Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

İtirazın iptali- Taraflar arasındaki alacak borç durumunun tespiti- Davacıya verilen çekin ödenmiş sayılıp sayılmayacağı-Davacı kayıtlarında yer alan davalının imzasını taşımayan senet- Bilirkişi incelemesi-

İmzası davalı keşideceiye ait olmasa da, senedin bizzat davalı tarafından davacıya tahsilât makbuzu ile verildiği ve senedin davacı kayıtlarında önce “davalı alacağı” olarak kaydedildiği, ancak senet bedelinin ödenmemesi üzerine bu kez davalı borcu olarak defterlere işlendiği, yapılan işlemin muhasebe prensibine uygun olduğu, davalı tarafından anılan senet nedeniyle fiili bir ödeme de yapılmadığı ve senedin davalının borcundan mahsup edilmemesi gerektiği- Ticarî krediye teminat olarak bankaya verilen ancak takasta karşılıksız işlemi gördüğünden davacıya iade edilen ve aslı bankada bulunmayan çek yönünden ise, çekin ise karşılıksız çıkması nedeniyle davalı kayıtlarına borç olarak kaydedildiği, anılan çekin herhangi bir icra takibine konu edilmediği, davacı tarafça ödenmediği iddia edilen çek aslının mahkemeye sunulmaması nedeniyle söz konusu çek bedelinin ödendiği kabul edilerek davalının borcundan mahsup edilmesi gerektiği- “Senet bedelinin davalının borcundan mahsup edilmemesi gerektiği yönündeki direnme kararının yerinde olduğu, ancak davacı tarafından düzenlenen faturalara ilişkin tespitler içeren ve hükme esas alınan bilirkişi asıl ve ek raporunun yeterli olmadığı, HMK 222/2 ve 3 kapsamında davalının ticarî defterleri incelenerek, davacı tarafından düzenlenen ve davalı defterlerinde kayıtlı faturalar ile ödemeler değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği” şeklindeki görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

1. Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararı davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacı vekili dava dilekçesinde; taraflar arasında ticarî ilişki bulunduğunu, takip konusu alacağın da faturaya dayandığını, davalı borçlunun aradan uzun bir zaman geçmesine rağmen faturalardan kaynaklanan borcunu ödemediğini, davalı hakkında icra takibi başlatıldığını, ancak davalının takibe kötü niyetli ve haksız olarak itiraz ettiğini ileri sürerek itirazın iptali ile asıl alacağın %40’ı oranından az olmamak üzere icra inkâr tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkilinin, eşi ile birlikte nalburiye işi yaptığını, müvekkili ile davacı arasında 2006 yılından beri ticarî ilişkinin söz konusu olduğunu ve müvekkilinin davacıdan aldığı boyayı kendi dükkânında sattığını, aldığı tüm malların bedellerini ödediğini, davacıya borcunun bulunmadığını, müvekkilinin ödemelerin bir kısmını nakit olarak, kalanını ise çekle yaptığını, satın aldığı boyaların bir kısmının bozuk çıkması nedeniyle davacıya iade ettiğini ve toplam 5.408TL’lik sekiz adet iade faturası kestiğini, bununla birlikte davacının yaklaşık bir yıl önce müvekkiline teklifte bulunarak toplamda 20.000TL’lik mal alması karşılığında bilgisayar verileceğinin bildirildiğini, müvekkilinin bu teklifi kabul ederek 20.000TL değerinde mal aldığını, ancak müvekkilinin işyerine toplam 18.000TL değerinde boya gelmesine rağmen 20.000TL tutarında fatura kesildiğini, bu hususun müvekkili tarafından davacıya sorulduğunda bilgisayarın değerinin 2.000TL olduğunu ve bu yüzden bu miktarın düşüldüğünü beyan ettiğini, fatura bedelinin müvekkili tarafından ödendiğini belirterek davanın reddini savunmuştur.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesinin 28.01.2014 tarihli ve 2011/130 E., 2014/10 K. sayılı kararı ile; tarafların incelenen ticarî defter ve kayıtlarına göre davacının takip tarihi itibariyle 16.474,97TL alacaklı olduğunun saptandığı, bu bedelin takipte istenen alacak miktarıyla da örtüştüğü, ancak bu alacağın içinde 4.025,01TL’lik vade farkı faturasının mevcut olduğu, taraflar arasında vade farkı talep edileceğine ilişkin sözleşme veya teamülün bulunmadığı, bu durumda davacının takip tarihi itibariyle alacağının 12.449,96TL olacağı, yine davalı tarafından dosyaya sunulan iade faturaları ve ödemelere ait belgelerin davacı tarafın defterlerine kaydedilerek davalının borcundan mahsup edildiği, ancak davacının, davalı adına düzenlendiği 26.08.2008 tarihli tediye makbuzu ile davalıyı tek taraflı olarak 1.174TL borçlandırdığı, söz konusu borcun nedeni olarak da 26.06.2008 tarihinde davalıdan alınan 20.10.2008 vadeli çekin uzun vadeli olması nedeniyle 1.174TL vade farkı olarak ödendiği notunun düşüldüğü, taraflar arasında vade farkı sözleşmesi ve teamül gerçekleşmediğine göre davacının fatura dahi kesmeye lüzum görmediği vade farkı borçlandırma işleminin davalının borcundan mahsup edilmesi gerektiği, bu hâlde davacının alacağının 11.275,96TL olacağı, 25.02.2009 tarihli makbuz ile 7.500TL bedelli çekin bir hafta içerisinde keşidecisi Ö. A.’a iade edileceği belirtilmiş olup, bu makbuzla ilgili olarak davacıya süre verilmesine rağmen beyanda bulunulmadığı ve çek aslının T. E. Bankası tarafından mahkemeye ibraz edildiği, keşidecisi davalı olan 01.12.2008 tarihli 2.000TL bedelli çekin aynı tarihte takasta karşılıksız işlemi gördüğü ve ilgili çekin davacı şirket yetkilisi Y. Ç.’a teslim edildiğinin bildirildiği, davalı tarafından ibraz olunan 13.08.2007 tarihli tahsilât makbuzu karşılığı davacıya teslim edildiği beyan edilen 20.000TL bedelli senet yönünden de; hem senetteki imzanın inkâr edildiği hem de bedelin davacı alacağından mahsup edilmesi talebi karşısında öncelikle senetteki imza yönünden gerekli belgeler dosyaya getirtilip, imza örnekleri de alınmak suretiyle bilirkişi incelemesi yaptırıldığı ve senetteki imzanın davalıya ait olmadığının saptandığı, ancak senedin davalı hesabına önce alacak, sonra da borç olarak kaydedilmesi karşısında, davalı cari hesabında borç/alacak bakiyesinin değişmediği ve sonuca etkisinin olmadığı, T. E. Bankası tarafından mahkemeye gönderilen ve keşidecisi Ö. A. tarafından davacıya ödendiğine dair makbuz ibraz olunup, itiraza da uğramayan çek bedeli 7.500TL’nin davacı alacağından mahsubu ile talep edilebilir alacak miktarının 3.775,96TL olduğu gerekçesiyle davanın kısmen kabulü ile itirazın 3.775,96TL üzerinden iptali ile bu miktar üzerinden takibin devamına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İstanbul 36. Asliye Ticaret Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay (Kapatılan) 19. Hukuk Dairesinin 16.11.2015 tarihli ve 2015/3317 E., 2015/14827 K. sayılı kararı ile;

“… Davacı, taraflar arasındaki satış ilişkisi nedeniyle cari hesaptan doğan alacağının tahsili için icra takibi başlatmış, davalı aldığı malların bedelini ödediğini, ayrıca ayıplı çıkan mallar için iade faturası düzenlediğini savunmuştur. Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu ve ek raporunda, 20.000,00 TL tutarındaki senet bedelinin ve 2.000,00 TL tutarındaki çek bedelinin ödenmediği ancak cari hesaba etkilerinin olmadığı, 7.500,00 TL tutarındaki çek bedelinin ise ödendiği kabul edilmiş ve davanın kısmen kabulüne karar verilmişse de, bilirkişi kök ve ek raporu denetime açık ve davalının itirazlarını karşılar mahiyette değildir, bu nedenle hükme esas alınması doğru olmamıştır. Mahkemece, uyuşmazlık konusu olan 2.000,00 TL bedelli çek aslının davacı yanca sunulamaması nedeniyle bedelinin ödenmiş olduğu kabul edilerek, ayrıca 20.000,00 TL bedelli olup yapılan incelemede davalı imzasını taşımadığı anlaşılan senedin ne şekilde davacı kayıtlarına alındığı tespit edilip, bu senede ilişkin olarak konusunda uzman yeni bir bilirkişiye tarafların defter ve kayıtları üzerinde inceleme yaptırılarak davalının itirazlarını da karşılayacak biçimde bir rapor alınması ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekirken, eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir…” gerekçesiyle kararın bozulmasına, bozma nedenine göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Direnme Kararı:

9. İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinin 24.05.2016 tarihli ve 2016/208 E., 2016/427 K. sayılı kararı ile; önceki kararın gerekçesinin yanında, alınan grafolojik rapor ve uzman bilirkişi raporu ile ek raporların denetime ve hüküm kurmaya elverişli olduğu, davalı tarafça dosyaya sunulan ödeme belgeleri arasında davacıya teslim edilen 20.000TL bedelli senedin 13.08.2007 tarihinde tahsilat makbuzu karşılığı davacıya teslim edildiği, bu durumda davalı tarafından bir yandan davacıya 20.000TL bedelli senet verildiğine ilişkin belgeye delil olarak dayanılırken, diğer taraftan delil olarak sunulan ödeme belgesinde imzanın müvekkiline ait olmadığının iddia edilmesinin ve senetteki imzanın davalıya ait olmamasının sonucu değiştirici bir etkisinin de bulunmadığı, söz konusu senedin 2007 yılında davalının alacağı olarak deftere kaydedildiği ve davalının fatura borcuna mahsup edildiği, senedin vadesi 01.08.2008 olup, vadesinde ödenmediğinden, davacının daha önce 2007 yılında davalının alacağı olarak defterine kaydettiği, başka bir deyimle davalının fatura borcundan mahsup ettiği 20.000TL’yi bu defa 01.08.2008 tarihinde davalının borcu olarak cari hesaba kaydettiği, bu işlem ile oluşturulan kayıtların muhasebe prensipleri ile tek düzen muhasebe planına uygun olduğu, bu senet karşılığında davalı tarafça fiili bir ödeme de yapılmadığından davalının borcundan mahsup edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; mahkemece taraflar arasındaki alacak borç durumunun tespiti yönünden davalı tarafından davacıya verilen 2.000 TL bedelli çekin ödenmiş sayılıp sayılmayacağı, davacı kayıtlarında yer alan ve davalının imzasını taşımayan 20.000TL bedelli senede ilişkin olarak yeniden bilirkişi incelemesi yapılarak karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Uyuşmazlığın çözümü açısından öncelikle konuyla ilgili yasal düzenlemelerin irdelenmesinde yarar vardır.

13. İtirazın iptali davası; 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre;

i) İlamsız takip yapılmış olması,

ii) Borçlunun bu takibe itiraz etmesi,

iii) İtirazın alacaklıya (davacıya) tebliğinden itibaren alacaklının, bir yıl içinde mahkemeye başvurmuş olması yasal koşullarının gerçekleşmesi gerekir.

14. Takip alacaklısı tarafından ödeme emrine süresi içinde itiraz etmiş olan takip borçlusuna karşı açılan itirazın iptali davasının konusu, icra takibine konu edilen alacaklar olup, davanın amacı itirazla duran takibin devamını sağlamaktır. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir. Davalı borçlunun icra dosyasında ileri sürdüğü itirazlar dışındaki itirazlarını da bu dava içinde ancak cevap süresi içinde ileri sürmesi olanaklıdır. Eğer cevap süresi içinde davalı/borçlu diğer itirazlarını ileri sürmezse mahkeme bunları kendiliğinden göz önüne alamaz, takibe itiraz edilirken bildirilen sebeplerle sınırlı araştırma yapmak durumunda kalır. Nitekim aynı hususlara Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/(19)11-1663 E., 2021/1070 K. sayılı kararında da değinilmiştir.

15. Dava yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabi olduğundan; ispat külfeti normal bir alacak davasındaki ile aynıdır. Ancak her iki dava ispat yöntemleri ve hukukî sonuçları bakımından farklılıklar göstermektedir. Bu bağlamda belirtmek gerekirse; 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 190. maddesi gereğince ispat yükü, Kanun’da özel düzenleme bulunmadıkça, iddia edilen vakıaya bağlanan hukukî sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir. Bu genel kuralın dışında bazı hâllerde ispat yükü yer değiştirerek davalı tarafa geçer. Bu hâllerden birisi davalının ödeme savunmasında bulunmasıdır. Davacı ya da davalı iddiasını ya da savunmasını HMK’da belirtilen hükümlere göre ispat etmelidir. Buna göre yapılacak yargılama sonunda mahkemece verilecek karar ya davanın kabulü ya da reddine yönelik olacak; ancak takibin iptali ya da devamı hükmünü de içerecektir.

16. Bu açıklamalar göstermektedir ki, itirazın iptali davası, icra takibine sıkı sıkıya bağlı; itiraz üzerine duran icra takibinin devam edebilmesini sağlayan ve takip hukuku içinde olmakla birlikte, maddi hukuk ilişkisinin incelenerek uyuşmazlığı kesin hükümle sonuçlandıran bir davadır. Davanın takibe bağlılığı alacağın miktarı bakımından söz konusu olduğu gibi alacağın kaynağı bakımından da geçerlidir.

17. Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; Gaziosmanpaşa 3. İcra Müdürlüğünün 2009/1829 E. sayılı takip dosyasında; davacı tarafından davalı aleyhine faturaya dayalı olarak ilamsız icra takibi başlatılmıştır. Ödeme emrinin davalı borçluya 24.03.2009 tarihinde tebliğ edildiği, davalı borçlu tarafından 30.03.2009 tarihinde yapılan itiraz üzerine icra takibinin durduğu anlaşılmıştır.

18. Mahkemece alınan 30.05.2011 tarihli bilirkişi raporunda, tarafların ticarî defterlerinin incelenmesi sonucunda, davacının davalıdan 11.275,96TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir.

19. Bilirkişi raporuna tarafların itirazı üzerine alınan 23.10.2013 tarihli ek raporda ise, davalı tarafından dosyaya delil olarak sunulan ödeme belgeleri arasında davacıya teslim edilen 01.08.2008 vade tarihli 20.000TL bedelli senedin, 13.08.2007 tarihli tahsilât makbuzu karşılığı davacıya teslim edildiği, davalı tarafça bir yandan davacıya 20.000TL bedelli senet verildiğine ilişkin tahsilât makbuzu delil olarak sunulurken, diğer yandan sunulan ödeme belgesindeki imzanın kendisine ait olmadığının iddia edilmesinin somut olaya etkisinin bulunmadığı, çünkü davacının davalı tarafından verilen 20.000TL bedelli senedi 2007 yılında davalı alacağı olarak defterlerine kaydettiği ve davalının fatura borcuna mahsup ettiği, ancak senedin vadesinde ödenmemesi üzerine daha önce davalının fatura borcundan mahsup ettiği 20.000TL’yi bu defa 01.08.2008 tarihinde davalının borcu olarak cari hesaba kaydettiği, bu senet karşılığı davalı tarafından fiili bir ödeme de yapılmadığından davalının borcundan mahsup edilmeyeceği, davalı tarafından 09.10.2007 tarihli tahsilât makbuzu ile davacıya verilen 01.12.2008 keşide tarihli 2.000TL bedelli çekin ise karşılığının bulunmaması nedeniyle A…bank Z. Şubesi tarafından davacıya iade edildiği, her ne kadar söz konusu çekin aslı davacı tarafından sunulmamış ise de, davalı tarafından anılan çek bedelinin ödendiği de belgelendirilmediğinden davalının bu çek bedeli kadar borçlu olduğu, davalı tarafından davacıya verilen 20.10.2008 keşide tarihli 7.500TL bedelli çekin davacıya ödendiğine ilişkin dosyaya sunulan 25.02.2009 tarihli makbuza davacı tarafından itiraz edilmediği dikkate alınarak, çek bedeli 7.500TL’nin davacı alacağından mahsup edilmesi gerektiği belirtilerek sonuç olarak davacının davalıdan 3.775,96TL alacaklı olduğu tespit edilmiştir.

20. Dosya içerisinde yer alan ve davalı tarafından sunulan 13.08.2007 tarihli tahsilât makbuzunda 01.08.2008 vade tarihli ve 20.000TL bedelli senedin davacıya verildiği, davalı tarafından söz konusu senetteki imzanın inkâr edilmesi üzerine mahkemece imza incelemesi yaptırıldığı, alınan 24.01.2013 tarihli rapora göre senette yer alan imzanın davalıya ait olmadığı tespit edilmiştir.

21. Her ne kadar 01.08.2008 vade tarihli ve 20.000TL bedelli senette yer alan keşideci imzası davalıya ait değil ise de, söz konusu senedin bizzat davalı tarafından davacıya 13.08.2007 tarihli tahsilât makbuzu ile verildiği, alınan 23.10.2013 tarihli bilirkişi ek raporuna göre 20.000TL bedelli senedin, davacı kayıtlarında önce davalı alacağı olarak kaydedildiği, ancak senet bedelinin ödenmemesi üzerine 01.08.2008 tarihinde bu kez davalı borcu olarak defterlere işlendiği, yapılan işlemin muhasebe prensibine uygun olduğu, davalı tarafından anılan senet nedeniyle fiili bir ödeme de yapılmadığı dikkate alındığında, yeniden bilirkişi incelemesi yapılmasına gerek bulunmayıp, 20.000TL bedelli senedin davalının borcundan mahsup edilmemesi gerektiği yönündeki direnme kararı yerindedir.

22. Her ne kadar mahkemece, davalı tarafından davacıya 09.10.2007 tarihli tahsilât makbuzu ile verilen 01.12.2008 keşide tarihli 2.000TL bedelli çek bedelinin davalı tarafından ödenmemesi nedeniyle anılan çek bedelinin davalının borcundan mahsup edilmemesine karar verilmiş ise de, dosya içerisinde yer alan A…bank T.A.Ş.’nin 19.12.2011 tarihli yazısında, anılan çekin davacı tarafından bankadan kullandığı ticarî krediye teminat olarak bankaya verildiği ancak söz konusu çekin takasta karşılıksız işlemi gördüğünden 05.12.2008 tarihinde davacıya iade edilmesi nedeniyle çek aslının banka şubesinde bulunmadığı belirtilmiştir.

23. Davacı vekili tarafından dosyaya sunulan 05.12.2011 tarihli dilekçede, 01.12.2008 keşide tarihli 2.000TL bedelli çekin karşılıksız çıkması nedeniyle davalı kayıtlarına borç olarak kaydedildiği, anılan çekin herhangi bir icra takibine konu edilmediği, çekin hâlen A….bank T.A.Ş.’nin Z… Şubesinde davacı şirketin hesabında teminat olarak bulunduğu belirtilmiş ise de, az yukarıda belirtildiği üzere söz konusu çek aslının ilgili banka tarafından davacıya iade edildiği, bu nedenle çek aslının banka şubesinde bulunmadığının bildirilmesi dikkate alındığında, davacı tarafça ödenmediği iddia edilen çek aslının mahkemeye sunulmaması nedeniyle söz konusu çek bedelinin ödendiği kabul edilerek davalının borcundan mahsup edilmesi gerekmekte olup, mahkemece anılan çek bedelinin ödenmediği yönünde verilen direnme kararı yerinde değildir.

24. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, 01.08.2008 vade tarihli ve 20.000TL bedelli senet bedelinin davalının borcundan mahsup edilmemesi gerektiği yönündeki direnme kararının yerinde olduğu, ancak davacı tarafından düzenlenen faturalara ilişkin tespitler içeren ve hükme esas alınan bilirkişi asıl ve ek raporunun yeterli olmadığı, HMK’nın 222/2. ve 3. fıkraları kapsamında davalının ticarî defterleri incelenerek, davacı tarafından düzenlenen ve davalı defterlerinde kayıtlı faturalar ile ödemeler değerlendirilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği, direnme kararının açıklanan farklı değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.

25. Hâl böyle olunca direnme kararı yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının yukarıda belirtilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanun’un 30. maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. maddesi gereğince BOZULMASINA,

Bozma nedeni ve kapsamına göre davalı vekilinin diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

Aynı Kanun’un 440-III/1. maddesi uyarınca karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 27.01.2022 tarihinde, oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

HGK. 27.01.2022 T. E: 2018/(19)11-1099, K: 61

Exit mobile version