İflasMakaleler

İflas Hukukunda Aciz Vesikası (İcra Hukuk Karşılaştırmalı)

Bu yazımızda İcra Hukuku ile İflas Hukukunda yer alan aciz  vesikası olgusunu karşılaştırarak İflas hukukundaki aciz vesikası kavramı üzerinde duracağız.

İCRA HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME

Bilindiği üzere cebri icra işlemleri neticesinde semere elde edemeyen alacaklıların menfaatlerine olabilecek bazı haklara kavuşabilmeleri için kanun koyucu tarafından bu hususlar İcra ve İflas Kanununun 105, 143,277 ve devamı maddelerinde ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Buna göre İcra ve İflas Kanununun İİK 105.maddesinde; “Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmündedir. İcraca takdir edilen kıymete göre haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir. “ hükmüne yer verilmiş;

 İİK 143.maddesinde de “ Alacaklı alacağının tamamını alamamış ve aciz vesikası düzenlenmesi için gerekli şartlar yerine gelmişse, icra dairesi kalan miktar için hemen bir aciz vesikası düzenleyip alacaklıya ve bir suretini de borçluya verir; bu belgeler hiçbir harç ve vergiye tâbi değildir. Bu vesika ile 105 inci maddedeki vesika borcun ikrarını mutazammın senet mahiyetinde olup alacaklıya 277 nci maddede yazılı hakları verir. Alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri tebliğine lüzum yoktur. Aciz vesikasında yazılı alacak miktarı için faiz istenemez.”  denilmektedir.

İİK 143.maddesinde geçen kesin aciz belgesi İcra takibi sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye denir. Bu belgenin alınmasının da belirli şartları bulunmaktadır. Buna göre;

1- Satıştan sonra satış bedelinin paylaştırılmasının yapılmış olması,

2- Borçlunun satışı yapılan mal dışında haczi kabil malının bulunmaması,  

3- Alacaklının alacağını, masraf ve faizler de dahil olmak üzere tamamen alamamış olmasıdır.

Bu şartlar yerine geldiği takdirde borç ödemeden aciz vesikası sadece kesin (icrai) haciz koydurmuş veya kesin hacze iştirak etmiş olan takip alacaklarına verilir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.3.2005 gün ve E.2005/15100 K. 2005/119 sayılı kararın gerekçesinde aciz vesikasının verilmesi ile ilgili yapılan açıklama)

Yukarıdaki madde hükümlerine göre borçlunun icra memuru tarafından düzenlenen hacze kabil herhangi malı olmadığı hususundaki haciz tutanağı İİK 105.maddesi gereğince alacaklıya İİK 143.maddede geçen aciz belgesi yerine geçecek ve İİK 277 ve devamı maddelerinde geçen iptal davalarını  açma  hakkı verecektir. Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 2018/3951 esas, 2020/3276 karar, 09/06/2020 tarihli kararında da“ İİK’nun 105.maddesine göre haczi kabil malı bulunmadığına ilişkin haciz tutanağı İİK’nun 143. maddesindeki aciz belgesi hükmündedir. Buna göre icra dairesi sadece İİK’nun 143 ve 251.maddesine dayalı olarak kat’i aciz belgesi düzenleyebilir. İİK’nun 105. maddesine göre geçici aciz belgesi düzenleme yetkisi olmayıp sadece borçlunun haczi kabil mal varlığı olmadığına ilişkin haciz tutanağı belge İİK’nun 143. maddesi anlamında aciz belgesi niteliğindedir. “ diyerek icra müdürünün geçici aciz belgesi düzenleme yetkisinin olmadığını icra memuru tarafından tutulan hacze kabil malı olmadığına dair tutulan tutanağın İİK 143.maddesi gereğince aciz belgesi niteliğinde olduğu da vurgulanmıştır.

Bu hususlarla uygulamada karşılaşılan İİK 105.maddesinin sağladığı hukuki yarara karşın; İİK 143.maddesine göre kati aciz belgesinin alınması şartlarının zorluğu, mal varlığı araştırmasının uzun sürmesi ve borçlu tarafından tasarruf edilen mallara karşı  kanun koyucu tarafından alacaklıların bazı haklarına daha hızlı kavuşmalarını sağlamak amacıyla İİK 105.maddesi hükmü ile alacaklıların haklarının korunduğu değerlendirilmektedir.

İFLAS HUKUKU BAKIMINDAN DEĞERLENDİRME

Yukarıdaki Yargıtay kararında bahsedildiği gibi İflas hukukunda aciz belgesi kavramı İİK 251.madde hükmünde ayrıca düzenlenmiş olup, verilecek belge KAT’İ (kesin) ACİZ BELGESİ niteliğindedir ve alacaklılara İİK 143.maddesinde sayılan hakları verir. Kanun metni şu şekildedir. “ İdare, paraları dağıtırken alacağının tamamını alamamış olan her alacaklıya ödenmemiş miktar için aciz vesikası verir. Vesikada müflisin alacağı kabul veya reddettiği yazılır. Kabul halinde vesika 68 inci maddenin 1 inci fıkrasında yazılı senet mahiyetinde olur.

(Değişik birinci cümle: 17/7/2003-4949/58 md.) 196 ncı madde hükmü saklı kalmak kaydıyla, aciz vesikası 143 üncü maddede yazılı olan hukukî sonuçları doğurur. Fakat, müflis yeni mal iktisap etmedikçe hakkında yeniden takip talebinde bulunulamaz. Müflis, bu yeni takip üzerine kendisine gönderilen ödeme emrine yeni mal iktisap etmediği yolunda itiraz ederse, ihtilaf icra mahkemesinde genel hükümler ve basit yargılama usulüne göre karara bağlanır. Müflise yeni mal iktisap etmediği itirazında bulunma imkânını sağlamak niyetiyle üçüncü kişinin hak sahibi kılındığı ama müflisin fiilen tasarruf ettiği mallar, üçüncü kişi bu durumu biliyor veya bilmesi gerekiyorsa, yeni mal sayılır. “ denilmiştir.

KARŞILAŞTIRMA ve SONUÇ

Kanun metinleri ve içtihatlar incelendiğinde İflas Hukukunda yer alan aciz vesikası kavramı ile İcra Hukukunda yer alan aciz vesikası kavramının bazı özellikler bakımından ayrıldığı görülmektedir.

1 – İcra Hukukunda 105.maddesinde yer verilen haczi kabil mal olmaması durumunda icra memuru tarafından tutulan tutanak İİK 143.maddesi aciz belgesi yerine geçmesine rağmen İflas Hukukunda buna benzer geçici bir korumaya da uygulamada yer verilmemiştir. Keza İİK 251.maddesi gereğince iflas eden hakkındaki tasfiye işlemlerinin paraya çevrilmesi gereken iflas eden uhdesinde bulunan malların paraya çevrildikten sonra ” İdare, paraları dağıtırken alacağının tamamını alamamış olan her alacaklıya ödenmemiş miktar için aciz vesikası verir. ” hükmünü içerdiği buna göre pay dağıtım cetveli yapılıp alacaklılara paralar dağıtılmadan aciz belgesi düzenlenemeyeceği anlaşılmaktadır.

Ancak bilindiği üzere iflasta İİK 247 ve devamı maddeleri gereğince kesin dağıtım yapılabildiği gibi İİK 252.maddesi gereğince geçici dağıtmalar yapılabileceği de düzenlenmiştir. Burada akla şu soru da gelmektedir.  İflasta Aciz belgesi kavramını düzenleyen İİK 251.maddede kanun metninde geçen “paraları dağıtırken “ ibaresi  İİK 252. Muvakkat (Geçici) dağıtım sonucunda da yapılacak dağıtmaları da  kapsar mı?

– Kanun koyucu İİK 252. Muvakkat (Geçici) dağıtım sonucunda da yapılacak dağıtmalardan bu hususları ayrıntılı irdelememiş olup, bu hususta herhangi bir istisna maddesine de yer vermediği görülmektedir.  Buna göre  “İstisna ancak kaideyi koyan makam tarafından konulabilir” ilkesi gereğince bu husus tarafımızdan dar yorumlanmış olup, kanunda geçen “paraları dağıtırken” kelimesinden anlaşılması gerekenin İİK 247.maddesinde yer alan kesin pay cetveli ve son hesabın kastedildiği, buna göre de yapılacak cetvel ve son hesaptan sonra alacağının tamamını alamamış olan her alacaklıya ödenmemiş miktar için İİK 251.maddesi gereğince aciz belgesi düzenlenebileceği, İİK 252.maddesinde gereğince yapılan muvakkat (geçici) dağıtmalardan sonra aciz vesikası verilemeyeceği tarafımızdan değerlendirilmektedir. Kaldı ki geçici dağıtma sonrası aciz vesikası verilmiş olsa dahi geçici dağıtım sonrasında paraya çevrilen malların birkaç defa dağıtıma tabi tutulması ihtimali de birlikte değerlendirildiğinde geçici dağıtıma göre verilecek aciz vesikası tutarları her dağıtımda değişecek ve  önceden verilen her aciz vesikasının hükmü tartışmalı hale gelerek hukuki bir karmaşaya sebebiyet verebilecektir.

2 – Ayrıca İflas Hukukundaki aciz vesikası kavramını icra hukukundaki aciz vesikası kavramından ayıran başka bir husus da faizler ile ilgilidir. İcra Hukukunda İİK 143.maddesinde Aciz vesikasında yazılı alacak miktarı için faiz istenemeyeceği hüküm altına alınmışken, İflas hukukunda İİK 251.maddesinde 196 ncı madde hükmü saklı kalmak kaydıyla, aciz vesikası 143 üncü maddede yazılı olan hukukî sonuçları doğurur. “ hükmüne yer verilerek  İflas Hukukunda İİK 251.maddesi gereğince düzenlenen aciz vesikasında yazılı tutar için İİK 196.maddesinde yazılı şartlara göre faiz istenebileceği sonucunun çıkarılması gerekmektedir.

3 – Başka bir ayrım da aciz vesikası verildikten sonra yapılacak takip işlemlerine ilişkindir.  İcra Hukukunda İİK’nun 143.maddesi gereğince alacaklı aciz vesikasını aldığı tarihten bir sene içinde takibe teşebbüs ederse yeniden ödeme emri tebliğine lüzum yoktur denilerek aciz vesikası ile 1 sene içinde yeni takip yapılabileceği, bu takibe faiz işlemeyeceği ve yeniden ödeme emrinin tebliğine gerek bulunmadığı belirtilmiş olup, iflas hukukunda aciz kavramına yer veren İİK 251/2.maddesinde bu hususta müflis yeni mal iktisap etmedikçe hakkında yeniden takip talebinde bulunulamayacağına yer vererek iflasta verilen aciz vesikasına dayanarak yeni takip yapılmasının müflisin (iflas eden) yeni bir mal iktisap etmesi şartına bağlanmıştır.  Yeni mal iktisap ettiği (edindiği) iddiası ile Müflis aleyhine takip talebi üzerine müflise gönderilen ödeme emrine müflis yeni mal iktisap etmediği yolunda itiraz ederse, ihtilaf icra mahkemesinde genel hükümler ve basit yargılama usulüne göre karara bağlanacaktır. Aynı Konuya ilişkin Sakarya BAM 4.Hukuk Dairesinin 2017/2631 Esas, 2018/665 karar, 04/04/2018 tarihinde verilen kararında “Davacının iflas öncesi dönemde doğmuş bulunan alacağı için İİK’nın 251. maddesindeki prosedüre uymaksızın takibe devam hakkı bulunmamaktadır.” denilmek suretiyle durum somut bir şekilde  ifade edilmektedir.

4 – Son ayrım olarak;  İcra hukukunda İİK 105.maddesine dayanak olarak  İİK 143.maddesi verilen aciz vesikası borcun ikrarını mutazammın (içeren)  senet mahiyetinde belirtilmesine karşın, İflas hukukunda bu husus İİK 251.maddesi gereğince her alacaklıya verilecek aciz vesikasında müflisin alacağı kabul veya reddettiği yazılır. Kabul halinde  vesika 68 inci maddenin 1 inci fıkrasında yazılı senet mahiyetinde olur. Hükmüne yer vererek iflas hukukunda İİK 251.maddesi gereğince verilen aciz vesikasının iflas edenin alacağı kabul veya ret etmesine göre İİK 68.maddesinin 1.fıkrasında yazılı senet mahiyetinde olmasını müflisin kabul şartına bağlamıştır.

Söz konusu paylaşımlarımız iflas hukukuna dair kendi yorum ve değerlendirmelerimiz olup, ilgili olan herkese yararlı olması ümidiyle.

Kaynaklar:

1. 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanunu 105,143,196,251,277 ve devamı maddeleri

2. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2.3.2005 gün ve E.2005/15100 K. 2005/119 sayılı kararı

3. Yargıtay 17.Hukuk Dairesinin 2018/3951 esas, 2020/3276 karar, 09/06/2020 tarihli kararı

4. Sakarya BAM 4.Hukuk Dairesinin 2017/2631 Esas, 2018665 karar, 04/04/2018 tarihli kararı

T.C.

Yargıtay Başkanlığı

17. Hukuk Dairesi

Esas No.: 2018/3951

Karar No.: 2020/3276

Karar tarihi: 09.06.2020

MAHKEMESİ : Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi

Taraflar arasındaki tasarrufun iptali davasının yapılan yargılaması sonunda kararda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine dair İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesi’nce verilen kararın Yargıtay’ca incelenmesi süresi içinde davalılar … /…vekili tarafından istenmiş olmakla dosya incelendi, gereği düşünüldü:

-K A R A R-

Davacı vekili, davalı borçlu … aleyhine takip yaptıklarını, takibin semeresiz kaldığını, 08.01.0215 tarihinde dava konusu taşımazının 1/2 hissesini davalı …’a, 1/2 hissesini davalı …’a devrettiğini belirterek, bu tasarrufların iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalılar vekili; davaya konu taşınmazın davalılar … ve…’a ait olduğunu, taşınmazın 09/03/1981 tarihinde … adına Türkiye Emlak Kredi Bankası A.O.’dan alındığını, 1998 yılında ise…’ın taşınmazın evlilik birliği içerisinde alınmasına rağmen … adına kayıtlı olmasını sorun ettiğinden bu nedenle taşınmazın intifa hakları … ve… kalarak çıplak mülkiyetinin …’ya devredildiğini, 2009 yılında ise müvekkillerinin kredi çekmesi ve davaya konu taşınmaza ipotek konulması için intifa haklarından feragat edildiğini, kredinin kapanması üzerine 2011 yılında ipoteğin kaldırılarak … ve… lehine yeniden intifa hakkı tesis edildiğini, 2015 yılına gelindiğinde ise taşınmazın gerçek malikleri olan … ve … adına tapuya kaydedildiğini, taşınmazın devri ile …’nun borçları arasında bir irtibat olmadığını belirterek, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, davalı …’un davalı kızının ekonomik durumunu bilebilecek kişilerden olduğu, İİK.’nun 278/1 maddesinin 1, 2. ve 3. bentleri gereğince bu tasarrufların bağış hükmünde olup iptali gerektiği, davalılar … ve … aleyhine açılan davanın kabulüne, dava tarihinden önce öldüğü anlaşılan… aleyhine açılan davanın ise ölü kişi aleyhine dava açılamayacağı, ölü kişinin davada dava ve taraf ehliyetinin bulunmaması nedenleri ile reddine karar verilmiş; hüküm, davalılar … ve … vekili tarafından istinaf edilmiştir.

İstinaf mahkemesince, istinaf sebepleri yerinde bulunmayarak HMK 353/1-b.1. maddesi gereğince istinaf talebini esastan red etmiş, bu karar davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dava İİK’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali davasına ilişkindir.

İcra ve İflas Kanununun 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali davalarında amaç, borçlunun haciz ya da iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da “iyiniyet kurallarına aykırılık” nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinden cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamaktır.

Bu tür davaların dinlenebilmesi için borçlu hakkında düzenlenmiş geçici (İİK’nun 105.maddesi) veya kat’i (İİK’nun 143.maddesi) aciz belgesinin sunulması gereklidir. İİK’nun 105.maddesine göre haczi kabil malı bulunmadığına ilişkin haciz tutanağı İİK’nun 143. maddesindeki aciz belgesi hükmündedir. Buna göre icra dairesi sadece İİK’nun 143 ve 251.maddesine dayalı olarak kat’i aciz belgesi düzenleyebilir. İİK’nun 105. maddesine göre geçici aciz belgesi düzenleme yetkisi olmayıp sadece borçlunun haczi kabil mal varlığı olmadığına ilişkin haciz tutanağı belge İİK’nun 143. maddesi anlamında aciz belgesi niteliğindedir.

Somut olayda, zabıta araştırmasna göre borçlunun babası ile oturduğu aynı zamanda MERNİS adresi olan yere gidilerek tutulan 05.12.2015 tarihli haciz tutanağında, adresin kapalı olduğu, apartman görevlisinin, borçlunun babasının oturduğunu, borçluyu soranın çok olduğunu belirttiği, kapıya not bırakıldığı ve yapılacak başka bir işlem kalmadığından hacze son verildiği belirtilmiştir. Adresteki eve girilerek herhangi bir mal varlığına ilişkin tespit olmadığından bu tutanak İİK’nun 105. maddesi gereğince aciz belgesi niteliğinde değildir.

Bu nedenlerle, dava borçlunun aciz hali ispatlanmadığından ön koşul yokluğundan reddine karar verilmesi gerekirken hatalı değerlendirme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle davalılar … ve … vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile temyize konu yerel mahkeme kararının HMK’nın 371. maddesi gereğince BOZULMASINA, HMK’nın 373/1. maddesi gereğince istinaf mahkemesinin esastan red kararının kaldırılarak HMK’nın 379/2. maddesine göre dosyanın kararı veren İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davalılar … ve …’ya geri verilmesine 09/06/2020 gününde oybirliğiyle karar verildi.

T.C.

ANTALYA

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ

11. HUKUK DAİRESİ 

DOSYA NO: 2019/1684  Esas 

KARAR NO: 2020/1032 Karar 

KARAR TARİHİ: 18/09/2020

T Ü R K  M İ L L E T İ  A D I N A İ S T İ N A F   K A R A R I

BAŞKAN :

ÜYE    :

ÜYE    :

KATİP

İNCELENEN KARARIN    :

MAHKEMESİ: Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi

KARAR TARİHİ: 18/12/2018

DOSYA NUMARASI

İFLASIN KAPATILMASINI: 2018/484 Esas – 2018/824 Karar

TALEP EDEN – DAVACI: ANTALYA 12. İCRA VE İFLAS DAİRESİ (2017/1 İFLAS)

DAVALI: HASIMSIZ

BORÇLU MÜFLİS ŞİRKET:

MÜDAHİL ALACAKLILAR :

VEKİLİ: Av.

DAVA: İflasın Kapatılması

YEREL MAHKEME KARARI: İflasın kapanmasına

TEBLİĞ TARİHİ:

İSTİNAF YOLUNA BAŞVURAN: Müdahil vekili – 18/06/2019

Taraflar arasındaki iflasın kapatılması davasının yargılaması sırasında verilen kararın süresi içinde müdahil alacaklılar  vekilince istinaf edilmiş olduğu anlaşıldıktan sonra dosya incelendi.

Üye hakimin görüşü değerlendirildi.

İFLASIN KAPATILMASINI TALEP EDEN – DAVACININ İDDİALARININ ÖZETİ: Davacı vekili, müflis şirket hakkında Antalya 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin  14.03.2017 Tarih ve 2014/989 Esas, 2017/203 Karar sayılı ilamı ile iflasına karar verildiğini ve 2017/1 iflas sayılı dosyadan iflas işlemleri başlandığını, müflis şirketin 1 adet aracından başkaca menkul malı ve gayrimenkulü bulunmamasından yani müflis şirkete ait mal bulunmamasından dolayı 03.10.2017 tarihinde tasfiyenin Basit Tasfiye şeklinde yürütülmesine karar verildiğini, müflise ait müdürlüğün 2017/1 iflas sayılı dosyasından yürütülmekte olan iflas işlemlerin tamamlanmış olduğunu ileri sürerek, İİK’nın 254. maddesi gereğince iflas dosyasının kapatılmasına karar verilmesi talep edilmiştir. Dava, hasımsız olarak açılmıştır.

İLK DERECE MAHKEMESİ KARARININ ÖZETİ: Mahkemece, müflis şirket hakkında Antalya 12. İflas Müdürlüğünün 2017/1 iflas sayılı dosyasındaki tasfiyenin kanun hükümlerine uygun olarak yapılıp bitirildiği, iflas idaresince yapılan tasfiye işlemlerinde bir hata ve eksikliğe rastlanılmadığı gerekçeleriyle, İİK’nın 254. maddesi uyarınca, iflasın kapatılmasına karar verilmiştir.

İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ : Karara karşı, müdahil alacaklılar Avekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

Müdahil alacaklılar vekili istinaf dilekçesinde; İİK uyarınca son raporda tasfiyenin nasıl yapıldığı, masa ile ilgili davaların sonuçlanıp sonuçlanmadığı, masadaki paraların alacaklılara dağıtılıp dağıtılmadığı, alacağını tamamen alamamış olan iflas alacaklılarına ne miktar için aciz vesikası belgesinin verildiği gibi hususların yer alması gerektiğini, son raporun iflasın kapanmasını sağlayacak nitelikte olmadığını, istinaf sebepleri olarak ileri sürmüştür.

UYUŞMAZLIK KONUSU OLAN HUSUSLAR: Uyuşmazlık, Antalya 12. İcra İflas Müdürlüğünün 2017/1 İflas sayılı dosyasında tasfiyenin usulüne uygun yapılıp yapılmadığı, iflasın kapanması kararı şartlarının oluşup oluşmadığı noktasında toplanmaktadır.

DELİLLER:

1-Beyan dilekçeleri,

2-İflas idare memuru raporları,

3-Antalya 12. İcra İflas Müdürlüğünün 2017/1 İflas sayılı dosyası, 4-Dosya kapsamı.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ ve GEREKÇE: Dava, iflasın kapanması istemine ilişkindir.

Mahkemece yazılı gerekçeyle, iflasın kapatılmasına karar verilmiştir.

Dairemizce istinaf incelemesi, 6100 sayılı HMK’nın 355. madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.

Masadaki paraların kesin dağıtılması (İİK md 250) ve alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara aciz belgesi verilmesi (İİK md 251) ile iflas tasfiyesi biter. Ancak iflas tasfiyesinin bitmesi ile iflas kendiliğinden son bulmaz. Bunun için, iflasın açılmasına karar vermiş olan Ticaret Mahkemesinin iflasın kapanmasına karar vermesi gerekir. İflasın kapanması, İflas İdaresi tarafından iflas kararını veren ticaret mahkemesinden mahkemeye vereceği son rapor ile talep edilmesi gerekir. Mahkemenin iflasın kapanmasına karar verebilmesi için iflas idaresinin iflas tasfiyesini bitirmiş olması, yani masaya dahil bütün mal ve hakların paraya çevrilmiş, elde edilen paraların alacaklılara kesin olarak dağıtılmış ve alacağını tamamen alamamış olan alacaklılara aciz belgelerinin verilmiş olması gerekir. Mahkemece tasfiyenin usulüne uygun olarak bitirildiği kabul edilerek iflasın kapanmasına ve ilanına karar verilmiştir.

Antalya 12. İcra İflas Müdürlüğünün 2017/1 İflas sayılı dosyasının incelenmesinden, iflas dosyasının açılmasına müteakip resmi kurum, kuruluşlara ve gerekli bütün yerlere iflas kararının bildirildiği, iflasın açılmasına ilişkin ilanların İİK’nın 166. maddesi gereğince Türkiye genelinde yayınlanan H. Gazetesinin 24.07.2017 tarihli nüshasında, müflis şirketin muamele merkezi olan Antalya‘da yayınlanan A. H. Gazetesinin 22.07.2017 tarihli nüshasında, Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinin 26.07.2017 tarihli nüshasında yayınlanmak suretiyle gerekli ilanlar yapıldığı, müflis şirket hakkında gerekli incelemeler yapıldıktan sonra Müflis şirketin 1 adet aracından başkaca menkul malı ve gayrimenkulü bulunmamasından yani müflis şirkete ait mal bulunmamasından dolayı 03.10.2017 tarihinde tasfiyenin Basit Tasfiye şeklinde yürütülmesine karar verildiği, düzenlenen Basit Tasfiye ilanının İİK’ nun 166. Maddesi gereğince Türkiye genelinde yayınlanan H. gazetesinin 06.10.2017 tarihli nüshasında, Müflis şirketin muamele merkezi olan Antalya ‘da yayınlanan A. S. Haber Gazetesinin 06.10.2017 tarihli nüshasında yayınlanmak suretiyle gerekli ilanların yapıldığı, yapılan ilan üzerine Müflisten alacaklı olduğunu iddia eden alacaklıların alacak talepleri İflas Dairesince incelenip, 04.12.2017 tarihinde alacaklılar sıra cetveli düzenlendiği, düzenlenen Sıra Cetveli ilanı İİK’nun 166. Maddesi gereğince yayınlanmak suretiyle gerekli ilanların yapıldığı, Sıra Cetvelinin alacaklılara da tebliğ edildiği, müflis Şirkete ait aracın, fiilen haczedilmesi sonrasında 14.11.2017 tarihinde yapılan ihale ile satıldığı ve alıcı adına tescil ve teslimi yapıldığı, müflis şirkete ait iflas dosyasında mevcut paraya göre 30.04.2018 tarihli pay cetveli tanzim edildiği ve pay cetvelinin iflas dosyasındaki tüm alacaklılara ve iflas davasını açan kişinin vekiline tebliğ edildiği, Pay Cetveline karşı alacaklılar ve iflas davasını açan kişi tarafından yasal süresi içerisinde itiraz veya dava açılmadığı ve kesinleştiği, 30.04.2018 tarihli Pay Cetveline istinaden, iflas davasını açan davacının Mahkeme yargılama giderleri ile dosyada mevcut paraya istinaden garameten pay düşen imtiyazlı alacaklılara ödemelerin 29.06.2018 tarihinde yapıldığı, 04.12.2017 tarihli Sıra cetveline istinaden yapılan ödeme sonrasında, kalan alacak miktarlarına göre alacaklılar adına İİK.251 ve 254 mad. gereğince Borç Ödemeden Aciz Belgeleri tanzim edildiği, Müflis Şirkete ait başkaca menkul, gayrimenkul, hak ve alacağın bulunmadığı, tasfiyenin usulüne uygun yapıldığı anlaşıldığından müdahil alacaklılar vekilinin istinaf sebepleri Dairemizce yerinde görülmemiştir.

Sonuç olarak, müdahil alacaklılar  vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b-1. maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;

1-Müdahil alacaklılar vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE,

2-Müdahil alacaklılar harçtan muaf olduğundan bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,

3-Müdahil alacaklılar  tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,

4-Müdahil alacaklılar tarafından yatırılan istinaf gider avansından kullanılmayan kısmının 6100 Sayılı HMK’nın 333. maddesi uyarınca İlk Derece Mahkemesince Müdahil alacaklılar Müdürlüğüne iadesine,

5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından davacı lehine vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,

6-Kararın Dairemizce taraflara tebliğine,

Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oybirliğiyle  6100 Sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 353/1-b-1 bendi gereğince ve  İİK’nın 164. maddesince Dairemiz kararının tebliğinden itibaren ON GÜNLÜK süre içinde Yargıtay nezdinde temyiz kanun yolu açık olmak üzere  karar verildi. 18/09/2020

T.C.

Yargıtay Başkanlığı

Hukuk Genel Kurulu

Esas No.: 2005/100

Karar No.: 2005/119

Karar tarihi: 02.03.2005

Mahkemesi: Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesi

Günü: 20.02.2004

Sayısı: 48-16

Taraflar arasındaki “tasarrufun iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Hayrabolu Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 18.12.2002 gün ve 2000/364-2002/392 sayılı kararın incelenmesi Davacı vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 15. Hukuk Dairesinin 30.10.2003 gün ve 5707-5100 sayılı ilamı ile ;

(…Dava, İİK.nun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen tasarrufun iptali istemine ilişkindir. Mahkemece, geçici ya da kesin aciz belgesinin sunulmadığından bahisle reddolunmuş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Borçlu hakkında Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 1999/1130 sayılı dosyası ile 301.544.043 TL.nın tahsili için takip yapılmış, 27.11.2002 tarihinde borçlunun evinde yapılan hacize ilişkin tutanakta hacze değer mal bulunamadığı belirtilmiştir. Bu tutanak, İİK.nun 105. maddesinde gösterilen geçici aciz belgesi niteliğindedir.

Dairemiz uygulamasına göre aciz belgesi dava tarihinden önce veya sonra hatta mahkeme kararının Yargıtay’ca bozulmasından sonra bile ibraz edilebilir.

Bu durumda borçlunun aciz hali gerçekleştiğinden ve tasarrufta bulunulan kişi de borçlunun abisi olduğundan İİK.nun 278. maddesinin şartları davada vardır. Mahkemece tasarrufun alacak ve fer’ileriyle sınırlı olacak şekilde iptaline karar verilmesi gerekirken, yazılı olduğu şekilde davanın reddine karar verilmesi doğru olmadığı gibi, kabule göre de dava şartının yokluğu sebebiyle reddedilen davada, davalılar için maktu vekalet ücretine hükmedilmesi yerine nisbi avukatlık ücreti takdiri de yanlıştır..)

Gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle,yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

TEMYİZ EDEN: Davacı vekili

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkindir.

A- Davacı İsteminin Özeti:

Davacı/alacaklı banka vekili 08.12.2000 tarihli dava dilekçesinde:Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 1999/1130 sayılı dosyasında davalılardan borçlu R. aleyhine icra takibi yaptıklarını, borçlunun taşınır ve taşınmaz mallarını satması nedeniyle müvekkili bankanın alacağını tahsilde zorlandığını, borçlunun takipten iki ay evvel de adına kayıtlı olan …plaka sayılı minibüsü takipten kurtulmak için diğer davalı kardeşi F.’a görünürde sattığını, aracın zilyetliğinin halen kendisinde olduğunu, ifadeyle, İİK.nun 277. maddesi gereğince tasarrufun iptali ile müvekkili adına haciz ve satış isteme yetkisinin tanınmasına karar verilmesini istemiştir.

B- Davalı Tarafın Cevabının Özeti:

a) Davalılardan borçlu/R.vekili cevabında:minibüsün diğer davalı ile müvekkili arasında satışa konu olduğunu, ancak bu satışın takipten kurtulmaya değil davacı dışında borçlu olunan diğer bankalara borç ödemek için ve değerinden noksan olmamak üzere yapıldığını, müvekkilinin aynı minibüste bu defa yevmiyeli olarak çalıştığını, ifadeyle davanın reddini savunmuştur.

b) Davalı/ lehine tasarrufta bulunulan borçlunun kardeşi F.’ın aynı avukatı vekil tayin ettiğine ilişkin vekaletnamesi var ise de vekil dilekçelerini sadece R. vekili olarak vermiş, ancak duruşmadaki beyanlarında aynı hususları tekrarla müvekkili diğer davalı F. yönünden de davanın reddini savunmuştur.

C- Yerel Mahkeme Kararının Özeti:

Yerel Mahkeme:“Davacı(alacaklı) Banka davalı R.aleyhine 1.026.244.967.TL.lik icra takibi başlatmış, ancak alacağını tamamen alamadığını gösteren kesin aciz belgesi veya geçici aciz belgesi sunmamıştır.Aciz belgesi bu davalar için yargılama koşulu olup İİY.277. Maddesi dava açabilecekleri elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunan alacaklı olarak belirlemiş olup, aciz hali dava açılırken saptanmış olmakla birlikte belge daha sonra alınıp mahkemeye sunulduğunda dahi dava görülecektir. Olayımızda davacı 27.11.2002 tarihli borçlunun gıyabında yapılan hacze ait tutanağı İİK.143. maddedeki geçici aciz belgesi niteliğiyle ibraz etmişse de dava tarihinin 7.12.2000 oluşuna göre dava koşulunu gerçekleştiren belge sayılmadığından,

başka deyişle dava tarihi itibariyle geçici aciz belgesinden bahsedilemeyeceği gibi kesin aciz belgesi de sunulmadığından davanın reddine karar vermek gerekmiştir…)

Gerekçesiyle (işin esasını incelemeksizin dava şartı yönünden) davanın reddine karar vermiştir.

D-Temyiz Evresi, Bozma Ve Direnme:

Davacı vekili temyizinde, mahkeme tarafından verilen mehil üzerine ibraz ettikleri 27.11.2002 tarihli haciz belgesinin geçici aciz belgesi olduğunu, bu belgenin bulunmadığı gerekçesine dayalı kararın bozulmasını, istemiş; Özel Dairece ibraz edilen belgenin geçici aciz belgesi niteliğinde olduğu vurgulanarak yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçeyle hüküm bozulmuştur.

Yerel Mahkeme: “İİK. nin 277. maddesi gereğince elinde geçici veya kesin aciz vesikası bulunanlar tasarrufun butlanını sağlayacak iptal davasını açabilir.Dava şartı Mahkemece kendiliğinden gözetilip, eldeki davada 8. celseye kadar bu konu gözden kaçırılmış, 8. celsede aciz vesikası sunması için davacıya süre verilmiş, davacı süre gereğini yerine getirmediği halde takip eden 9-10-11-12 celselerde taraf mazereti ve düplik layihasına ilişkin ara kararları verildikten sonra 13. celsede 15.11.2002’ de davacı yana ikinci ve son kez mehil verilmiş, takip eden celsede davacı geçici aciz vesikası olarak 27.11.2002 tarihli borçlunun gıyabında düzenlenmiş“ hacze değer eşya bulunmadığı” dair haciz tutanağını sunmuş, mahkememiz dava şartı yokluğundan davayı reddetmiştir.Borçlu 22.11.2002’ de yenileme dilekçesinin tebliğinden üç gün sonra mal beyanı dilekçesi “ vererek, A. Köyünde babadan kalma ev yeri (arsa) deki miras hissesini borca karşılık beyan etmiştir. Alacaklı 27.11.2002’ de borçlunun A.Köyündeki evine gidilerek borçlunun yokluğunda evde hacze değer mal bulunmadığına dair düzenlenen haciz tutanağını geçici aciz vesikası olarak sunmuştur. Bu tutanak düzenlenirken borçlu hazır olup, başkaca malı olmadığına dair beyanda bulunmasaydı bunu da imzalasaydı 22.11.2002’ deki mal beyanı dilekçesine rağmen dava şartının yerine geldiğinden bahsedilebilecekti, oysa, dava tarihi itibariyle borçlunun haczedilebilir malı vardır. Üstelik bu malda başka hacizler dahi olsa aciz halinin varlığı kanıtlanmış olmazken, düzenlenen haciz tutanağının İİK. nun 105. maddede belirtilen ve alacaklıya İİK’ nun 377. maddesindeki hakları veren geçici aciz vesikası olarak kabulü mümkün değildir.Borçlunun mal beyanı dilekçesi taşınmazın tarifi açık olarak yapılmamışsa da kefilin imzaladığı kredi sözleşmesindeki kimlik bilgileriyle A.Köyündeki taşınmaz kaydının mal sahipleri sicilinden bulunabileceği açıktır. 27.11.2002 tarihli tutanakta borçlunun imzası olsaydı, başka deyişle gıyapta değil yüzcek (vicahta) tutulmuş olsaydı Yüksek 15. H.D’ sinin bozma kararının doğru olacağı, bu haliyle dava tarihinde İİK.nun 105.maddesi anlamında geçici aciz vesikası sunulmamış, böylece dava koşulu gerçekleşmediğinden mahkememiz önceki kararında ısrarla davanın reddine karar vermiştir.”Gerekçesiyle önceki kararında direnerek, (işin esasını incelemeksizin dava şartı yönünden) davanın reddine karar vermiştir.

Direnme kararı, davacı vekilince temyiz edilmiştir.

E- Gerekçe:

a) Yasal düzenlemeler ve buna ilişkin açıklamalar:

Dava, İcra ve İflas Kanunu’nun 277 ve devamı maddelerine dayalı tasarrufun iptali istemine ilişkin olup; direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık, davanın görülebilirlik şartlarından olan geçici ya da kesin aciz vesikasının dosyada bulunup bulunmadığı, noktasında toplanmaktadır.

Öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun;

“Tutanaklar” başlıklı 8.maddesinde;

“İcra ve iflas daireleri yaptıkları muamelelerle kendilerine vaki talep ve beyanlar hakkında bir tutanak yaparlar. Sözlü itirazlar ile talep ve beyanların altları ilgililer ve icra memuru veya muavini veya katibi tarafından imzalanır.

İlgililer bu tutanakları görebilir ve bunların örneğini alabilir.

İcra ve iflas dairelerinin tutanakları, hilafı sabit oluncaya kadar muteberdir.”

Denilmekte;

“Borç Ödemeden Aciz Vesikası” başlıklı 105. maddesinde de aynen;

“Haczi kabil mal bulunmazsa haciz tutanağı 143 üncü maddedeki aciz vesikası hükmündedir.

İcraca takdir edilen kıymete (m.87) göre haczi kabil malların kifayetsizliği anlaşıldığı surette dahi tutanak muvakkat aciz vesikası yerine geçerek alacaklıya 277 maddede yazılı hakları verir.”

Hükmü bulunmaktadır.

Yine aynı Kanunun 277. maddesinde ise:

“İptal davasından maksat 278, 279 ve 280 inci maddelerde yazılı tasarrufların butlanına hükmettirmektir. Bu davayı aşağıdaki şahıslar açabilirler:

1- Elinde muvakkat yahut kati aciz vesikası bulunan her alacaklı,

2- İflas idaresi yahut 45 inci maddede ve 255 inci maddenin 3 üncü fıkrasında yazılı hallerdealacaklıların kendileri”

Hükmüne yer verilmektedir.

Görüldüğü üzere, İcra ve İflas Kanununun 277 ve devamı maddelerinde düzenlenen iptal davasının dinlenebilmesi için alacaklının elinde borçlu hakkında alınmış geçici(İİK.md.105) veya kesin aciz (İİK.md.143) belgesi bulunmalıdır.

Bu bir dava koşuludur ve bu nedenle Hakimin kendiliğinden nazara alması zorunludur.

Hemen burada aciz belgesinin ne olduğu açıklanacak olursa;

Aciz belgesi borçlunun mal varlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracıdır. Haczedilen taşınır ve taşınmazlar hakkında, haczin yapıldığı mahalde haczi yapan memur tarafından bir tutanak düzenlenir. İİK .nun 102 maddesine göre haciz tutanağına alacaklı ve borçlunun ad ve soyadları, alacağın miktarı, haczin yapıldığı gün ve saat, haczedilen malların cins ve miktarı ile kıymetleri ve varsa üçüncü kişilerin iddiaları yazılarak haczi yapan memur tarafından imza edilir. Ayrıca hazır bulunan alacaklı, varsa vekili, borçlu, yediemin ve bilirkişiler de tutanağı imza ederler. Borçlunun haczedilen malları alacağı karşılamaya yeterli olmazsa veya haczi kabil mal bulunmazsa bunlar da tutanağa yazılır (İİK.m.102/son). Alacaklı veya borçlu haciz sırasında hazır değilse, kendilerine tebligat yapılarak üç gün içinde tutanağı inceleyip diyecekleri varsa bildirmeleri için davet olunurlar (İİK.m.103) bu üç günlük süre yapılan haciz işlemine karşı şikayet süresinin başlamasını sağlamak amacına yöneliktir.

İcraca takdir edilen kıymete göre haczedilen malların alacağı karşılamadığı anlaşılırsa buna ilişkin haciz tutanağı da geçici aciz belgesi sayılır (m.105/2) . Eş söyleyişle, haciz sırasında borçlunun bir kısım malları bulunmasına karşın, bunların takdir edilen kıymetine göre takibe konu alacağı karşılamaya yetmediği anlaşılırsa, buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi sayılır (İİK.m.105/2). Borçlunun haczi kabil malı bulunmadığının haciz tutanağında açıkça yazılı olması gerekir. Aksi halde tutanak aciz belgesi niteliği taşımaz.

Kesin aciz belgesinde de olduğu gibi borçluya ayrıca aciz belgesi verilmez. Buna ilişkin haciz tutanağı geçici aciz belgesi hükmündedir. Alacaklıya İİK. 277. maddede yazılı hakları verir. Yani iptal davası açma hakkı verir.Geçici aciz belgesi kesin aciz belgesinden farklı olarak İİK.68 madde anlamında borç ikrarını havi bir senet niteliğinde değildir.

Kesin aciz belgesine gelince; İcra takibi sonucunda paraların paylaştırılmasından sonra alacaklıya verilen belgeye kesin aciz belgesi denir. Bu belge İİK. 143. maddede açıklanmıştır. Bu belge İİK. m.68 anlamında borç ikrarını havi bir senet mahiyetinde olup alacaklıya iptal davası açma hakkını verir.

Ayrıca haciz sırasında borçlunun haczedilebilir hiçbir malı bulunmazsa bunu belgeleyen haciz tutanağı da 143. madde anlamında kesin aciz belgesi niteliğindedir. Bu tutanak doğrudan doğruya kesin aciz belgesi yerine geçtiğinden alacaklıya ayrıca bir aciz belgesi verilmez. İcra memurunun borçlunun haczi kabil malının bulunup bulunmadığını araştırması ve haciz tutanağında açıkça göstermesi gerekir. Şayet borçlunun haczedilebilir malının bulunduğu anlaşılmışsa kesin aciz belgesi verilemez.

Aciz belgesine dayanılarak açılan iptal davası sırasında aciz belgesinin iptali için dava açıldığı ileri sürülürse ve belgelenirse açılan bu davanın tasarrufun iptali davasının sonucuna etkisi olacağından ön mesele yapılması gerekir.

Aciz belgesinin alacaklının yaptığı icra takibi ile ilgili olması gerekir. Bir başka alacaklının kendi alacağı ile ilgili olarak alınan aciz belgesine dayanılarak iptal davası açılamaz. Yargıtay uygulaması yerleşik olarak bu yöndedir.

Aciz belgesi borçlunun mal varlığının alacaklının alacağını karşılamaya yetmediğini gösteren tek ispat aracıdır. Bu nedenle de aciz belgesine rağmen ve bu belge dava yoluyla iptal edilmedikçe borçlu; mal varlığının alacaklının alacağını karşılayabileceğini ileri süremez.

Alacaklının bu belgelere dayanarak tasarrufun iptali davası açması mümkündür.

Aciz belgesi niteliğindeki haciz tutanağı 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 8. maddesi gereğince “aksi sabit oluncaya kadar geçerli belge” niteliğindedir.

Açılan iptal davasında davacının dayandığı aciz belgesi şikayet veya itiraz yoluyla icra hakimliğince ortadan kaldırılmadıkça mahkemece gerek re’sen gerekse davalının savunması doğrultusunda usulüne uygun şekilde düzenlenmiş olup olmadığı konusunda inceleme yapılamaz. Bu nedenle hukuken geçerliliğini muhafaza eden aciz belgesinin varlığı halinde borçlunun borcu karşılayacak başka mallarının bulunduğu, yeterli araştırma yapılmadan aciz vesikası düzenlenmiş olduğu iddiası dinlenemez.

Borçlu hakkında aciz vesikası alınmamakla birlikte , borçlu kayıp ve adresi saptanamıyor, tebligatlar da ilanen yapılıp, hakkında bir çok takip bulunuyorsa bu takdirde aciz hali gerçekleşmiş sayılır.

Aciz belgesinin varlığı davanın dinlenebilmesi için ön koşul olduğundan bu husus mahkemece resen (kendiliğinden) araştırılmalıdır. Ne var ki, kesin veya geçici aciz belgesinin varlığı davanın ön koşulu ise de,

bunun davanın açılmasından önce alınması zorunlu değildir. Davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterli olur. Önemli olan husus bu belgenin davanın açılmasından önceki bir takibe dayalı olmasıdır. Karar kesinleşinceye kadar alınıp ibraz edilmesi mümkündür. Mahkemece dava açıldığı sırada aciz belgesinin yokluğundan dolayı davanın reddi mümkün değildir. Dava sürerken ikmali olanaklı dava şartlarındandır.

Dava ekonomisi bu düşüncenin altında yatan en önemli nedendir. Yargıtay’ın sapma göstermeyen, yerleşik uygulaması da bu yöndedir.

b) Somut olay yönünden yapılan değerlendirme ve dayanılan gerekçe:

Yapılan açıklamalar ışığında somut olay irdelendiğinde;

Hayrabolu İcra Müdürlüğünün 1999/1130 sayılı (19.11.2002 tarihinde yenilenmekle 2002/665 esas sayılı) dosyasında, alacaklı banka tarafından 13.01.1999 tarihli kredi sözleşmesine dayanılarak, davalı/borçlunun üçüncü kişiye kefaletinden kaynaklanan alacak için 301.544.043 TL asıl borcun faiz ve ferileriyle birlikte tahsili için 21.10.1999 tarihinde ilamsız takibe girişilmiştir. Davalı/borçlu mal beyanında bulunmuş ve başkaca açıklama yapmadan, babasından olan ev yerinden hissesi olduğunu soyut olarak bildirmiş; diğer mal varlığını ise kefili olduğu borçlunun borçlarını ödemek için sattığını ifade etmiştir.

Davalı/borçluya ait Aydınlar köyündeki ev adresinde 27.11.2002 tarihinde saat: 10.10 da haciz gerçekleştirilmiş; borçlunun hazır bulunmadığı haciz sırasında annesi Ümmiye’nin hazır olduğu yaşlı, felçli ve yatalak olduğu, belirtilerek “borçlunun hacze değer malı bulunmadığı” tutanağa geçirilmiştir. Tutanak memur, alacaklı vekili ve şoför tarafından imzalanmış, hazır olan Ümmiye imzadan kaçınmıştır.

Bu tutanak, yukarıda yapılan açıklamalardan da anlaşılacağı üzere, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 105. maddesinde gösterilen “geçici aciz belgesi” niteliğindedir ve dava görülmekte iken ibraz edilmekle dava şartı gerçekleşmiştir.

Zira, yukarıda da açıklandığı üzere, davanın açılması için bir ön koşul olan aciz belgesinin davanın açılmasından önce alınması zorunlu bulunmayıp; davanın açılmasından sonra alınabileceği gibi temyiz aşamasında ve hatta bozmadan sonra bile alınıp ibraz edilmesi yeterlidir. Nitekim bu gerek davacı/alacaklı yanca yerine getirilmiştir.

Diğer taraftan, borçlunun haciz sırasında hazır olmaması nedeniyle belgenin yetersizliği yada geçersizliği olgusu, ayrıca ilgilisince İcra Hakimliği önünde itiraz ve şikayete konu edilmemişken; tasarrufun iptali davasına bakan mahkemece konunun resen ele alınıp tartışılması bu aşamada olanaklı değildir. Eş söyleyişle; içeriği ve yapılan işlemler yönünden merciinde itiraz ve şikayete konu edilmemiş bulunan 27.11.2002 tarihli haciz tutanağı içerdiği “borçlunun hacze değer malı bulunmadığı” yönündeki açıklama nedeniyle, yasanın açık hükmüne uygun “geçici aciz belgesi” niteliğindedir ve borçlunun acz hali gerçekleşmiştir.

Mahkemece; dava şartı olan aciz belgesinin varlığı gözetilerek işin esasına girilmeli ve toplanacak delillere göre sonucuna uygun bir karar verilmelidir.

Şu durum karşısında, davanın esasına girişilmeksizin, dava şartı olan geçerli bir aciz belgesinin yokluğundan bahisle davanın reddi ve bu kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

S O N U Ç : Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında ve yukarıda gösterilen nedenlerden dolayı H.U.M.K.nun 429.maddesi gereğince BOZULMASINA, 02.03.2005 gününde, oybirliği ile karar verildi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu