Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

İşçi Alacaklarına İlişkin Uyuşmazlığın Giderilmesine İlişkin Yargıtay Kararları

T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2022/16135
KARAR NO : 2022/16507

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR

TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y K A R A R I

I. BAŞVURU
Başvurucu vekili dilekçesinde; müvekkili davacının davalılar nezdinde güvenlik görevlisi olarak çalıştığını, iş sözleşmesinin haklı neden olmaksızın feshedilmesi üzerine işçilik alacaklarının tahsiline yönelik açılan davada İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesince davalı tarafın istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeni hüküm kurulduğunu, kurulan yeni hükümde davanın kabulü ile hükmedilen alacak kalemleri yönünden sadece davalı …….Özel Güvenlik Hizmetleri Ltd. Şti’nin (Pasifik Şirketi) sorumlu olduğuna, diğer davalı …..Konut GYO AŞ’nin (Emlak Konut Şirketi) sorumluluğunun bulunmadığına karar verildiğini, aynı işyerinde aynı davalılar nezdinde çalışan işçinin dosyasında İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince her iki davalının da işçilik alacakları ve tazminat kalemleri yönünden müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğuna ilişkin karar verildiğini, söz konusu kararlarının çelişkili olduğunu ileri sürerek ilgili kararlar arasındaki çelişkinin giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 07.10.2022 tarihli ve 2022/58 Esas sayılı kararında; her iki dosyanın da davacılarının aynı davalı Şirkette işçi olarak çalıştıkları, her iki davada da davacıların iş sözleşmelerinin işverence aynı gerekçe ile geçerli nedenle feshedildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 16.05.2022 tarihli ve 2019/3237 Esas, 2022/1226 Karar sayılı kararıyla; davacının davalı Şirketler aleyhine açmış olduğu işçilik alacağı davasında, İlk Derece Mahkemesince verilen kabul kararının, davalılardan …….Konut Şirketi tarafından süresinde istinaf edilmesi üzerine, davalı vekilinin istinaf talebinin kabulü ile İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak kurulan yeni hükümde davalı ……..Konut Şirketi yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 16.03.2022 tarihli ve 2020/1414 Esas, 2022/721 Karar sayılı kararıyla; davacının davalı Şirketler aleyhine açmış olduğu işçilik alacağı davasında, İlk Derece Mahkemesince davanın kabulü ile kararda belirtilen alacak miktarlarının davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline dair verilen kararın, davalılardan …….Konut Şirketi tarafından istinaf edilmesi üzerine davalı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, bu nedenle davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisinin bulunup bulunmadığı, davalı işverenlerden Emlak Konut Şirketinin işçilik alacaklarından diğer davalı Şirketle birlikte sorumlu olup olmadığı, pasif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı yönündeki değerlendirmelerin çelişkili ve farklı olduğu, başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi Kararları arasında uyuşmazlık bulunduğu ve söz konusu uyuşmazlığın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
A. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 16.03.2022 Tarihli ve 2020/1414 Esas, 2022/721 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı işçinin iş sözleşmesinin haksız ve hukuka aykırı olarak işverence feshedildiğini beyanla feshe bağlı alacakları ile bir kısım işçilik alacaklarını istediğini, davalı istinaf itirazına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı noktasında toplandığını, İlk Derece Mahkemesinin isabetli bulunan gerekçesine göre davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi olduğu ve hüküm altına alınan işçilik alacaklarından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu oldukları noktasında isabetsizlik olmadığı gerekçe gösterilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) inci alt bendi gereğince davalı Emlak Konut Şirketinin istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olmak üzere karar verilmiştir.

B. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 16.05.2022 Tarihli ve 2019/3237 Esas, 2022/1226 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile davacı işçinin iş sözleşmesinin haksız ve hukuka aykırı olarak işverence feshedildiğini beyanla feshe bağlı alacakları ile bir kısım işçilik alacaklarını istediğini, davalı istinaf itirazına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı noktasında toplandığını, dava dışı …………..İnşaat-……….Elektrik Adi Ortaklığının ana yüklenici olduğunu, davalı Pasifik Şirketinin alt işveren olarak yer aldığı özel güvenlik hizmetleri konulu hizmet alım sözleşmesi yapıldığını, ……..Konut Şirketinin komisyon olarak ihale makamı statüsünde bulunduğunu, sözleşmenin niteliği incelendiğinde, işin anahtar teslimi iş olarak dava dışı Adi Ortaklığı meydana getiren Şirketlere verildiği, Yargıtayın içtihatlarına göre davalı Emlak Konut Şirketinin sorumluluğunun bulunmadığı, işin anahtar teslimi iş olarak verildiği dikkate alındığında İlk Derece Mahkemesi kararının yerinde olmadığını, davalı Emlak Konut Şirketinin istinaf isteminin kabulüyle pasif husumet yokluğu nedeniyle bu davalı yönünden davanın reddinin gerektiğini gerekçe göstererek 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) nci alt bendi gereğince davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile İlk Derece Mahkemesi hükmü kaldırılarak yeniden esas hakkında verilen hükümde davalı Emlak Konut Şirketine karşı açılan davanın pasif husumet yönünden reddine, diğer davalı yönünden davanın kısmen kabulüne kesin olarak karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
A. Uyuşmazlık
Uyuşmazlık, başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin kararlarına göre davalı Emlak Konut Şirketi ile diğer davalı Pasifik Şirketi arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi bulunup bulunmadığı noktasındadır.

B. İlgili Hukuk
1. Bölge adliye mahkemelerinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 5235 sayılı Adlî Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun’un (5235 sayılı Kanun) 35 inci maddesinde yer alan düzenlemedir.

2. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan düzenlemeye göre; “Re’sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.

3. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “(3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”

C. Değerlendirme

1. Alt işveren; bir iş yerinde yürütülen mal ve hizmet üretimine ilişkin asıl işin bir bölümünde veya yardımcı işlerde, işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren alanlarda iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini, sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren olarak tanımlanabilir. Alt işverenin iş aldığı işveren ise asıl işveren olarak adlandırılabilir. Bu tanımlamalara göre asıl işveren alt işveren ilişkisinin varlığından söz edebilmek için iki ayrı işverenin olması, mal veya hizmet üretimine dair bir işin varlığı, işçilerin sadece asıl işverenden alınan iş kapsamında çalıştırılması ve tarafların muvazaalı bir ilişki içine girmemeleri gerekmektedir.

2. Başvuru konusu kararlara ait davalarda, davalı alt işveren Pasifik Şirketi bünyesinde çalışan işçilerin, feshe bağlı alacakları ile diğer bir kısım işçilik alacaklarının tahsili için davalı alt işveren ……….Şirketi ile davalı …….Konut Şirketi aleyhine dava açtığı anlaşılmaktadır. Bu davaların sonucunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince davalılar arasında asıl işveren alt işveren ilişkisi kabulünde isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı hâlde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesince Emlak Konut Şirketinin komisyon olarak ihale makamı statüsünde bulunduğu, sözleşmenin niteliği incelendiğinde işin anahtar teslimi iş olarak dava dışı Şirketlere verildiği, davalı …….Konut Şirketinin sorumluluğunun bulunmadığı yönünde karar verilmiştir.

3. Somut uyuşmazlıkta davalı Emlak Konut Şirketi, Sermaye Piyasası mevzuatına tâbi bir gayrimenkul yatırım ortaklığı olup inşaat şirketi olmadığı, dava dışı …………İnşaat-………Elektrik Adi Ortaklığı ile davalı …..Konut Şirketi arasında anahtar teslimi eser sözleşmesi kurulduğu, taraflar arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi olarak nitelenemeyeceği, zira davacıların alt işvereni olan davalı Pasifik Şirketi ile asıl işvereni olan dava dışı …………….İnşaat-……….Elektrik Adi Ortaklığı arasında imzalanan güvenlik hizmet alım sözleşmesi kapsamında 01.06.2016 tarihine kadar çalıştıkları, dava dışı ……….İnşaat-………Elektrik Adi Ortaklığının mali sıkıntıya girmesi neticesinde; Adi Ortaklığın temsilcileri ile davalı Emlak Konut Şirketi temsilcilerinden oluşan ve dava dışı …………….İnşaat-………….Elektrik Adi Ortaklığı nam ve hesabına hareket eden bir hesap komisyonu oluşturulduğu, bu komisyon ile davalı Pasifik Şirketi arasında güvenlik hizmeti alım sözleşmesi imzalandığı ve davacıların 21.04.2017 tarihine kadar bu sözleşme kapsamında çalıştıkları, davalı Emlak Konut Şirketinin tarafı olmadığı güvenlik hizmet alım sözleşmesi uyarınca asıl işveren sıfatıyla sorumlu kabul edilmesinin isabetli olmadığı anlaşılmıştır.

4. Bu açıklamalara göre başvurusu konusu Bölge Adliye Mahkemesi kararları arasındaki uyuşmazlığın, davalı ……..Konut Şirketi ile davalı ………Şirketi arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi olmayıp anahtar teslimi iş olduğuna dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesinin 16.05.2022 tarihli kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

V. KARAR
1. Uyuşmazlığın, davalılar arasındaki ilişkinin asıl işveren alt işveren ilişkisi olmayıp anahtar teslimi iş olduğu yönündeki İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 29. Hukuk Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesine,

2. Dosyanın talepte bulunan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,

3. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine,

13.12.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.


T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2022/16134
KARAR NO : 2022/16509

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR

TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y K A R A R I

I. BAŞVURU
Başvurucu vekili dilekçesinde; müvekkili işçi ile aynı yerde çalışan ve işverence aynı gerekçelerle iş sözleşmeleri feshedilen işçilerin, aynı taleplerle, aynı işverene karşı seri olarak açmış oldukları işe iade davalarında İlk Derece Mahkemesince verilen işe iade kararlarına davalı işverence yapılan istinaf başvurularının İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince incelenerek davalı istinaf itirazlarının esastan reddine hükmedildiğini, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesince incelenen müvekkili işçinin işe iade davasında da emsal işçiler hakkında verilen kararlar gibi feshin geçersizliğine ve davacının işe iadesine karar verilmesi gerektiğini, aynı somut durumlara ilişkin birbirinden farklı hüküm kurulmasının adil yargılanma hakkının ve hukuk önünde eşitlik ilkesinin açıkça ihlali niteliğinde olduğunu ileri sürerek ilgili kararlar arasındaki görüş aykırılıklarının giderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 07.10.2022 tarihli ve 2022/60 Esas sayılı kararıyla; başvuru konusu İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 2022/1597 Esas ve 2022/1599 Esas sayılı dosyaları ile İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi 2022/985 Esas sayılı dosyasında; her üç davacının aynı davalı Şirkette işçi olarak çalıştıkları, her üç dosyada da davacıların iş sözleşmelerinin işverence aynı gerekçe gösterilerek haklı nedene dayalı olarak feshedildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince incelenen dosyalarda İlk Derece Mahkemesince verilen feshin geçersizliğine dair kararların istinaf edilmesi üzerine başvurunun esastan reddine karar verildiği, İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesi tarafından incelenen dosyada ise İlk Derece Mahkemesince verilen feshin geçerli nedene dayandığından davanın reddine dair kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine İlk Derece Mahkemesi hükmünün gerekçe yönünden kaldırılarak kurulan yeni hükümde de davanın geçerli fesih nedeni ile reddine karar verildiği, her iki Daire arasında, davalı işveren tarafından yapılan feshin geçerli fesih olup olmadığı yönündeki değerlendirmelerin çelişkili ve farklı olduğu, yapılan görüşmeler sonucunda, başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi kararları arasında uyuşmazlık bulunduğu ve söz konusu uyuşmazlığın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi kararları doğrultusunda giderilmesine oy birliği ile karar verilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
A. İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 29.06.2022 Tarihli ve 2022/1597 Esas, 2022/1612 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı veya geçerli neden olmaksızın işverence feshedildiğini beyanla feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesini istediği, davalı istinaf itirazına göre taraflar arasındaki uyuşmazlığın feshin haklı ya da geçerli nedene dayanıp dayanmadığı noktasında toplandığı, İlk Derece Mahkemesinin isabetli bulunan gerekçesine göre davalı işverence topluluk indirimi taahhütnamesinde fesih konusu yapılan eylem için öngörülen yaptırım dışına çıkarak, taahhütnameye aykırı şekilde davacının iş sözleşmesini feshettiği, aynı eylemi gerçekleştiren bir kısım işçilere ihtar cezası verildiği, davacının da içinde bulunduğu bir kısım çalışanların ise iş sözleşmelerini haklı nedenle feshettiği, bu şekilde davalı tarafın eşit işlem ilkesine aykırı davrandığı, yapılan feshin geçersiz olduğu neticesine ulaşıldığı, topluluk indirimi taahhütnamesi dışına çıkıldığında müeyyidesinin işçinin bir daha bu indirimden yararlandırılamayacağı olduğu, buna aykırı davranışın feshi gerektirmediği gerekçe gösterilerek 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi gereğince davalının istinaf başvurusunun esastan reddine kesin olmak üzere karar verilmiştir.

B.İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 29.06.2022 Tarihli ve 2022/1599 Esas, 2022/1608 Karar Sayılı Kararı
Yukarıda esas ve karar numarası verilen Bölge Adliye Mahkemesi kararında; aynı Dairenin 29.06.2022 Tarihli ve 2022/1597 Esas, 2022/1612 Karar sayılı kararında belirtilen gerekçelerle feshin haksız ve geçersiz olduğu kabul edilerek davalının istinaf başvurusunun esastan reddine dair hüküm kurulmuştur.

C.İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesinin 28.04.2022 Tarihli ve 2022/985 Esas, 2022/637 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararıyla; davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı veya geçerli neden olmaksızın işverence feshedildiğini beyanla feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesini istediğini, İlk Derece Mahkemesince; davacı işçinin yararlandığı topluluk indirimi nedeniyle imzaladığı taahhütnameye aykırı davrandığı, işçi ve işveren arasındaki güven ilişkisinin sarsıldığı ve iş ilişkisinin devamının işveren açısından beklenilemeyeceği anlaşıldığından feshin geçerli nedene dayandığı bu nedenle davanın reddine karar verildiği, kararın taraflarca istinaf edilmesi üzerine yapılan incelemede; davacının imzaladığı taahhütname uyarınca indirimli araç alma hakkının üçüncü kişilere menfaat için kullanılması veya bir yıl dolmadan alınan aracın üçüncü kişiye satılması durumunda uygulanacak olan yaptırımın; çalışanın indirimli araç uygulaması kapsamından çıkartılması ve bir daha böyle bir haktan yararlanamaması olduğu yönündeki düzenlemenin işverenin 4857 sayılı İş Kanunu’na (4857 sayılı Kanun) göre fesih hakkını ortadan kaldırmayacağı, davacının davalı işverenin güven duygusunu zedelediği, davacının davranışının yapılan işin niteliği ve eylemin şekline göre haklı fesih ağırlığında olmadığı, eşit işlem borcuna aykırılığın feshin haklılığını ortadan kaldıracağı ancak geçerliliğine etki etmeyeceği gerekçe göstererek davalının istinaf başvurusunun reddine, 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesi hükmünün gerekçe yönünden kaldırılarak yeniden esas hakkında verilen hükümde davanın reddine kesin olarak karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
A. Uyuşmazlık
Uyuşmazlık, başvuru konusu Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin kararlarına göre iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanıp dayanmadığı noktasındadır.

B. İlgili Hukuk
1. Bölge adliye mahkemelerinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde yer alan düzenlemedir.

2. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan düzenlemeye göre; “Re’sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.

3. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise;
“(3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”

4. 4857 sayılı Kanun’un “Feshin geçerli sebebe dayandırılması” kenar başlıklı 18 inci maddesinin birinci fıkrası şu şekildedir:
“Otuz veya daha fazla işçi çalıştıran işyerlerinde en az altı aylık kıdemi olan işçinin belirsiz süreli iş sözleşmesini fesheden işveren, işçinin yeterliliğinden veya davranışlarından ya da işletmenin, işyerinin veya işin gereklerinden kaynaklanan geçerli bir sebebe dayanmak zorundadır. (Ek cümle: 10/9/2014-6552/2 md.) Yer altı işlerinde çalışan işçilerde kıdem şartı aranmaz.”

C. Değerlendirme

1. İşçinin davranışlarına dayanan fesih, herşeyden önce, iş sözleşmesinin işçi tarafından ihlal edilmesini şart koşmaktadır. Bu itibarla, önce işçiye somut olarak hangi sözleşmesel yükümlülüğün yüklendiğinin belirlenmesi, daha sonra işçinin, hangi davranışı ile somut sözleşme yükümlülüğünü ihlal ettiğinin eksiksiz olarak tespit edilmesi gerekir. Şüphesiz, iş sözleşmesinin ihlalinin işverene sözleşmeyi derhâl feshetme hakkını verecek ağırlıkta olup olmadığı da bu bağlamda incelenmelidir. Daha sonra ise, işçinin isteseydi yükümlülüğünü somut olarak ihlal etmekten kaçınabilip kaçınamayacağının belirlenmesi gerekir. İşçinin somut olarak tespit edilmiş sözleşme ihlali nedeniyle işverenin işletmesel menfaatlerinin zarar görmüş olması şarttır.

2. Başvuru konusu kararlara ait davalarda, davalı Şirket bünyesinde çalışan işçilerin iş sözleşmelerinin işverence feshedilmesi üzerine davacı işçinin iş sözleşmesinin haklı veya geçerli neden olmaksızın feshedildiğini ileri sürerek feshin geçersizliğinin tespiti ile işe iadesi istemi ile dava açtığı anlaşılmaktadır. Bu davaların sonucunda İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesince; davalı işverenin topluluk indirimi taahhütnamesinde davacının fesih konusu yapılan eylemi için öngörülen yaptırım dışına çıkarak taahhütnameye aykırı şekilde davacının iş sözleşmesini feshettiği, aynı eylemi gerçekleştiren bir kısım işçilere ihtar cezası verildiği, davacının da içinde bulunduğu bir kısım çalışanların ise iş sözleşmelerinin haklı nedenle feshedildiği, bu şekilde davalı tarafın eşit işlem ilkesine aykırı davrandığı, yapılan feshin geçersiz olduğu neticesine ulaşıldığı, topluluk indirimi taahhütnamesi dışına çıkıldığında bu eylemin müeyyidesinin işçinin bir daha bu indirimden yararlandırılamayacağı olduğu, buna aykırı davranışın feshi gerektirmediği gerekçesi ile İlk Derece Mahkemesince feshin geçersizliği ile işçinin işe iadesine dair kabulde isabetsizlik bulunmadığı sonucuna ulaşıldığı hâlde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 31. Hukuk Dairesince davacının imzaladığı taahhütname uyarınca indirimli araç alma hakkının üçüncü kişilere menfaat için kullanılması veya bir yıl dolmadan alınan aracın üçüncü kişiye satılması durumunda uygulanacak olan yaptırımın çalışanın indirimli araç uygulaması kapsamından çıkartılması ve bir daha böyle bir haktan yararlanamaması olduğu yönündeki düzenlemenin işverenin 4857 sayılı İş Kanunu ( 4857 sayılı Kanun) kapsamındaki fesih hakkını ortadan kaldırmayacağı, davacının davalı işverenin güven duygusunu zedelediği, davacının davranışının yapılan işin niteliği ve eylemin şekline göre haklı fesih ağırlığında olmadığı, eşit işlem borcuna aykırılığın feshin haklılığını ortadan kaldıracağı ancak geçerliliğine etki etmeyeceği gerekçesi ile fesih geçerli nedene dayandığından işe iade davasının reddine karar verilmiştir.

3. Somut uyuşmazlıkta davalı işverence işyerinde çalışan işçilere indirimli araç satışı uygulaması yapıldığı, söz konusu indirimli araç satışı imkânından faydalanan işçilerden indirimli araç alma hakkının üçüncü kişilere menfaat sağlamak için kullanılmaması veya bir yıl dolmadan alınan aracın üçüncü kişiye satılmamasına yönelik yazılı taahhütname alındığı, uyuşmazlık konusu dosyalarda davacı işçilerin bu taahhüde aykırı davrandıklarının tespit edilmesi üzerine işverence sözleşmeye aykırı davrandıkları, doğruluk ve bağlılığa uymayan eylemde bulundukları gerekçesi ile iş sözleşmelerinin feshedildiği anlaşılmaktadır. Ancak davacı işçilerin imzaladığı taahhütnamede; işçinin taahhüde aykırı davranmasının yaptırımının da düzenlendiği, söz konusu düzenleme uyarınca taahhüde aykırı davranılması hâlinde işçinin topluluk indirimi uygulaması kapsamından çıkarılacağı ve bir daha topluluk indiriminden faydalanamayacağı hususu kararlaştırılmıştır. Bu hâlde davalı işverence topluluk indirimi taahhütnamesine aykırı eylemde bulunan davacı işçinin iş sözleşmesinin geçerli nedenle feshedildiğinin kabul edilmesi isabetli değildir.

4. Bu açıklamalara göre başvurusu konusu Bölge Adliye Mahkemesi kararları arasındaki uyuşmazlığın, davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanmadığına dair İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesinin 29.06.2022 tarihli kararları doğrultusunda giderilmesi gerektiği sonucuna varılmıştır.

V. SONUÇ
1. Uyuşmazlığın, davacının iş sözleşmesinin feshinin geçerli nedene dayanmadığı yönündeki İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 24. Hukuk Dairesi kararları doğrultusunda giderilmesine,

2. Dosyanın talepte bulunan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,

3. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine,

13.12.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.


T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2022/14711
KARAR NO : 2022/15518

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR

TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y K A R A R I

I. BAŞVURU
Başvurucu vekili dilekçesinde; ilk derece mahkemelerince işyeri devrinin işçi yönünden haklı nedenle fesih gerekçesi oluşturmayacağı gerekçesi ile kıdem tazminatı taleplerinin reddine karar verildiğini, Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi tarafından davacının devir sonrası aynı işi yapmaya devam ettiği, haklı fesih iddiasını ispatlayamadığı, irade fesadını ispatlayamadığı, istifa dilekçesi bulunduğu gerekçesi ile davacı tarafın istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiğini, aynı olaya ilişkin olarak Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesince ise tipik işyeri devrinin bulunmadığı, iş sözleşmesinin devri bakımından davacı işçinin onayı bulunmadığı, davacının iş sözleşmesini haklı nedenlere dayalı olarak feshettiği gerekçesi ile kıdem tazminatının hüküm altına alındığını, davacı işçilerin önce …..Şirketinde işe başladıklarını, 23.05.2018 tarihinde bu Şirketten işten çıkışlarının verildiğini ve aynı gün müvekkillerinin diğer şirket ……… Şirketinde işe girdiklerini, davacıların çalışmalarına ara vermeksizin devam ettiklerini, davacıların dört ay sonra bu geçiş nedeniyle önceki Şirket tarafından kendilerine kıdem tazminatı ödenmesi gerektiğini düşünerek istifa dilekçesi ile işi bıraktıklarını, işyeri devrinin işçi bakımından haklı nedenle fesih gerekçesi oluşturmayacağını ileri sürerek Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 01.06.2022 tarihli ve 2020/1619 Esas, 2022/1181 Karar sayılı ilâmı ile Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 11.05.2022 tarihli ve 2021/687 Esas, 2022/948 Karar sayılı ilâmı arasındaki uyuşmazlığın giderilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI
Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 06.07.2022 tarihli ve 2022/10 Esas sayılı kararında;
“…
Uyuşmazlığa konu her iki dosyadaki somut olayda; taraflar arasında davacının iş sözleşmesinin feshedilip feshedilmediği, feshedilmiş ise kim tarafından ne şekilde sona erdiği ve davacı işçilerin tazminat taleplerinin haklı olup olmadığı hususunda ihtilaf bulunmaktadır.
Tarafların iddia ve savunmaları, tanık beyanları, istifa dilekçesi ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; her iki davalı şirketin ortaklarının aynı kişiler olduğu gibi şirketlerin faaliyet alanları ile adreslerinin de aynı olduğu tespit edilmiştir. Tanık beyanlarından da her iki şirketin muhasebe işlerinin birlikte yürütüldüğü ve şirketlerin çalışanlarının da aynı olduğu anlaşılmıştır. Bu durum karşısında davalı şirketler arasında organik bağ bulunduğu tespit edilmiş olup davacının hizmet cetveli incelendiğinde, davalı şirketlerde kesintisiz olarak çalışmasının bulunduğu tespit edilmiştir. Davacı tarafça, ………. Şirketi’ne geçişin kendisine bilgi verilmeden rızası dışında ve işçilik haklarını almasının önüne geçmek üzere yapıldığının iddia edildiği, ancak dosya kapsamında dinlenilen tanık beyanlarından davacının kayden yapılan devir sonrasında da aynı işi aynı yerde yapmaya devam ettiği, davacının çalışma düzeni ve iş koşulları ile ücret ve sosyal haklarında herhangi bir değişiklik yapılmadığı anlaşmıştır. Bilindiği üzere işyeri devri konusunda işçinin muvafakatine gerek bulunmamaktadır. Dolayısıyla somut olay açısından davacı işçinin işyeri devrine rızasının bulunmamasının devir işleminin geçerliliğine bir etkisi olmayacaktır. Dosya içerisindeki istifa dilekçesinden ise davacının her hangi bir sebep ileri sürmeden istifa iradesini ortaya koyduğunun tespit edildiği, davacının, ……….. Şirketi’nden ……….. Şirketi’ne geçirilmesi eyleminde, davacının işyerinin ve yaptığı işin değişmediği, davacının fiilen kesintisiz olarak eski işinde çalışmaya devam ettiği, yapılan değişikliğin kayden değişiklik olması ve davacının durumunda fiili bir değişikliğe sebebiyet vermemesi nedeniyle davacı işçi açısından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesindeki koşulların da oluşmadığı, somut olayda işçinin, işverenin haksız feshine dayanmasına rağmen dosyada davacının 25.09.2018 tarihli irade fesadı iddiasını ispat edemediği istifa dilekçesinin bulunduğu gözetildiğinde davacının kıdem tazminatı ve ihbar tazminatı alacağına hak kazanmadığı sonucuna varılmıştır.
Uyuşmazlığa konu edilen ve her iki daireden geçerek kesinleşen dosyalarda davacı işçilerin, iş sözleşmelerinin işveren tarafından haksız feshedildiğini iddia ederek kıdem ve ihbar tazminatı talep ettikleri, iş akitlerinin kendileri tarafından haklı nedenle feshedildiğine ilişkin bir iddialarının bulunmadığı, kaldı ki dava dilekçelerinde işverenin haksız feshine dayandıklarından işverenden kıdem tazminatının yanında ayrıca ihbar tazminatı da talep ettikleri, davacı işçilerin feshin kim tarafından yapıldığı konusundaki iddialarının bu kadar açık olmasına rağmen Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesin’ce davacı işçinin bu iddiası dikkate alınmayarak davacının iddia etmediği bir hususa dayanarak iş akdinin davacı tarafından haklı nedenle feshedildiği kabul edilerek davacıya kıdem tazminatı ödenmesine karar verdiği anlaşılmıştır.
Tüm bu nedenlerle davacının kıdem ve ihbar tazminatına ilişkin taleplerinin reddine karar verilmesi gerektiği anlaşılmakla Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi Daireleri arasındaki uyuşmazlığın Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi’nin hukuki nitelendirmesi doğrultusunda giderilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
” gerekçesiyle söz konusu uyuşmazlığın Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesi kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiğine oy çokluğu ile karar verilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
A. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 10. Hukuk Dairesinin 01.06.2022 Tarihli ve 2020/1619 Esas, 2022/1181 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…
Davacının SGK kaydında ………Çelik şirketinden Naspar şirketine devri; davacı iddiası, davalı savunması ile tanık bayanları nazara alındığında tipik iş yeri devri olarak görülmemekte (işverence çıkış kodunun 16 veya 34 yerine, 04 bildirilmesi) olup, bu halde iş sözleşmesinin devri bakımından davacı işçinin onayı bulunmadığı, davacının bilgisi olmaksızın davalı işverence çıkışı yapılarak başka bir şirkete kayden girişinin yapıldığı görülmektedir; davacının SGK kayıtlarındaki bu çıkış/giriş işlemine onayı bulunmadığı anlaşılmakla; tanık anlatımları ile birlikte değerlendirildiğinde davacının iş akdini haklı nedenlere dayalı olarak fesih ettiği, davacının kıdem tazminatının bilirkişi raporu ve davacı ıslahı gözetilerek kabulü ile hüküm altına alınması gerektiği anlaşılmaktadır.
Mahkemece diğer alacak kalemlerinin reddine karar verilmesinde dosya kapsamı itibariyle bir isabetsizlik görülmemiştir.” gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair kesin olmak üzere karar verilmiştir.

B. Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 11.05.2022 Tarihli ve 2021/687 Esas, 2022/948 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…
Tarafların iddia ve beyanları, tanık beyanları ve tüm dosya kapsamı bir arada değerlendirildiğinde; her iki davalı şirketin de hissedarlarının aynı kişiler olduğu, faaliyet alanlarının ve işletme adreslerinin aynı olduğu tespit edilmiştir. Dinlenen tanık anlatımlarından da şirketlerin muhasebesinin bir olduğu, çalışanlarının aynı olduğu anlaşılmıştır. Bu delil durumuna göre şirketler arasında organik bağ bulunduğu tespit edilmiş olup davacının hizmet döküm cetvelinin incelenmesinde aralarında organik bağ bulunan şirketlerde çalışmasının bulunduğu tespit edilmiştir. Her ne kadar davacı tarafça Naspar şirketine geçişin rızası dışında ve haklarını almasının önüne geçmek üzere yapıldığı iddia edilmiş ise de; dosya kapsamında dinlenilen tanık beyanlarından davacının devir sonrasında da aynı iş yapmaya devam ettiği ve özlük ve sosyal haklarında değişiklik yapılmadığı anlaşmıştır. Dosya içerisindeki istifa dilekçesinden ise davacının her hangi bir sebep ileri sürmeden istifa iradesini ortaya koyduğu tespit edilmiş olup bu durumda; davacının kod-4 ile Nasem şirketinden Naspar şirketine geçirilmesi eyleminde, davacının işyerinin ve yaptığı işin değişmediği, davacının fiilen kesintisiz olarak eski işinde çalışmaya devam ettiği, yapılan değişikliğin kayden değişiklik olması ve davacının durumunda fiili bir değişikliğe sebebiyet vermemesi nedeniyle davacı işçi açısından 4857 sayılı İş Kanunu’nun 22. maddesindeki koşulların oluşmadığı, somut olayda işçinin haklı fesih iddiasının ileri sürmesine rağmen bu iddiasını ispat edemediği, bilakis işverenin haksız feshine dayanmasına rağmen dosyada davacının 25/09/2018 tarihli irade fesadı iddiasını ispat edemediği istifa dilekçesinin bulunduğu gözetildiğinde ilk derece mahkemesince davanın reddi yönünde verilen kararda sonuç itibariyle isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmış olup, davacı vekilinin tüm istinaf nedenlerine ilişkin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılarak aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.”gerekçesi ile 6100 sayılı Kanun’un 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi gereğince davacı vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine dair kesin olmak üzere karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
A. Uyuşmazlık
Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Dairelerinin yukarıda açıklanan kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlık; davacıların iş sözleşmelerinin kim tarafından feshedildiği ve feshin haklı olup olmadığı; ayrıca şirketler arasında işyeri devrinin bulunup bulunmadığı noktalarında toplanmaktadır.

B. İlgili Hukuk
1. Bölge adliye mahkemelerinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde yer alan düzenlemedir.

2. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan düzenlemeye göre; “Re’sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.

3. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise “(3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”

4. 4857 sayılı İş Kanunu’nun (4857 sayılı Kanun) “İşyerinin veya bir bölümünün devri” kenar başlıklı 6 ncı maddesinin ilgili bölümü şu şekildedir:
“İşyeri veya işyerinin bir bölümü hukukî bir işleme dayalı olarak başka birine devredildiğinde, devir tarihinde işyerinde veya bir bölümünde mevcut olan iş sözleşmeleri bütün hak ve borçları ile birlikte devralana geçer.
Devralan işveren, işçinin hizmet süresinin esas alındığı haklarda, işçinin devreden işveren yanında işe başladığı tarihe göre işlem yapmakla yükümlüdür.
Yukarıdaki hükümlere göre devir halinde, devirden önce doğmuş olan ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlardan devreden ve devralan işveren birlikte sorumludurlar. Ancak bu yükümlülüklerden devreden işverenin sorumluluğu devir tarihinden itibaren iki yıl ile sınırlıdır.
…”

C. Değerlendirme
1. İşyeri devrinin esasları ve sonuçları 4857 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde düzenlenmiştir. Sözü edilen hükümde, işyerinin veya bir bölümünün devrinde devir tarihinde mevcut olan iş sözleşmelerinin bütün hak ve borçlarıyla devralan işverene geçeceği öngörülmüştür. Devir tarihinden önce doğmuş ve devir tarihinde ödenmesi gereken borçlar açısından, devreden işverenle devralan işverenin birlikte sorumlu oldukları aynı maddenin üçüncü fıkrasında belirtilmiş, devreden işverenin sorumluluğunun devir tarihinden itibaren iki yıl süreyle sınırlı olduğu hükme bağlanmıştır.

2. Değinilen Kanun’un 120 nci maddesi hükmüne göre, mülga 1475 sayılı İş Kanunu’nun (1475 sayılı Kanun) 14 üncü maddesi hâlen yürürlükte olduğundan, işyeri devirlerinde kıdem tazminatına hak kazanma ve hesap yöntemi bakımından belirtilen madde hükmü uygulanmalıdır. Anılan maddeye göre işyerlerinin devir veya intikali yahut herhangi bir suretle bir işverenden başka bir işverene geçmesi veya başka bir yere nakli hâlinde işçinin kıdemi, işyeri veya işyerlerindeki iş sözleşmelerinin sürelerinin toplamı üzerinden hesaplanmalıdır. Bununla birlikte, işyerini devreden işverenlerin bu sorumlulukları, işçiyi çalıştırdıkları sürelerle ve devir esnasındaki işçinin aldığı ücret seviyesiyle sınırlıdır.

3. İşyerinin önceleri gerçek kişi ya da kişilerce işletilmesinin ardından şirketleşmeye gidilmesi durumunda, bu işlem de bir tür işyeri devri sayılmalıdır. Önceki gerçek kişi olan işverenlerin devralan tüzel kişinin ortakları olması bu devir ilişkisini ortadan kaldırmamaktadır. Aynı şekilde daha önce tüzel kişi şirket olan işverenin işyerini bir gerçek şahsa devretmesi de mümkündür. Devralanın, şirketin hissedarlarından biri olması da sonucu değiştirmeyecektir. Adi ortaklardan bir ya da bazılarının hisselerini devri de sorumlulukların belirlenmesi noktasında işyeri devri olarak işlem görmelidir.

4. Bu açıklamalar ışığında, iş hukukunda işyeri devrinin işçilik alacaklarına etkileri üzerinde ayrıca durulmalıdır. İşyeri devri hâlinde kıdem tazminatı bakımından devreden işveren kendi dönemi ve devir tarihindeki son ücreti ile sınırlı olmak üzere sorumludur. 1475 sayılı Kanun’un 14 üncü maddesinin ikinci fıkrasında, devreden işverenin sorumluluğu bakımından bir süre öngörülmediğinden, 4857 sayılı Kanun’un 6 ncı maddesinde sözü edilen devreden işveren için öngörülen iki yıllık süre sınırlaması, kıdem tazminatı bakımından söz konusu olmaz. O hâlde kıdem tazminatı işyeri devri öncesi ve sonrasında geçen sürenin tamamı için hesaplanmalı, ancak devreden işveren veya işverenler bakımından kendi dönemleri ve devir tarihindeki ücret ile sınırlı sorumluluk belirlenmelidir.

5. Feshe bağlı diğer haklar olan ihbar tazminatı ve kullanılmayan izin ücretlerinden son işveren sorumlu olup devreden işverenin bu işçilik alacaklarından herhangi bir sorumluluğu bulunmamaktadır.

6. Somut uyuşmazlıkta; sigorta hizmet döküm cetvelleri ile Sosyal Güvenlik Kurumu işyeri tescil belgeleri birlikte değerlendirildiğinde davacıların …………Çelik Şirketinde çalışmaya başladıkları, 23.05.2018 tarihinde işten çıkışlarının yapıldığı ve 24.05.2018 tarihinde …………..Yedek Parça Şirketinde işe girişlerinin yapıldığı, iş sözleşmelerinin 25.09.2018 tarihinde istifa nedeni ile feshedildiği anlaşılmaktadır.

7. Dosya kapsamında bulunan bilgi ve belgeler ile tanık anlatımlarına göre davacıların işyeri devrine rıza göstermedikleri ve bu nedenle tazminatlarının ödenmesi için istifa dilekçesi verdikleri, davacıların işyeri devri kapsamında aynı işyerinde ve aynı çalışma koşullarında çalışmaya devam ettikleri, hatta bu nedenle devirden yaklaşık dört ay sonra bu durumu sigorta kayıtlarından anladıkları görülmektedir. İşyeri devri nedeniyle davacıların iş sözleşmelerinin feshedilmesinin söz konusu olmadığı, buna göre devir tarihinde iş sözleşmelerinin feshedildiğinin kabulü ile tazminatlarının ödenmesi taleplerinin yerinde olmadığı ve haklı bir nedene dayanmadığı anlaşılmaktadır.

8. Açıklanan sebeplerle uyuşmazlığın Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 11.05.2022 tarihli ve 2021/687 Esas, 2022/948 Karar sayılı kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

V. KARAR
1. Uyuşmazlığın yönündeki Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi 12. Hukuk Dairesinin 11.05.2022 tarihli ve 2021/687 Esas, 2022/948 Karar sayılı kararı doğrultusunda giderilmesine,

2. Dosyanın Sakarya Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,

3. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine,

29.11.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.


T.C.
YARGITAY
9. Hukuk Dairesi

ESAS NO : 2022/8094

BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ KARARLARI ARASINDAKİ
UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE DAİR

TÜRK MİLLETİ ADINA
Y A R G I T A Y K A R A R I

I. BAŞVURU
Başvurucu vekili dilekçesinde; davacının açmış olduğu işe iade davasının kazanılması ve davalı işverence işe başlatılmaması üzerine işe iade kararı neticesinde öngörülen işçilik alacaklarının tahsili amaçlı dava açtığını, işe iade kararı sonrasında ödenecek kıdem ve ihbar tazminatı farkı alacaklarının tespitinde ilk haksız fesih esnasında ödenen tutarlar avans niteliğinde olmadığından sadece ödenen miktarın mahsup işlemine tâbi tutulması gerekirken, bu ödemelerin faiziyle mahsubu yapılarak hesaplama yapılmasının hatalı olduğunu, aynı davalıya karşı aynı anda işten çıkartılan iki farklı kişinin açtığı davada aynı aşamalardan geçildiğini ve her iki mahkemece fark kıdem ve ihbar tazminatı hesaplamasında işlemiş faizi ile ödenen tutarların mahsubu yapılarak hatalı hüküm kurulduğunu, bu kararların istinaf edilmesi üzerine iki farklı bölge adliye mahkemesince farklı kararlar verildiğini ileri sürerek İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 11.01.2022 tarihli ve 2019/1536 Esas, 2022/43 Karar sayılı ilâmı ile İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 2018/1102 Esas, 2019/104 Karar sayılı ilâmı arasındaki uyuşmazlığın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin kararı esas alınarak giderilmesini talep etmiştir.

II. BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ HUKUK DAİRELERİ BAŞKANLAR KURULU KARARI
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kurulunun 16.03.2022 tarihli ve 2022/1 Esas sayılı kararında;
“…
İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesi tarafından verilen 31.01.2019 tarih 2018/1102 esas ve 2019/104 sayılı karar ile 9. Hukuk Dairesinin 01.01.2022 tarih 2019/1536 esas ve 2022/43 sayılı kararı arasında çelişki bulunduğu ayrıca davacı ……….VARDAR vekili Av. ……….YAVUZ tarafından sunulan uyuşmazlığın giderilmesi talep dilekçesinde belirtilen ve dilekçeye ek olarak sunulan kararlar arasındaki çelişkinin giderilmesine dair uyuşmazlığın giderilmesi talep dilekçesinin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ‘ne gönderilmesine 16.03.2022 tarihinde yapılan görüşmede oybirliği ile karar verildi.” karar verilmiştir.

III. UYUŞMAZLIĞIN GİDERİLMESİ İSTEMİNE KONU KARARLAR
A. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 9. Hukuk Dairesinin 11.01.2022 Tarihli ve 2019/1536 Esas, 2022/43 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…
Davacı İzmir 23. İcra Müdürlüğü’nün 2017/15209 takip sayılı dosyası ile işçilik alacaklarının tahsili talebi ile 14/11/2017 tarihinde takibe geçtiği, davalı tarafından itiraz üzerine takibin durdurulmasına karar verildiği anlaşılmıştır. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle kanuna uygun sebepler ve özellikle hükme dayanak denetime ve hüküm kurmaya elverişli olan ve herhangi bir hesap hatası içermeyen hesap raporunda geçersizliğine karar verilen fesih kararının kesinleşmesi sonrasında yapılan ödemelerin mahsubu ile alacaklarının hüküm altına alınmasının yerinde olması, işçilik alacaklarının ödendiğini ispat yükü üzerinde olan davalı işverence işe iade kararı sonucu davacı işçinin bakiye alacaklarının ödendiğinin ispatlanamaması sebepleri ile aşağıdaki itiraz sebepleri dışındaki davacı ve davalı vekilinin istinaf itirazları yerinde görülmemiştir.
Davacının talep edebileceği giyim ücret alacağının 493,15 TL olarak hesaplandığı, İlk Derece Mahkemesi kararında giyim ücreti alacağının hüküm altına alınırken net olarak hüküm altına alınmasına rağmen hesap edilen miktar hususunda hata yapıldığı, davacının taleplerine ilişkin alacakların likit olmayıp yargılamayı gerektirdiğinden icra inkar tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçeler ile kabulüne karar verilmesi hatalı görülmüştür…” gerekçesi ile davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi gereğince reddine, davalı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Kanunun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair kesin olmak üzere karar verilmiştir.

B. İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 23.03.2018 Tarihli ve 2018/110 Esas, 2019/104 Karar Sayılı Kararı
Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…
İşe iade davasma konu fesih işleminin yapıldığı an itibari ile ise, işverenin iş akdini devam ettirme veya askıya alma gibi bir amacı da bulunmamaktadır. Bu sonuç yapılan işe iade davası sonucunda verilmiş ilama dayalı olarak oluşmuştur. İşveren açısından hem geçerli bir sebebe dayanmadan ve/veya geçersiz bir şekilde iş sözleşmesini feshedip. hem de işçiye bu geçersiz fesih işlemi sebebi ile ödedigi kıdem tazminatını faizi ile birlikte geri almasi: işçi açısından ise haksız ve geçersiz yere iş sözleşmesinin feshinden kaynaklanan dava sürecini yaşayıp bu sürecin mali sonuçlarına katlanmak zorunda kaldığı ve dava sonuçlanıncaya kadar geçen işsiz ve gelirden yoksun kaldığı dönemde kıdem tazminatını (yatırımda kullanarak bundan faiz geliri elde etmek için değil) geçimini sağlamak amacı ile sarf etmek zorunda kaldığı halde, bir de kıdem tazminatı için işverene faiz ödemek zorunda kalmasının hakkaniyete uygun olmadığı da açıktır.
Bu sebeplerle dosya kapsamma göre işe iade davasına konu kıdem tazminatı olarak ödenen net I5.505.08-TL miktara ödeme tarihinden iş akdinin kesinleşen işe iade kararı sonrası davacının başvurusunun kabul edilmediği 13/07/2017 fesih tarihine kadar işleyen 3.048,04-TL yasal faizin ödenen miktar ile birlikte toplanıp mahsup edildikten sonra fark kıdem tazminatına karar verilmesi hatalı olup yukarıda yer alan açıklamaya göre davacının fark kıdem tazminatı hesaplandığında;
Kıdem tazminatı: İşe başlatılmadığı 13/07/2017 tarihindeki kıdem tazminatı tavanı 4.732,48 TL brütx1205 gün/365 gün=15.623.66-TL brüt 118,58-TL KDV kesintisi=15.505.08-TL net kıdem tazminatı-ödenen (net 9.545.68 TL+net 2.350.40 TL =) 11.896,08-TL net kıdem tazminatı =3.609.00-TL net kıdem tazminatı, 3.636.60-TL brüt kıdem tazminatına karar verilmesi gerekir bu açıdan davacı vekilinin istinaf talebi yerinde görülmüştür…” gerekçesi ile davalı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (1) numaralı alt bendi gereğince reddine, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulü ile 6100 sayılı Kanunun 353 üncü maddesinin birinci fıkrasının (b) bendinin (2) numaralı alt bendi gereğince İlk Derece Mahkemesi kararı kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle davanın kısmen kabulüne dair kesin olmak üzere karar verilmiştir.

IV. GEREKÇE
A. Uyuşmazlık
Bölge adliye mahkemesi hukuk dairelerinin yukarıda açıklanan kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlık; davacıların işe iade kararından sonra işe başlatılmaması hâlinde başlatmama suretiyle fesih tarihindeki verilere göre hesaplanacak kıdem tazminatından ilk fesih tarihinde ödenen kıdem tazminatının mahsubunda işlemiş faizin dikkate alınması gerekip gerekmediği noktasındadır.

B. İlgili Hukuk
1. Bölge adliye mahkemelerinin benzer olaylarda kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesi isteminin hukuki dayanağı, 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinde yer alan düzenlemedir.

2. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin birinci fıkrasının (3) numaralı bendinde yer alan düzenlemeye göre; “Re’sen veya bölge adliye mahkemesinin ilgili hukuk veya ceza dairesinin ya da Cumhuriyet başsavcısının, Hukuk Muhakemeleri Kanunu veya Ceza Muhakemesi Kanununa göre istinaf yoluna başvurma hakkı bulunanların, benzer olaylarda bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında ya da bu mahkeme ile başka bir bölge adliye mahkemesi hukuk veya ceza dairelerince verilen kesin nitelikteki kararlar arasında uyuşmazlık bulunması hâlinde bu uyuşmazlığın giderilmesini gerekçeli olarak istemeleri üzerine, kendi görüşlerini de ekleyerek Yargıtaydan bu konuda bir karar verilmesini istemek” bölge adliye mahkemesi ceza daireleri başkanlar kurulu ve hukuk daireleri başkanlar kurulunun görevleri arasında sayılmıştır.

3. 5235 sayılı Kanun’un 35 inci maddesinin ikinci fıkrasına göre ise;
“(3) numaralı bende göre yapılacak istemler, ceza davalarında Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına, hukuk davalarında ise ilgili hukuk dairesine iletilir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı uyuşmazlık bulunduğuna kanaat getirmesi durumunda ilgili ceza dairesinden bir karar verilmesini talep eder. Uyuşmazlığın giderilmesine ilişkin olarak dairece bu fıkra uyarınca verilen kararlar kesindir.”

4. 4857 sayılı İş Kanunu’nin “Geçersiz sebeple yapılan feshin sonuçları” başlıklı 21 inci maddesi şu şekildedir:
” İşverence geçerli sebep gösterilmediği veya gösterilen sebebin geçerli olmadığı mahkemece veya özel hakem tarafından tespit edilerek feshin geçersizliğine karar verildiğinde, işveren, işçiyi bir ay içinde işe başlatmak zorundadır. İşçiyi başvurusu üzerine işveren bir ay içinde işe başlatmaz ise, işçiye en az dört aylık ve en çok sekiz aylık ücreti tutarında tazminat ödemekle yükümlü olur.
Mahkeme veya özel hakem feshin geçersizliğine karar verdiğinde, işçinin işe başlatılmaması halinde ödenecek tazminat miktarını da belirler.
Kararın kesinleşmesine kadar çalıştırılmadığı süre için işçiye en çok dört aya kadar doğmuş bulunan ücret ve diğer hakları ödenir.
(Ek fıkra: 12/10/2017-7036/12 md.) Mahkeme veya özel hakem, ikinci fıkrada düzenlenen tazminat ile üçüncü fıkrada düzenlenen ücret ve diğer hakları, dava tarihindeki ücreti esas alarak parasal olarak belirler.
İşçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatı, yukarıdaki fıkra hükümlerine göre yapılacak ödemeden mahsup edilir. İşe başlatılmayan işçiye bildirim süresi verilmemiş veya bildirim süresine ait ücret peşin ödenmemişse, bu sürelere ait ücret tutarı ayrıca ödenir.”

C. Değerlendirme
1. İşçinin iş sözleşmesi feshedilmediği hâlde çeşitli nedenlerle kıdem tazminatı adı altında yapılan ödemeler avans niteliğinde sayılmalıdır. İşçinin iş sözleşmesinin feshinde kıdem tazminatına hak kazanılması durumunda, işyeri ya da işyerlerinde geçen tüm hizmet sürelerine göre kıdem tazminatı hesaplanmalı, daha önce avans olarak ödenen miktar yasal faiziyle birlikte mahsup edilmelidir. Dairemizin kararlılık kazanmış olan uygulaması bu doğrultudadır (Yargıtay 9. Hukuk Dairesinin 14.10.2020 tarihli ve 2016/27600 Esas, 2020/11776 Karar sayılı kararı; 13.10.2020 tarihli ve 2020/2242 Esas, 2020/11686 Karar sayılı kararları).

2. 4857 sayılı Kanun’un 21 inci maddesinde işçi işe başlatılırsa, peşin olarak ödenen bildirim süresine ait ücret ile kıdem tazminatının yapılacak ödemeden mahsup edileceği ifade edilmiştir. Buradaki mahsup işleminde faiz uygulanmaz. Aynı durum işçinin işe başlatılmaması hâlinde geçersiz fesih tarihinde ödenen kıdem tazminatının başlatmama tarihine göre yeniden hesaplanacak kıdem tazminatından mahsubunda da geçerlidir. Kanun’da mahsup işleminin faizi ile yapılacağına dair bir hüküm yer almamakta olup bu hâlde yapılan ödemenin faiziyle birlikte mahsup edilecek bir avans olarak kabulü Kanun gereği de mümkün değildir.

3. Dairemizin yerleşik uygulamasına göre geçersiz fesih tarihinde ödenen tutarın avans niteliğinde olmadığı, işe iade kararı sonrası ödenecek kıdem tazminatı alacağından sadece ödenen miktarın mahsup edilmesi gerekmekte olup söz konusu ödemelerin faiziyle birlikte mahsubunun hatalı olduğu kabul edilmektedir.

4. Somut olayda davacıların iş sözleşmelerinin feshedildiği, işe iade davası sonucunda Mahkemece işe iadelerine karar verildiği ve süresinde işe iade için işverene başvurmalarına rağmen işe başlatılmadıkları anlaşılmaktadır. Davacılara iş sözleşmelerinin feshedilmesi üzerine işveren tarafından yapılan kıdem tazminatı ödemesinin feshe bağlı bir ödeme olduğu, bu nedenle iş sözleşmesi devam ederken çeşitli nedenlerle ödenen kıdem tazminatı gibi avans niteliğinde kabul edilerek sonuca gidilemeyeceği açıktır.

5. Açıklanan sebeplerle uyuşmazlığın İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 23.03.2018 Tarihli ve 2018/110 Esas, 2019/104 Karar sayılı kararı doğrultusunda giderilmesi gerektiği sonucuna ulaşılmıştır.

V. KARAR
1. Uyuşmazlığın geçersiz sayılan ilk fesih tarihinde ödenen kıdem tazminatının işe iade davası sonucunda işe başlatılmaması üzerine ödenecek fark kıdem tazminatı hesaplanmasında faizsiz olarak mahsup edilmesi yönündeki İzmir Bölge Adliye Mahkemesi 3. Hukuk Dairesinin 23.03.2018 Tarihli ve 2018/110 Esas, 2019/104 Karar sayılı kararı doğrultusunda giderilmesine,

2. Dosyanın talepte bulunan İzmir Bölge Adliye Mahkemesi Hukuk Daireleri Başkanlar Kuruluna gönderilmesine,

3. Karardan bir örneğin Bölge Adliye Mahkemelerinin hukuk dairelerine bildirilmesi için Hâkimler ve Savcılar Kurulu Genel Sekreterliğine gönderilmesine,

20.09.2022 tarihinde oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.

Exit mobile version