2018 YılıBorca İtirazHGKİlamsız İcraİtirazın İptaliYetkiye İtiraz

İtirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkemenin öncelikle, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırması gerektiği- İlâmsız icra takibi yalnız para alacakları için geçerli olacağından, davanın dayanağı icra takibinin de para alacağına ilişkin olduğuna kuşku bulunmadığı, taraflar arasındaki akdi ilişkinin inkâr edilmediği, dosya kapsamına göre sözleşmenin ifa edileceği yer de açıkça belirlenmediğinden davacının yerleşim yeri olan icra dairesinde de takip yapabileceği-

İtirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkemenin öncelikle, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırması gerektiği- İlâmsız icra takibi yalnız para alacakları için geçerli olacağından, davanın dayanağı icra takibinin de para alacağına ilişkin olduğuna kuşku bulunmadığı, taraflar arasındaki akdi ilişkinin inkâr edilmediği, dosya kapsamına göre sözleşmenin ifa edileceği yer de açıkça belirlenmediğinden davacının yerleşim yeri olan icra dairesinde de takip yapabileceği- İlâmsız icrada genel yetkili icra dairesi borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesi iken, sözleşmeden doğan para borçlarının takibi için başlatılan takipte sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesinin de yetkili kılındığı-

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Konya 1. Asliye Ticaret Mahkemesince davanın reddine dair verilen 12.06.2013 gün ve 2012/513 E.-2013/167 K. sayılı kararı davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin 05.12.2013 gün ve 2013/16810 E., 2013/19479 K. sayılı kararı ile;

(…Davacı vekili, müvekkili tarafından davalıya fatura karşılığında peynir ve tereyağı sattığını ancak davalının satış bedelinden doğan bakiye alacağını ödemediğini, bunun üzerine başlatılan icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini belirterek itirazın iptaline, takibin devamına ve icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğunu, ayrıca davacının sattığı malların ayıplı olduğunu belirterek davanın reddini istemiştir.

Mahkemece iddia, cevap ve toplanan deliller doğrultusunda; davaya konu icra takibinin dayanağının para borcu olmadığı, davalının satıma konu malın ayıplı olduğu iddiasında bulunduğu dolayısıyla alacak talebinin konusunun mal olduğu ve yapılan yetki itirazının bu nedenle doğru olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Davalı taraf borca yaptığı itirazında ve cevabında akdi ilişkiyi inkar etmemiş, taraflar arasında mal alım satım sözleşmesi olduğunu, ancak satılan malların ayıplı olduğunu belirtmiştir. Davanın temelini oluşturan icra takibinin dayanağı mal bedeline ilişkin faturalar olup dava bu niteliği itibariyle bir miktar para alacağına ilişkindir. Hal böyle olunca somut olayda TBK’nun 89/1.(Eski BKm.73/1) ve HMK’nun 10.maddesi uyarınca alacaklı davacının muamele merkezinin bulunduğu yer icra dairesi ve mahkemesinin de yetkili olduğu gözetilip işin esasına girilerek bir karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde hüküm kurulması doğru görülmemiştir…)
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda; mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki belgeler okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Dava faturaya dayalı başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali ve icra inkâr tazminatı istemine ilişkindir.

Davacı vekili müvekkili tarafından davalıya fatura karşılığında peynir ve tereyağı sattığını, davalı tarafça bir kısım ödemelerde bulunulduğunu ancak dava konusu bakiye 6.929,29 TL bakiye alacağın ödenmediğini, bunun üzerine başlatılan icra takibine davalı tarafça haksız olarak itiraz edildiğini belirterek, takibe yapılan itirazın iptaline ve icra inkâr tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı vekili yetkili mahkemenin İstanbul mahkemeleri olduğunu, satılan malların bozuk çıkması nedeni ile de bir borcu bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Mahkemece icra takibinin dayanağının para alacağı olmadığı, davalı tarafın satıma konu malın ayıplı olduğu iddiasında bulunduğu, dolayısıyla alacak talebinin konusunun mal olduğu ve yapılan yetki itirazının bu nedenle doğru olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.

Davacı vekilinin temyizi üzerine hüküm Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde açıklanan gerekçelerle bozulmuştur.

Yerel Mahkemece önceki gerekçelerle direnme kararı verilmiştir.

Direnme kararı davacı vekili tarafından, tarafların aralarındaki hukuki ilişkiye itiraz etmedikleri, bozma kararının doğru olduğu, dava konusunun faturaya dayalı alacak nedeni ile açılmış itirazın iptali istemine ilişkin olduğu ve ayıplı mal iddiasının da alacak davası içinde çözülmesi gerektiği gerekçeleri ile temyiz edilmiştir.

Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın temelini oluşturan icra takibinin para alacağına ilişkin olup olmadığı, burada varılacak sonuca göre yetkili icra dairesinin ve mahkemenin neresi olduğu noktalarında toplanmaktadır.

“2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesi uyarınca itirazın iptali davası; alacaklının, icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçladığı bir eda davası olup, itirazın tebliğinden itibaren bir yıllık süre içinde açılan davada, borçlunun itirazında haksızlığının belirlenmesi ve alacağın likit olması hâlinde, istem varsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına da hükmedilebilir (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku, 2006, s.219, 223).

Yargıtay’ın kararlılık kazanmış uygulamasına göre, itirazın iptali davasını gören mahkemenin, icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı öncelikle incelemesi gerekir. Mahkemenin yetkisine yönelik bir itirazın var olup olmaması, bu sonuca etkili değildir. Eş söyleyişle, itirazın iptali davasında, mahkemenin yetkisine itiraz edilmiş olsun veya olmasın, mahkeme öncelikle, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı inceleyerek kesin olarak sonuçlandırmalıdır ( HGK’nın 28.03.2001 gün ve 2001/19-267 E. 2001/311 K.; 20.03.2002 gün ve 2002/13-241 E.,2002/208 K. ).
Kaldı ki, itirazın iptali davasını görme yetkisi, takibin yapıldığı yer mahkemesine aittir. O nedenle, mahkemenin, icra dairesinin yetkisine yönelik itirazı incelemesi doğaldır. Bu yetki itirazının incelenmesi sonucunda, mahkeme, kendisinin yetkili olup olmadığını da belirlemiş olacaktır (Üstündağ, S: İcra Hukukunun Esasları, İstanbul 1995, 6. Bası, s. 101-102)” (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’ nun 27.11.2013 gün ve 2013/13-372 E., 2013/1606 K. sayılı kararı).

Bu nedenle uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuya ilişkin yasal düzenlemelere yer verdikten sonra ilâmsız icra takibi ve bu takipteki yetki kurallarının açıklanmasında yarar vardır.
2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’ nun 42. maddesinde, bir paranın ödenmesine veya bir teminatın verilmesine dair olan cebri icralar takip talebi ile başlar ve haciz yolu ile veya rehnin paraya çevrilmesi yahut iflas sureti ile de cereyan edeceği belirtilmiştir.

Aynı Kanunun 50/1. maddesine göre, para ve teminat borçlarına ilişkin icra takiplerinde yetkili icra dairesi, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yetkiye dair hükümleri kıyas yoluyla uygulanmak suretiyle belirlenir.

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 6. maddesine göre, genel yetkili mahkeme, davalı gerçek veya tüzel kişinin davanın açıldığı tarihteki yerleşim yeri mahkemesidir.

Aynı Yasanın “Sözleşmelerden doğan davalarda yetki” başlıklı 10. maddesinde ise, sözleşmeden doğan davaların, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceği hüküm altına alınmıştır.

Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan 818 sayılı Borçlar Kanunu’ nun 73. maddesinde borcun ifa edileceği yer düzenlenmiştir. Buna göre;

“Borcun ifa edilmesi lazım gelen yer, iki tarafın sarih veya zımni arzusuna göre tayin edilir. Hilafına bir şart mevcut olmadığı surette aşağıdaki hükümler tatbik olunur:

1 – Borç bir miktar paradan ibaret ise tediye alacaklının verme zamanında mukim bulunduğu yerde vuku bulur.

2 – Borç muayyen bir şeye taalluk ediyorsa bu şey akdin inikadı zamanında bulunduğu yerde teslim olunur.

3 – Bunlardan başka her borç doğumu zamanında borçlunun mukim bulunduğu yerde ifa edilir. Alacaklının ikametgâhında tediye edilmesi lazım gelen bir borcun ifası borcun doğumundan sonra alacaklının ikametgâhını değiştirmesi sebebiyle ehemmiyetli bir surette güçleşmiş ise borç alacaklının evvelki ikametgâhında ifa olunabilir.”

Elinde borçlusuna karşı alınmış olan bir mahkeme kararı bulunan alacaklının, bu kararı icra takibine koyarak başlattığı takip türüne ilâmlı icra takibi denilmektedir.

“ İİK, ilâmlı icradan başka, yalnız para (ve teminat) alacakları için, ilâmsız icra yollarını kabul etmiştir. İlâmsız icrada, alacaklının alacağının bir mahkeme ilâmı ile tespit edilmiş olması şart değildir. Yani alacaklı, para alacağı hakkında daha önce mahkemede dava açıp bir ilâm (hüküm) elde etmeye mecbur olmaksızın, para alacağına kavuşmak için, doğruca icra dairesine başvurup, bir (ilâmsız) icra takibi yapabilir (m.58).

İlâmsız icrada, doğruca icra dairesine başvuran alacaklının icra takibi yapabilmesi için elinde bir ilâm bulunmasına gerek olmadığı gibi, alacaklının alacağının bir senede (yazılı belgeye) bağlı olması da gerekli değildir. Alacağı hakkında bir senedi (yazılı belge) bulunmayan alacaklı da, ilâmsız icra yoluna gidebilir; ancak, bu hâlde ilâmsız icra takibinin başarı ile sonuçlanabilmesi için, borçlunun ödeme emrine itiraz etmemesi gerekir. Borçlu ödeme emrine itiraz ederse, alacaklı için mahkemede dava açmaktan (m.67) başka çare yoktur.

Şu hâlde, konusu para olan alacakların cebri icra yolu ile takip edilebilmesi için, bunların daha önce bir mahkeme ilâmı ile hüküm altına alınmış olmasına gerek yoktur. Para alacakları için de, mahkemede dava açarak alınacak, ilâm ile ilâmlı icra takibi yapmak şüphesiz mümkündür.

Fakat, İİK, para alacaklarının icrası için bir mahkeme ilâmı alınmasını şart kılmamış, bunlar için “ilâmsız icra” isimli ayrı bir yol kabul etmiştir. Bu yolda alacaklı, elinde bir mahkeme ilâmı olmadan icra dairesine başvurup (m.58), ilâmsız icra usulüne göre alacağına kavuşabilir.

İlâmsız icra, yalnız para alacakları içindir. Para alacakları dışındaki alacaklar için, bir ilâm olmaksızın icra dairesine başvurulamaz. Fakat İİK, kira bedelinin ödenmemesi ve kira süresinin bitmesi hâllerinde, kiralanan taşınmazların ilâmsız icra yolu ile tahliye edilebileceğini, istisnaî olarak kabul etmiştir. Bu istisna dışında, ilâmsız icra, yalnız para alacakları içindir” (Kuru, B.: İstinaf Sistemine Göre Yazılmış İcra ve İflâs Hukuku Ders Kitabı, Ankara 2017, s:24) .

Kısaca özetlemek gerekirse, HMK’daki yetki kuralları ilâmsız icra takiplerinde kıyasen uygulanır. İtirazın iptali davalarında icra takibinin yapıldığı icra dairesinin yetkisine yönelik itirazlar da öncelikle incelenmelidir. HMK’ nın 6. maddesine göre ilâmsız icrada genel yetkili icra dairesi borçlunun yerleşim yerindeki icra dairesi iken, sözleşmeden doğan para borçlarının takibi için başlatılan takipte sözleşmenin ifa edileceği yer icra dairesi de yetkili kılınmıştır.

Takibin konusu sözleşmeden kaynaklı para borcu olduğunda sözleşmede aksine bir şart konulmamış ise para borçları alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ödeneceğinden, ifa yeri de alacaklının yerleşim yeri olacaktır. Böyle bir durumda alacaklı kendi yerleşim yerinde bulunan icra dairesinde de takip yapabilecektir.

Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı fatura konusu edilen malların teslim edildiği hâlde bedelinin ödenmediğini belirterek iddia ettiği alacağı için takip başlatmıştır. Davalıya ilâmsız icra takibine dayanak Örnek: 7 Ödeme Emri gönderilmiştir. İlâmsız icra takibi yalnız para alacakları için geçerli olacağından, davanın dayanağı icra takibinin de para alacağına ilişkin olduğuna kuşku bulunmamaktadır. Taraflar arasındaki akdi ilişki inkâr edilmemiş olup, dosya kapsamına göre sözleşmenin ifa edileceği yer de açıkça belirlenmediğinden davacı, yerleşim yeri olan icra dairesinde de takip yapabilecektir. Bu nedenle mahkemece, Özel Daire bozma kararında belirtildiği gibi işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmelidir.

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmelerde her alacağın sonuçta bir para ödemesine dayanabileceği, Borçlar Kanunu’nun 73/1. maddesinde getirilen düzenlemenin sadece karz (ödünç) akdinden doğan borçlarla sınırlı olduğunun kabulünün gerektiği, bütün para borcu ilişkilerinden doğan ihtilâflarda bu maddeye göre yetkili mahkeme ve icra müdürlüğünün tayini hâlinde; para borçlarıyla ilgi tüm ihtilâfların davacının ikametgâhında takibe ve davaya konu olması sonucunu doğuracağı, HMK ve İİK’da yer alan yetki ile ilgili kuralların da ihlal edilmiş olacağı, alacak talebinin konusunun teslim edilmiş mal olduğundan direnme kararının yerinde olduğu yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

O hâlde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

SONUÇ: Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 25.04.2018 gününde oy çokluğuyla karar verildi.

HGK. 25.04.2018 T. E: 2017/19-902, K: 973

Related Articles

Back to top button