Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiği davada, temyiz sınırının asıl alacak üzerinden değil tazminat ve ceza değerinin üzerinden hesaplanacağı

Kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiği davada, temyiz sınırının asıl alacak üzerinden değil tazminat ve ceza değerinin üzerinden hesaplanacağı- “Asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezasına hükmedildiğinden kesinlik sınırının tespitinde asıl alacak miktarının gözetilmesi gerektiği” görüşünün HGK. çoğunluğunca benimsenmediği-

Taraflar arasındaki borca itiraz isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda İlk Derece Mahkemesince itirazın kabulüne karar verilmiştir.

Kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf başvurusunun süresinde olmadığı gerekçesiyle istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.

Ek kararın alacaklı vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararının kaldırılmasına, esas karara ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılarak yeniden esas hakkında hüküm kurulmak suretiyle imzaya itirazın kabulü ile itirazda bulunan borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

Bölge Adliye Mahkemesi kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Bölge Adliye Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

Direnme kararı borçlu vekili tarafından temyiz edilmekle, Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelendi.

I. TALEP

Borçlu vekili; alacaklı vekili tarafından müvekkili şirket aleyhine kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip başlatıldığını, takibe dayanak çekteki imzanın müvekkiline ait olmadığını, imzaya ve borca itiraz ettiklerini ileri sürerek takibin iptali ile alacaklı aleyhine alacağın %20’sinden aşağı olmamak üzere tazminata ve alacağın %10’undan aşağı olmamak üzere para cezasına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

II. CEVAP

Alacaklı vekili; itirazın reddini savunmuş, borçlu aleyhine alacağın %20’den aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına ve alacağın %10’u oranında para cezasına mahkûm edilmesine karar verilmesini istemiştir.

III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI

1. İlk Derece Mahkemesinin 01.04.2021 tarihli ve 2018/989 Esas, …/… Karar sayılı kararı ile; grafoloji uzmanı bilirkişi tarafından düzenlenen raporda takibe konu çekteki imzanın borçlu şirket yetkilisi olan Talat Ulaşgel ve Özlem Mert’e ait olmadığının bildirildiği, bilirkişi raporunun içerik ve sonuç itibariyle hükme esas almaya elverişli bulunduğu, takibe dayanak çekteki borçluya ait cirodaki  imzaların borçlu şirket yetkilisinin elinden çıkmadığının anlaşıldığı, çekte taraflar arasında yüzyüzelik bulunduğu gerekçesiyle imzaya itirazın kabulü ile itiraz eden borçlu hakkındaki icra takibinin durdurulmasına, asıl alacak olan 300.000,00 TL’nin %20’si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçluya ödenmesine, alacaklının asıl alacak olan 300.000,00 TL’nin %10’u oranında para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmiştir.

2. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde  alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

3. İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli ve 2018/989 Esas, …/… Karar sayılı ek kararı ile; kararın alacaklı vekilinin yüzüne karşı verildiği, alacaklı vekilinin kararın tefhiminden itibaren on günlük süre içerisinde istinaf başvurusunda bulunmadığı gerekçesi ile istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiştir.

IV. İSTİNAF

A. İstinaf Yoluna Başvuranlar

İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen ek kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.

B. Gerekçe ve Sonuç

Bölge Adliye Mahkemesinin 29.12.2021 tarihli ve 2021/1174 Esas, 2021/2571 Karar sayılı kararı ile; kısa karar taraf vekillerinin yüzüne karşı 01.04.2021 tarihinde tefhim edilmiş ise de gerekçeli kararın tüm unsurlarıyla tefhim edilmediği, 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (2004 sayılı Kanun) 363 üncü maddesi uyarınca tefhimden itibaren kanun yolu süresinin başlamasının, hükmün 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 298 ve 294 üncü maddeleri uyarınca yazılıp, tefhimine bağlı olduğu, Anayasa Mahkemesinin konuya ilişkin kararlarının da bu yönde olduğu, İlk Derece Mahkemesince gerekçeli kararın alacaklı vekiline tebliğ edilmeden alacaklı vekilince 08.06.2021 tarihinde istinaf harcı yatırılarak istinaf edildiği, bu durumda İlk Derece Mahkemesinin 09.06.2021 tarihli istinaf talebinin reddine ilişkin ek kararının yerinde olmadığı, alacaklı vekilinin işin esası yönünden istinaf başvurusunun incelenmesinde ise; çekin keşide tarihi itibariyle borçlu şirket yetkilisinin Talat Ulaşgel olduğu, İlk Derece Mahkemesince bilirkişi incelemesi yaptırılmadan önce alacaklı vekilinin 21.02.2019 havale tarihli dilekçesi ile takibe konu çekteki imzanın Erdoğan Gürün tarafından atıldığını beyan ettiği, mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmadan önce alacaklı vekilinin çekteki imzanın borçlu şirket temsilcisine ait olmadığı yönündeki vakıayı ikrar niteliğindeki beyanı ve çekteki imzanın vekaleten atıldığı iddiasına ilişkin olarak da herhangi bir vekalet bilgisi sunulmadığı gözönünde bulundurularak, imzaya itirazın kabulü ile takibin durdurulmasına ve imza incelemesi yapılmadan sonuca gidilmesi gerektiğinden alacaklı aleyhine tazminat ve para cezasına hükmedilmemesi gerektiği, gerekçesiyle İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf başvurusunun kabulü ile ek kararın kaldırılmasına, istinaf başvurusunun esastan kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin Kararının kaldırılarak yeniden hüküm kurulmak suretiyle itirazda bulunun borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.

V.  BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ İNCELEME SÜRECİ

A. Bozma Kararı

1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde borçlu vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

2.  Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile;
“…02.03.2005 tarih ve 5311 sayılı Kanunun 24. maddesi ile değişik 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 363/1. maddesine göre, istinaf yoluna başvuru süresi, ilk derece mahkemesi kararının tefhim veya tebliğinden itibaren on gündür.
Somut olayda, icra mahkemesi kararı istinaf yoluna başvurana 01/04/2021 tarihinde tefhim edildiği halde, istinaf dilekçesi belirli süre geçirildikten sonra, 08/06/2021 tarihinde verilip kaydettirilmiştir.
O halde, Bölge Adliye Mahkemesince, İİK’nun 365/1-son maddesi gereğince alacaklının istinaf isteminin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken, Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 09/06/2021 tarih ve 2018/989Esas-…/… Karar sayılı istinaf talebinin reddine ilişkin ek kararının kaldırılmasına karar verildikten sonra alacaklının istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile işin esasının incelenerek Ankara 7. İcra Hukuk Mahkemesinin 01/04/2021 tarih ve 2018/989 Esas-…/… Karar sayılı kararının kaldırılmasına karar verilmesi isabetsiz olup anılan Bölge Adliye Mahkemesi kararının bozulması gerekmiştir ..”  gerekçesiyle karar bozulmuştur.

B. Bölge Adliye Mahkemesince Verilen Direnme Kararı

Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki gerekçe tekrar edilmek suretiyle direnme kararı verilmiştir.

VI. TEMYİZ

A. Temyiz Yoluna Başvuranlar

Direnme kararına karşı süresi içinde borçlu vekilince temyiz isteminde bulunulmuştur.

B. Temyiz Sebepleri

Borçlu vekili; alacaklı vekilinin istinaf başvurusu süresinde olmadığından önceki kararda direnilmesinin hatalı olduğunu, alacaklı tarafın imza incelemesi yapılmasına kötü niyeti ile kendisinin sebebiyet verdiğini, Bölge Adliye Mahkemesince koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına ilişkin kararının hukuka aykırı olduğunu, alacaklı aleyhine %20 tazminata ve %10 para cezasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

C. Uyuşmazlık

Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; İlk Derece Mahkemesinin kısa kararının alacaklı vekilinin yüzüne karşı 01.04.2021 tarihinde verilmesi, gerekçeli kararın tebliğ edilmeden 08.06.2021 tarihinde  istinaf edilmesi karşısında, istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre Bölge Adliye Mahkemesince 2004 sayılı Kanun’un 365 inci maddesi gereğince istinaf talebinin reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

D. Ön sorun

Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, işin esasının incelenmesine geçilmeden önce direnme kararına yönelik borçlu vekilinin temyiz isteminin kesinlik sınırının altında kalıp kalmadığı hususu ön sorun olarak ele alınıp değerlendirilmiştir.

E. Gerekçe

1. İlgili Hukuk

2004 sayılı Kanun’un 364 ve ek (1) inci maddeleri.

2. Değerlendirme

1. 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci  fıkrası  “Bölge adliye  mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar ve değeri 10.000 lirayı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabilir.” hükmünü içermektedir. 02.12.2016 tarihli Resmî Gazete’de yayımlanan 6763 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ile “onbin lirayı” ibaresi “kırk bin Türk lirasını” şeklinde değiştirilmiştir. 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 1 inci maddesi ile “kırk bin” ibaresi “elli sekiz bin sekiz yüz” şeklinde değiştirilmiştir.

2. 2004 sayılı Kanun’un 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik ek (1) inci maddesinin birinci fıkrasında 364 üncü maddesindeki parasal sınırın 213 sayılı Vergi Usul Kanununun mükerrer 298 inci maddesine göre her yıl tespit ve ilan edilecek yeniden değerleme oranında artırılması öngörülmüş ve 01.01.2022 tarihinden itibaren bu miktar 107.090,00 TL olarak belirlenmiştir.

3. 2004 sayılı Kanun’un 20.02.2019 tarihli ve 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik ek  (1) inci maddesinin ikinci fıkrasına göre aynı Kanun’un 363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır.

4. Belirtilmelidir ki bir mahkeme kararının temyiz edilip edilemeyeceği belirlenirken, temyiz hakkının doğduğu (kararın verildiği) tarihteki hukuksal durum esas alınmalı, karar tarihinde yürürlükte bulunan kanun hükmü temyiz sınırı yönünden hangi düzenlemeyi içeriyor ise ona bağlı kalınmalıdır. Buradaki “karar” teriminin, bölge adliye mahkemesinin Özel Daire bozmasına karşı verdiği direnme kararını da kapsayacağında duraksama bulunmamaktadır.

5. 2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (1086 sayılı Kanun) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir.

6. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 447 inci maddesinin ikinci fıkrası “Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır.” hükmünü içermektedir.

7. Somut olayda, alacaklı tarafından borçlu aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte asıl alacak 300.000,00 TL olup borçlu vekilinin takibe dayanak çekteki imzanın müvekkili şirketin yetkilisine ait olmadığı itirazı üzerine İlk Derece Mahkemesince imzaya itirazın kabulü ile borçlu hakkındaki icra takibinin durdurulmasına, asıl alacak olan 300.000,00 TL’nin %20’si oranında tazminatın alacaklıdan alınarak borçluya ödenmesine, alacaklının asıl alacak olan 300.000,00 TL’nin %10’u oranında para cezası ile cezalandırılmasına, bu miktarın alacaklıdan alınarak Hazineye irad kaydına karar verilmiştir. Alacaklı vekilinin istinaf başvurusu üzerine İlk Derece Mahkemesince ek karar ile istinaf talebinin süre yönünden reddine karar verilmiş, alacaklı vekilince ek karar istinaf edilmiştir. Bölge Adliye Mahkemesince İlk Derece Mahkemesinin ek kararına yönelik istinaf talebinin kabulü ile ek kararının kaldırılarak, esas karara ilişkin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile İlk Derece Mahkemesinin kararının kaldırılmasına, imzaya itirazın kabulü ile itirazda bulunan borçlu şirket hakkındaki takibin durdurulmasına, koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Borçlu vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Özel Dairece, Bölge Adliye Mahkemesince istinaf isteminin süre aşımından reddine karar verilmesi gerekirken işin esasının incelenmesinin isabetsiz olduğu gerekçesiyle karar bozulmuştur.

8. Bölge Adliye Mahkemesince alacaklı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olduğu gerekçesiyle direnilerek önceki gibi hüküm kurulmuştur. Bölge Adliye Mahkemesinin 08.12.2022 tarihli direnme kararı borçlu vekilince temyiz edilmiş, borçlu vekili temyiz dilekçesinde koşulları oluşmadığından alacaklı aleyhine icra inkâr tazminatı ve para cezasına hükmedilmesine yer olmadığına ilişkin Bölge Adliye Mahkemesi kararının hukuka aykırı olduğunu, alacaklı aleyhine %20 tazminata ve %10 para cezasına hükmedilmesi gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.

9. Somut olayda Bölge Adliye Mahkemesinin imzaya itirazın kabulüne yönelik kararı temyiz konusu edilmemiştir. Borçlu vekilinin temyiz sebepleri gözetildiğinde uyuşmazlık konusu miktar 300.000,00 TL asıl alacağın %20’si oranında tazminata ve yine asıl alacağın %10’u oranında para cezasına ilişkin olup 90.000,00 TL’dir.

10. Bölge Adliye Mahkemesinin direnme kararının verildiği 08.12.2022 tarihinde temyiz edilebilirlik (kesinlik) sınırı 107.090,00 TL olmakla uyuşmazlık konusu değerin (90.000,00 TL) 2004 sayılı Kanun’un 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında belirtilen kesinlik sınırını geçmediği anlaşıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının temyiz kabiliyeti yoktur.

11. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında;  somut uyuşmazlıkta asıl alacağa bağlı olarak tazminata ve para cezası hükmedildiğinden kesinlik sınırının tespitinde asıl alacak miktarının gözetilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

12. O hâlde borçlu vekilinin temyiz başvurusunun 2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca miktardan reddi gerekir.

VII.  KARAR

Açıklanan sebeplerle;

Borçlu vekilinin temyiz başvurusunun 2004 sayılı Kanun’un 5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik 364 üncü maddesinin birinci ve ikinci fıkraları ile 6100 sayılı Kanun’un 366 ncı maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken aynı Kanun’un 352 nci maddesi uyarınca miktardan REDDİNE,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana iadesine,

Dosyanın İlk Derece Mahkemesine gönderilmesine,

22.11.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.

“K A R Ş I  O Y”

5311 sayılı Kanun’un 25 inci maddesi ile değişik İİK’nın 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk Lirası’nı geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceği, ikinci fıkrasında ise temyiz yoluna başvurma ve incelemesinin 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu (HUMK) hükümlerine göre yapılacağı belirtilmiştir. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunun 447/2 nci maddesi gereğince bu yollamanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na yapıldığı kabul edilmelidir.

İİK’nın 364 üncü maddesinin birinci fıkrasında öngörülen kesinlik sınırı, 24.11.2016 tarihli ve 6763 sayılı Kanun’un 4 üncü maddesi ile 02.12.2016 tarihinden itibaren kırk bin Türk Lirası’na, 20.02.2019 tarihli 7165 sayılı Kanun’un 1 inci  maddesi ile de 28.02.2019 tarihinden itibaren elli sekiz bin sekiz yüz Türk Lirası’na çıkarılmıştır. 28.02.2019 tarihinde yürürlüğe giren 7165 sayılı Kanun’un 2 nci maddesi ile değişik İİK’nın Ek 1 inci maddesinde; “363 ve 364 üncü maddelerdeki parasal sınırların uygulanmasında hükmün verildiği tarihteki miktar esas alınır” hükmü bulunmaktadır.

İİK 364/1 inci maddedeki temyiz kesinlik sınırı hükmü, bölge adliye mahkemesi hukuk dairesince verilen ve miktar veya değeri onbin Türk Lirasını geçen nihai kararlara karşı temyiz yoluna başvurulabileceğini hükme bağlamakla, mahkemenin hükme bağladığı asıl uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre parasal sınırın belirlenmesi esasını getirdiğini hükmün fer’î unsurları esas alınarak veya bu değerler eklenmek suretiyle bir kesinlik sınırı öngörmediğini de açıkça ortaya koymaktadır. Bu nedenle hükme konu miktar kesinlik sınırı altında olmakla birlikte temyize konu olsun veya olmasın bu fer’î unsurlar eklendiğinde kesinlik sınırı aşılıyor olsa bile  hükmün temyiz edilebilir olduğu sonucuna varılamayacaktır.

Temyize getirilen hususun mahkemece hükme bağlanan işin esasına ilişkin karar olmayıp yargılama gideri, harç, vekâlet ücreti, icra inkar tazminatı, para cezası gibi hükmün fer’îleri olması hâlinde de temyiz kesinlik sınırı temyize konu edilen fer’î unsurlara göre değil uyuşmazlık konusu değer veya miktar esas alınarak belirlenmelidir. Zira kanun hükmü fer’î unsurlara göre kesinlik sınırı belirlemeyi esas alan bir içerik taşımamaktadır.

Kaldı ki icra inkâr tazminatı, para cezası, vekâlet ücreti gibi temyize konu edilebilecek fer’î unsurlar, karara konu değer veya miktara göre hesaplanıp buna göre miktarı değişen unsurlar olup uyuşmazlık konusu miktardan bağımsız olarak belirlenmiş değerler değildir.  Ayrıca bu fer’î unsurlara hükmedilmesi veya hükmedilmemesinin doğru olup olmadığının belirlenmesi de işin esası ve miktarı değerlendirilmek suretiyle yapılacak incelemeyi gerektirdiğinden değerden bağımsız bir kesinlik sınırı belirlemesi yapılmasının dayanağı da bulunmamaktadır.

Diğer yandan salt bu fer’î  unsurlar esas alınarak kesinlik sınırı belirlenmesi yapılması uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre temyizi mümkün bir kararın, fer’î unsurlar esas alındığında temyiz edilememesi sonucunu doğurabilecek bu da mahkemeye erişim hakkını kısıtlayacaktır.

Adil yargılanma hakkı kapsamındaki mahkemeye erişim hakkına ilişkin sınırlamalar  bir kanun hükmüne dayalı olmalıdır. Zira temel hak ve hürriyetlerin kısıtlanabilmesi için kanunilik unsuru taşıyan açık bir kanun hükmü bulunması gerekir. Kanunda çok açık şekilde uyuşmazlık konusu değer veya miktara göre kesinlik sınırı belirleyen bir hükme rağmen temyize konu fer’î unsurları esas alarak kesinlik sınırı belirlenmesi gerektiği şeklinde bir sonuca varılması mahkemeye erişim hakkınının kanun hükmüne dayanılmaksızın kısıtlanmasından da öte açık kanun hükmü uygulanmayarak kısıtlanması sonucunu doğuracaktır.

Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 15.03.2023 tarih, 2022/691 Esas, 2023/209 Karar sayılı kararında da temyiz kesinlik sınırı belirlenirken uyuşmazlık konusunun değerinin tespit edilmesi; faiz, yargılama gideri ve para cezası gibi hükmün fer’îlerinin dikkate alınmaması gerektiği, şikâyetçi aleyhine hükmedilen,  Hazineye gelir kaydedilip Hazine tarafından tahsil edilen para cezasının temyiz kesinlik sınırının belirlenmesinde göz önünde bulundurulmayacağı belirtilmiştir.

Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde; temyize konu karar 300.000,00 TL alacak için kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla takipte imza itirazında bulunulması üzerine imza itirazının kabulüyle %20 oranında icra inkâr tazminatı ve %10 oranında para cezasına hükmedilmesine ilişkindir. Mahkemece para cezası ve tazminata hükmedilmesi temyize konu edilmiştir. Temyize konu miktarlar toplamı temyiz kesinlik sınırı altında olsa da kesinlik sınırının, imza itirazına ve karara konu 300.000,00 TL alacak miktarı esas alınarak belirlenmesi gerektiğinden ve bu miktar da karar tarihine göre 107.090,00 TL kesinlik sınırı üstünde olduğundan temyiz incelemesinin yapılması gerekir.

Yukarıda açıklanan nedenlerle temyiz incelemesi yapılabileceği ve ön sorun bulunmadığı görüşünde olduğumuzdan, temyize konu para cezası ve tazminat miktarına göre karar kesin olduğu için temyiz incelemesi yapılamayacağı ve ön sorun buluduğu yönünde oluşan değerli çoğunluk görüşüne katılamıyoruz.

HGK. 22.11.2023 T. E: 12-438, K: 1127

Exit mobile version