19. Hukuk Dairesi2016 YılıKefalet

Kefalet ilişkisinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin TBK ile ilk kez öngörüldüğü, TBK’nun yürürlük tarihi itibariyle 10 yıllık sürenin dolmuş olduğu, davalı bankanın 1 yıllık ek süre içinde takipte bulunma hakkının olduğu, buna göre 01.07.2013 tarihinden itibaren davacının davalıya karşı takip yapmaya hakkının olmadığı, ancak davalı tarafından başlatılan icra takip tarihinin 29.12.1998 olduğu ve takibin kesinleştiği, kesinleşen takipte kefaletin sona erdiğinin düşünülemeyeceği-

Kefalet ilişkisinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin TBK ile ilk kez öngörüldüğü, TBK’nun yürürlük tarihi itibariyle 10 yıllık sürenin dolmuş olduğu, davalı bankanın 1 yıllık ek süre içinde takipte bulunma hakkının olduğu, buna göre 01.07.2013 tarihinden itibaren davacının davalıya karşı takip yapmaya hakkının olmadığı, ancak davalı tarafından başlatılan icra takip tarihinin 29.12.1998 olduğu ve takibin kesinleştiği, kesinleşen takipte kefaletin sona erdiğinin düşünülemeyeceği-

Taraflar arasındaki tespit davasının yapılan yargılaması sonunda ilamda yazılı nedenlerden dolayı davanın reddine yönelik olarak verilen hükmün süresi içinde davacı vekilince temyiz edilmesi üzerine dosya incelendi, gereği konuşulup düşünüldü.

Davacı vekili, müvekkilinin davalı banka ile dava dışı Çözüm Özel Sağlık Hizmetleri A.Ş. arasında akdedilen 23.02.1996 tarihli genel kredi sözleşmesini kefil sıfatıyla imzaladığını, davalı bankanın, borcun ödenmemesi nedeniyle asıl borçlu şirket ve müvekkili ile birlikte diğer kefiller hakkında 29.12.1998 tarihinde takip başlattığını, 01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6098 sayılı Yasanın 598/2. ve 3. maddeleri uyarınca müvekkili yönünden Yasada öngörülen 10 yıllık kefalet süresinin dolduğunu belirterek, 23.02.1996 tarihinde akdedilen genel kredi sözleşmesi gereğince müvekkilinin davalı bankayla olan kefalet sorumluluğunun sona erdiğinin tespiti ile davalı banka tarafından başlatılan takibin 01.07.2012 tarihi itibariyle hitam suretiyle sona erdiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

Davalı vekili, müvekkili tarafından asıl borçlu ve kefiller yönünden başlatılan dava konusu takibin kesinleştiğini, takipten 4 yıl sonra kefalete itirazda bulunulamayacağını, yapılan takipte zamanaşımı süresinin kesildiğini, alacağın tahsil edilmeden asıl borçlu ve kefiller yönünden takibin son bulmasının olanaklı olmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.

Mahkemece yapılan yargılama ve benimsenen bilirkişi raporuna göre, kefalet ilişkisinde 10 yıllık hak düşürücü sürenin TBK ile ilk kez öngörüldüğü, TBK’nun yürürlük tarihi itibariyle 10 yıllık sürenin dolmuş olduğu, davalı bankanın 1 yıllık ek süre içinde takipte bulunma hakkının olduğu, buna göre 01.07.2013 tarihinden itibaren davacının davalıya karşı takip yapmaya hakkının olmadığı, ancak davalı tarafından başlatılan icra takip tarihinin 29.12.1998 olduğu ve takibin kesinleştiği, kesinleşen takipte kefaletin sona erdiğinin düşünülemeyeceği, ayrıca davacıdan muhtelif tarihlerde de tahsilat yapıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş, hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının temyiz edenden alınmasına, 04/05/2016 gününde oybirliğiyle karar verildi.

19. HD. 04.05.2016 T. E: 2015/8564, K: 8238

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu