Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

İtirazın iptali davası- Zamanaşımı def'i-

Mevcut davada, davalılar ödeme emrine süresi içerisinde yapmış oldukları itirazlarında zamanaşımı def’ini ileri sürmüşler ancak davaya cevap süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunmamış iseler de davacı da zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek eldeki itirazın iptali davasını açtığından, davalı bu def’iyi dava sırasında tekrar ileri sürmese bile mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak davanın karara bağlanacağı-

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2.  Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3.  Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı müşterek borçlu ve müteselsil kefil arasında … tarihinde tarımsal krediler ikraz sözleşmesi akdedildiğini, söz konusu kredinin vadesinde ödenmediğini, borçluların kredi borcunu ödemesi amacıyla icra takibine başlanıldığını, borçlular aleyhine başlatılan icra takibine zamanaşımı yönünden itiraz edildiğini, itiraz sonucu takibin durdurulduğunu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yirmi yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğünü ve alacağın zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına; davalıların alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.1. Davalı … 30.06.2014 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu sözleşmeye rızası dışında kefil edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

5.2. Davalılar vekili 16.10.2014 tarihli yazılı beyanında; davaya konu edilen alacak için yirmi yıllık zamanaşımı süresinin söz konusu olmadığını, bu yöndeki düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini ve alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarihli ve … sayılı kararı ile; davacı banka ile davalılar arasında akdedilen tarımsal kredi ikraz sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklar için yirmi yıllık zamanaşımı süresi öngören yasal bir hükmün bulunmadığı, alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu, zamanaşımını kesen herhangi bir işlemin davacı yahut davalılar tarafından gerçekleştirilmediği, davacının böyle bir iddiası olmadığı gibi usulî süreler içinde bu yönde bir belge ibraz edilmediği, krediye ilişkin hesap hareketi sunulmadığı, dosya kapsamında zamanaşım1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, … Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın reddine ilişkin kararın davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2.  Direnme kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3.  Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili ile davalı müşterek borçlu ve müteselsil kefil arasında … tarihinde tarımsal krediler ikraz sözleşmesi akdedildiğini, söz konusu kredinin vadesinde ödenmediğini, borçluların kredi borcunu ödemesi amacıyla icra takibine başlanıldığını, borçlular aleyhine başlatılan icra takibine zamanaşımı yönünden itiraz edildiğini, itiraz sonucu takibin durdurulduğunu, 4389 sayılı Bankalar Kanunu’nda yirmi yıllık zamanaşımı süresinin öngörüldüğünü ve alacağın zamanaşımına uğramadığını ileri sürerek itirazın iptali ile takibin devamına; davalıların alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkâr tazminatı ödemeye mahkûm edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı Cevabı:

5.1. Davalı … 30.06.2014 tarihli cevap dilekçesinde; dava konusu sözleşmeye rızası dışında kefil edildiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

5.2.  Davalılar vekili 16.10.2014 tarihli yazılı beyanında; davaya konu edilen alacak için yirmi yıllık zamanaşımı süresinin söz konusu olmadığını, bu yöndeki düzenlemelerin Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edildiğini ve alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. … Asliye Hukuk Mahkemesinin … tarihli ve … sayılı kararı ile; davacı banka ile davalılar arasında akdedilen tarımsal kredi ikraz sözleşmelerinden kaynaklanan alacaklar için yirmi yıllık zamanaşımı süresi öngören yasal bir hükmün bulunmadığı, alacağın on yıllık zamanaşımına tabi olduğu, zamanaşımını kesen herhangi bir işlemin davacı yahut davalılar tarafından gerçekleştirilmediği, davacının böyle bir iddiası olmadığı gibi usulî süreler içinde bu yönde bir belge ibraz edilmediği, krediye ilişkin hesap hareketi sunulmadığı, dosya kapsamında zamanaşımını kesen bir belge bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. … Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davacı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 11.02.2016 tarihli ve 2015/10324 E., 2016/2144 K. sayılı kararı ile;

“…Davacı vekili, davalıların … tarihli sözleşme ile tarımsal kredi kullandıklarını, alacağın tahsili için başlatılan icra takibine itiraz edildiğini ileri sürerek, itirazın iptalini talep ve dava etmiştir.

Davalılar vekili, cevap süresinden sonra vermiş olduğu dilekçesinde talebin zamanaşımına uğradığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece, kredi sözleşmesinin … tarihli olup, takibin ise 03.10.2012 tarihinde başlatıldığı ve “10 yıllık” zamanaşımı süresinin dolduğu gerekçesiyle davanın zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekilince temyiz edilmiştir.

Davalılar tarafından davaya cevap olarak verilen 30.06.2014 tarihli dilekçelerinde zamanaşımı itirazında bulunmamışlar ve süresinden sonra verilen 16.10.2014 tarihli dilekçe ile zamanaşımı itirazında bulunmuşlardır. Davacı vekili ise, zamanaşımı itirazının usulüne uygun yapılmadığı için reddi gerektiğini bildirmiştir. Diğer yandan, zamanaşımının belirlenmesinde kredi sözleşmesinin imzalandığı tarih değil, kredinin kullandırılıp, hesap kat edilmiş ise hesabın kat tarihinin esas alınması gerekir. Sözleşme kat edilmeyip yürürlükte olduğu süre içinde zamanaşımı süresi işlemez. Diğer yandan, davalılar tarafından süresinden sonra yapılan zamanaşımı def’ine de itiraz edildiği dikkate alındığında işin esasının incelenmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir,…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. … Asliye Hukuk Mahkemesinin 26.05.2016 tarihli ve 2016/740 E., 2016/1030 K. sayılı kararı ile; tarafların kabulünde olduğu üzere vadenin bir yıl olduğu, borç vadesinde ödenmediğinden davacı banka açısından vadenin bittiği günden itibaren alacağın muaccel hâle geldiği, bir an için muacceliyetin hesabın kat edilmesine bağlı olduğu düşünülecek olsa dahi 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 149. maddesi uyarınca zamanaşımının hesap kat bildiriminin yapılabileceği tarih olan vadenin ertesi günü işlemeye başlayacağı, bu tarihin ise sözleşmeye göre 12.05.2001 tarihi olup on yıllık zamanaşımı süresinin 12.05.2011 tarihinde dolduğu, icra takibinin ise 03.10.2012 tarihinde on yıllık zamanaşımı süresi dolduktan sonra başlatıldığı, bu durumda davalıların zamanaşımı def’ini ileri sürmelerinin mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11.  Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık;

1) Davalıların icra takibine itirazlarında zamanaşımı def’ini ileri sürdükleri eldeki davada, davalılardan …’ın 30.06.2014 tarihli davaya cevap dilekçesinde zamanaşımı def’inde bulunmadığı, davalılar vekilince cevap süresinden sonra verilen 16.10.2014 tarihli dilekçe ile zamanaşımı def’inde bulunulduğu nazara alındığında, cevap dilekçesinde süresi içinde davalılar tarafından zamanaşımı def’inin tekrar ileri sürülmesinin gerekip gerekmediği, buradan varılacak sonuca göre mahkemece zamanaşımı def’inin dikkate alınıp alınamayacağı;

2) Diğer yandan zamanaşımının belirlenmesinde kredi sözleşmesinin imzalandığı tarihin mi, vade tarihinin mi, kredinin kullandırılıp hesap kat edilmiş ise hesabın kat tarihinin mi esas alınması gerektiği, sözleşme fesh edilmeyip yürürlükte olduğu süre içinde zamanaşımı süresinin işleyip işlemeyeceği noktalarında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;
i) İlamsız takip yapılmış olması,
ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,
iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17.09.2019 tarihli ve 2017/19-824 E., 2019/885 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; HMK’nın 190. maddesi gereğince ispat yükü, kanunda özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.

16. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

17. Önemle vurgulamak gerekir ki, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 125-140., 6098 Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 146-161. maddeleri arasında düzenlenen zamanaşımı, hakkın ileri sürülmesini engelleyici nitelikte olup alacak hakkının alacaklı tarafından yasanın öngördüğü süre ve koşullar içinde talep edilmemesi hâlinde dava yoluyla elde edilebilme olanağından yoksun kalınması sonucunu doğurur.

18. Zamanaşımına uğrayan alacağın tahsili hususunda devlet kendi gücünü kullanmaktan vazgeçmekte, böylece söz konusu alacağın ödenip ödenmemesi keyfiyeti borçlunun iradesine bırakılmaktadır. Şu hâlde zamanaşımına uğrayan alacak ortadan kalkmamakla beraber artık doğal bir borç (Obligatio naturalis) hâline gelmektedir. Ancak belirtmek gerekir ki, alacağın salt zamanaşımına uğramış olması, onun eksik bir borca dönüşmesi için yeterli olmayıp borçlunun kendisine karşı açılmış olan alacak davasında alacaklıya yönelik bir def’ide bulunması şarttır (Reisoğlu, S.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, İstanbul 1998, s.334 vd.; Kuru, B./A., R./Y., E.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 1995, s.304 vd.; Üstündağ, S.: Medeni Yargılama Hukuku, İstanbul 1997, s.346 vd.; Pekcanıtez, H./A., O./Özekes, M.: Medeni Usul Hukuku, Ankara 2009, s.323; Hukuk Genel Kurulunun 12.03.2020 tarihli ve 2017/13-650 E., 2020/301 K. sayılı; 05.02.2019 tarihli ve 2018/21-523 E., 2019/70 K. sayılı ve 3.5.2006 tarihli ve 2006/4-232 E., 2006/269 K. sayılı kararları).

19. Yargıtay’ın istikrar kazanmış son uygulamalarına göre, zamanaşımı hukuk niteliği itibariyle, maddi hukuktan kaynaklanan bir def’i olup, usul hukuku anlamında ise bir savunma aracıdır [Kuru, B.: Hukuk Muhakemeleri Usulü, İstanbul 2001, Cilt:II, s.1761; Von Tuhr,A.: Borçlar Hukuku (C. Edege Çevirisi ), Ankara 1983, s.688 vd.; C.bolat, F.: Def’i ve İtiraz Arasındaki Farklar ve İleri Sürülmesinin Hukuki Sonuçları, EÜHF Dergisi, Cilt:III, Sayı:1, Kayseri 2008, s.255 vd.; Hukuk Genel Kurulunun 23.05.2019 tarihli ve 2017/13-563 E., 2019/605 K. sayılı, 04.10.2018 tarihli ve 2017/4-1420 E., 2018/1419 K. sayılı; 12.03.2014 tarihli ve 2013/4-544 E., 2013/315 K. sayılı kararları].

20. Nitekim, Türk-İsviçre öğretisinde ağırlıklı görüşün ve İsviçre Federal Mahkemesi’nin de, zamanaşımını maddi hukuka ilişkin bir kavram olarak kabul ettikleri anlaşılmaktadır (E., M.: Özel Hukukta Zamanaşımı, 1. Baskı, İstanbul 2010, s. 8, dipnot 15-16 ).

21. Hem mülga BK’nın 125. maddesi hem de TBK’nın 146. maddesiyle alacak haklarının tabi olacağı genel zamanaşımı süresi on yıl olarak düzenlemiştir. Ancak madde metninde de açıklandığı üzere kanun koyucu tarafından bunun aksine yasal düzenleme yapılabilir.

22. Diğer yandan belirtmek gerekir ki; borçlu takibe itirazında zamanaşımı def’inde bulunmuş olması hâlinde açılan itirazın iptali davasında aynı def’iyi ileri sürmesinin gerekip gerekmeyeceği hususu da önemli bir konudur. Ödeme emrine itiraz ederken zamanaşımı def’ini ileri sürmüş olan borçlunun itirazın iptali davasında bu def’iyi tekrar ileri sürmesi gerekmez. Zira sadece zamanaşımı def’inde bulunan borçlunun bu itirazının iptali için açılan davada, davacı, zamanaşımı def’inin yerinde olmadığının ileri sürerek itirazın iptali davasını açtığından mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır. Bu nedenle mahkemece davanın sonucuna etkili olması nedeniyle üzerinde kendiliğinden durulması gereken bir konuda davalıya zamanaşımı def’ini mahkemede de ileri sürmesi zorunluluğu yüklenmemelidir (Deynekli, A. / Kısa, S.: İtirazın İptali Davaları, İcra İnkâr ve Kötüniyet Tazminatı, Ankara 2013, s. 138-139). Nitekim aynı hususlara Hukuk Genel Kurulunun 01.10.2014 tarihli ve 2013/17-1101 E., 2014/716 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

23. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; eldeki davada davalılar ödeme emrine süresi içerisinde yapmış oldukları itirazlarında zamanaşımı def’ini ileri sürmüşler ancak davaya cevap süresi içerisinde zamanaşımı def’inde bulunmamış iseler de davacı da zamanaşımı def’inin yerinde olmadığını ileri sürerek eldeki itirazın iptali davasını açtığından, davalı bu def’iyi dava sırasında tekrar ileri sürmese bile mahkemece zamanaşımı def’inin yerinde olup olmadığı konusu üzerinde durularak dava karara bağlanacaktır.

24. Diğer taraftan her ne kadar dava tarihi 23.05.2014 olmasına rağmen direnmeye esas gerekçeli kararın karar başlığında 08.04.2016 olarak hatalı gösterilmiş ise de, bu husus mahallinde düzeltilebilir maddi hata niteliğinde olup, esasa etkili olmadığından ayrıca bozma nedeni yapılmamıştır.

25. Hâl böyle olunca; yerel mahkemece yukarıda açıklanan hususlara değinilerek verilen direnme kararı uyuşmazlık noktası itibariyle usul ve yasaya uygun olup, yerindedir.

26. Ne var ki, Özel Dairece davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekir.

27. Birinci uyuşmazlık çözülmeden ikinci uyuşmazlığın çözümüne geçilemeyeceğinden kabule göre bozma niteliğinde olmayan ve yol gösterici özellik taşıyan Özel Daire kararının bu kısmı ile bu karara karşı verilen direnme kararına yönelik olarak Genel Kurulca açıklanan gerekçe ile inceleme yapılmamıştır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme uygun olduğundan davacı vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 11. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,
Aynı Kanun’un 440/III-1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere, 22.09.2021 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.

HGK. 22.09.2021 T. E: 2017/(19)11-945 , K:1069

Exit mobile version