1 ve 2 nci maddesi ile 28.02.2019 tarihinden itibaren 58.100,00 TL’ye, 01.01.2020 tarihinden itibaren 72.070,00 TL’ye, 01.01.2021 tarihinden itibaren 78.630,00 TL’ye 01.01.2022 tarihinden itibaren de 107.090,00 TL’ye çıkarılmıştır.

6. 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un ek (1) inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, aynı Kanun’un 363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.

7. 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (1086 sayılı Kanun) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir.

8. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 447 inci maddesinin ikinci fıkrası “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.” hükmünü içermektedir.

9. Somut olayda, alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacak 98.706,00 TL olup, borçlu vekili kambiyo şikâyetiyle icra mahkemesine başvurmuştur.

10. İcra mahkemelerinin hukuka ilişkin kararlarına karşı kanun yolları 5311 sayılı Kanun ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 363, 364, 365 ve 366 ncı maddelerinde özel hükümlerle düzenlenmiş olup, 7165 sayılı Kanun’un 2 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un ek (1) inci maddesinin ikinci fıkrasına göre, aynı Kanun’un 363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktarın esas alınması gerekir. İlk Derece Mahkemesinin direnme kararının verildiği 08.12.2022 tarihinde temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı 107.090,00 TL olmakla uyuşmazlık konusu değerin, 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından İlk Derece Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur.

11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; 5311 sayılı Kanun’un 24 üncü maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca icra mahkemesince verilen ait olduğu alacak, hak veya malın değer veya miktarı (01.01.2022 tarihinden itibaren) 18.710,00 TL geçmeyen şikâyet ve itirazlarla ilgili kararların kesin olduğu, somut uyuşmazlıkta kesinlik sınırının tespitinde 2004 sayılı Kanun’un 363 üncü maddesinin birinci fıkrasının uygulanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

12. O hâlde borçlu vekilinin temyiz isteminin 5311 sayılı Kanun’la değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca reddi gerekir.

VII. KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Borçlu vekilinin temyiz isteminin 5311 sayılı Kanun’la değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine,

Dosyanın kararı veren İlk Derece Mahkemesine, karardan bir örneğin Bölge Adliye mahkemesine gönderilmesine,

05.07.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

HGK. 05.07.2023 T. E: 12-295 K: 704

Related Articles

Back to top button