İçtihatlar Kategorisine En Son Eklenenler
-
Borçlunun icra takibinin dayanağı olan bononun tanzim edeni olup, bononun tanzim yerinde de adresinin bulunduğu görülmektedir. Bonoda yazılı olan adrese herhangi bir tebligat çıkarılmaksızın doğrudan borçlunun takip talebinde belirtilen adresine tebligatın yapılması 7201 Sayılı Tebligat Kanunu’nun 10. maddesine aykırıdır.
-
İcra mahkemesince borçlunun tazminatla sorumlu tutulması doğru ise de, tazminata, yabancı para alacağının takip tarihindeki Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası’nın efektif satış kuru üzerinden hesaplanacak Türk Lirası karşılığı belirlenerek hükmedilmesi gerekirken yabancı para (Dolar) esas alınmak suretiyle tazminata karar verilmesi isabetsiz olup;
-
Emekli maaşlarının haczedilemezliği ve bundan feragatin geçersizliğine dair hükümlerin emredici mahiyet taşıdığı, kredi sözleşmelerine konulan, bankaya takas/virman/mahsup işlemi yapma yetkisi veren hükümlerle hem tüketici hem de emekli olmakla zayıf ve sosyal devlet ilkesi gereği korunmaya muhtaç durumda olan kişinin kendisi lehine kanun koyucu tarafından öngörülen korumadan mahrum kaldığı, söz konusu sözleşme hükümlerinin 2004 sayılı Kanun’un 83/a ve 5510 sayılı Kanun’un 93 üncü maddesine ayrılık teşkil ettiği, bu nedenle direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
-
Genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkin olup, asıl borçlunun son genel kredi sözleşmesinde bildirdiği adresten farklı adrese kat ihtaratı çıkartılmış ve tebligatın da bila ikmal iade edilmesi nedeniyle gönderilen kat ihtaratının gereği sonuçsuz kalmıştır. Başka bir ifadeyle kat ihtaratına rağmen borcun ödenemediğinden bahsedilemeyeceğinden ve asıl borçlunun ödeme güçlüğünde olduğu da iddia ve ispat edilmediğinden 6098 sayılı Kanun’un 586/1 inci maddesindeki müteselsil kefil olan davalıya başvuru koşulları gerçekleşmemiştir.
-
Meskeniyet şikâyetine konu taşınmaz üzerindeki ipoteğin konut kredisine özgülenmediği, doğmuş ve doğacak bütün borçlarının teminatını teşkil etmek üzere üst sınır (limit) ipoteği şeklinde kurulduğu, ipoteğin bu hâli ile zorunlu ipoteklerden olmadığı anlaşılmaktadır. O hâlde hacizden önce tesis edilen ve haciz tarihi itibari ile ipoteğe bağlı borcu ödenmeyen, borçlunun serbest iradesi ile kurulan ipoteğin meskeniyet şikâyetine engel olduğunun kabulü gerekir.
-
İstemin özü; 23.05.2016 tarihli haciz tarihinde tapuda borçlu adına kayıtlı olan taşınmazın asliye hukuk mahkemesinin 26.04.2016 tarihli kararı ile tapu kaydının iptali ile üçüncü kişi adına tesciline karar verilmesi ve bu kararın 30.06.2016 tarihinde kesinleşmesi karşısında icra mahkemesince 11.07.2017 tarihli ihalenin feshine karar verilip verilemeyeceğine ilişkindir.
-
2004 sayılı Kanun’un 308/a maddesinde belirtilen “itiraz eden alacaklı” deyiminden sadece tasdik duruşmasından önce itirazlarını yazılı olarak bildirerek tasdik duruşmasına katılan alacaklıların kastedilmediği, alacaklılar toplantısında ya da yedi günlük iltihak süresi içinde “Ret” oyu veren alacaklıların da kararı istinaf edebileceği, 2004 sayılı Kanun’un 308/a maddesinde konkordato hakkında verilen karara karşı borçlu veya konkordato talep eden alacaklının kararın tebliğinden; itiraz eden diğer alacaklıların ise, tasdik kararının ilânından itibaren istinaf yoluna başvurabileceğinin düzenlendiği, alacaklılar yönünden kanun yoluna başvuru süresi ilândan itibaren başladığına göre, itiraz eden alacaklının tasdik duruşmasına katılma şartının aranmadığı, bu nedenlerle alacaklılar toplantısında ya da iltihak süresi içinde olumsuz oy kullanarak iradesini belli eden alacaklının kanun yoluna başvuru hakkının kabulünün gerektiği,
-
Sıra cetveline itiraz hakkı, İİK’nın 142. maddesinde sıra cetvelinin tebliğinden itibaren 7 gün içinde sıra cetvelinde yer alan her alacaklıya tanınmış bir hak olup, şikayetçi borçlunun sıra cetveline itiraz hakkının bulunmadığı, kamu düzeni ile ilgili re’sen dikkate alınacak hususlar kapsamında aleyhe hüküm verme kapsamında olmadığı, mahkemece şikayeçi borçlunun aktif husumet ehliyetinin bulunmadığından
-
Tefrik edilen davanın ayrı ve bağımsız bir dava olduğu, bu nedenle asıl dava ile birlikte yargılaması devam ederken asıl davadan tefrik edilen dava yönünden, yargılama giderlerinden olan vekalet ücretine ayrıca hükmedilmesi gerektiğinin göz önünde bulundurulmaması hatalı olmuştur.
-
İş bedelinin tahsili amaçlanan davalarda zamanaşımının teslimden başlayacağı hususunda yapılan açıklamalardan sonra zamanaşımı süresinin ne kadar olduğu hususu da açıklanmalıdır. 6098 sayılı TBK’nın 147/6 maddesine göre “Yüklenicinin yükümlülüklerini ağır kusuruyla hiç ya da gereği gibi ifa etmemesi dışında, eser sözleşmesinden doğan alacaklar” 5 yıllık zamanaşımı süresine tabidir. Yanlar arasındaki ilişki eser sözleşmesinden kaynaklandığından ve davada talep iş bedelinin tahsiline ilişkin olduğundan olayda uygulanması gereken zamanaşımı süresi 5 yıldır.
-
5510 Sayılı Kanunun 88 Maddesindeki Tazminat ibaresinin, 2004 Sayılı İİK’nun 67 Maddesinde Belirtilen Kötü Niyet Tazminatına Aykırı Olduğundan İptaline İlişkin Anayasa Mahkemesi Kararı
-
Genel haciz yolu ile ilamsız icra takibinin konusunun bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine ilişkin alacaklar olup henüz nakde çevrilmeyen teminat mektupları ve çek yaprakları için toplam sorumluluk bedeli olarak takipte talep edilen gayri nakdi alacağın ve ferilerinin tahsili için genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi yapılması mümkün olmadığından,
-
Dairemizin yerleşik içtihatlarına göre, takip talebinde istenen faiz oranının türünün belirtilmesi ya da istenen faiz oranının o tarihte uygulanan yasal veya ticari faiz oranlarından birine denk gelmesi durumunda o cins faiz oranının istendiğinin kabulü gerekeceğinden, ödeme emrine yasal sürede itiraz edilmemiş olsa dahi, faizin, istenen faiz türüne göre ve değişen oranlarda hesaplanması gerekir. Ancak, takipte talep edilen ve itiraz edilmeyerek kesinleşen işleyecek faizin türünün gösterilmemesi ve oranının yasal ya da ticari faiz oranlarından birine denk gelmemesi halinde aynı sonuca varılamaz.
-
Gayri nakdi alacağın ve ferilerinin tahsili için genel haciz yolu ile ilamsız icra takibi (örnek 7) yapılması mümkün olmadığı
-
Takip tarihi itibariyle mühlet kararının ayakta olduğu ve bu tarih itibariyle İİK’nın 294. maddesi hükmü gereğince hiç bir takip işlemi yapılamayacağı dikkate alınarak takibin şikayetçi borçlu yönünden iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsiz olup, Bölge Adliye Mahkemesi kararı kaldırılarak İlk Derece Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir.
-
Kanun koyucu Harçlar Kanunu’na göre daha özel nitelikte bulunan İİK’ya eklemiş olduğu madde ile açıkça harcın yarısının dava açılırken yatırılmasının zorunlu olduğunu belirtmiş olup burada harcın yatırılması “talepte bulunmanın” koşuludur. Bu harcı yatırmayan 3. kişilerin talepte bulunma hakkı olmadığı için kendilerine mahkemece tekrar süre verilmesi de gerekli değildir.