Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

Lehtarın senedin ön yüzüne koyduğu aval şerhinin bono vasfına etkisi

Bonodaki borçtan sorumlu olmayan lehtarın kefil (avalist) olarak senedin ön yüzüne koyduğu aval şerhinin geçersiz olduğu ancak bu şerhin bono vasfına etkili olmayacağı ve bu durumda senette düzenleyen ve lehtar farklı kişiler olduğundan borçlu sıfatının birleşmesinden söz edilemeyeceği-

1. Taraflar arasındaki “kambiyo şikâyeti” isteminden dolayı yapılan inceleme sonunda, Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesince verilen şikâyetin kabulüne ilişkin karar alacaklı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 12. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonucunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına direnilmiştir.

2. Direnme kararı alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. İNCELEME SÜRECİ

Borçlular İstemi:

4. Borçlular vekili şikâyet dilekçesinde; müvekkilleri aleyhine başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak 24.000TL bedelli senedin alacaklısı ve borçlusu aynı kişi olduğundan bono vasfına haiz olmadığını, keşidecinin kendi emrine bono düzenleyemeyeceğini, bu nedenle öncelikle takibin iptali gerektiğini, şikâyetlerinin yerinde görülmemesi hâlinde borca itirazlarının kabulünü talep ettiklerini, senet üzerinde görüleceği üzere müvekkilleri tarafından 05.02.2015 tarihinde alındı yazıldığını ve 7.000TL yazılmasının unutulduğunu, 13.02.2015 tarihinde 17.000TL ödendiğinin şerh düşüldüğünü, müvekkillerinin senet nedeniyle borçlarının bulunmadığını, 05.02.2015 tarihli ödemede rakam yazılması unutulmuş ise de en azından 13.02.2015 tarihli ödeme şerhinde yazılı 17.000TL’nin mahsubu gerekirken 15.000TL üzerinden takip yapılmasının usul ve yasaya aykırı olduğunu ileri sürerek takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.

Alacaklı Cevabı:

5. Alacaklı vekili cevap dilekçesinde; senet üzerindeki alındı yazılarının kim tarafından yazıldığının anlaşılamadığını ve herhangi bir imza bulunmadığını, senet üzerindeki yazıların hukukî açıdan bir ödeme belgesi niteliğini taşımadığını, 7.000TL’nin yazılmasının unutulmasının hayatın olağan akışına uygun olmadığını ve borçluların kötü niyetli ve haksız olarak itiraz ettiklerini gösterdiğini, şikâyeti kabul anlamına gelmemekle birlikte lehtar ve kefilin aynı kişi olmasının hukuka aykırılık teşkil etmediğini belirterek istemin reddini savunmuş ve borçlular aleyhine %40’tan aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini istemiştir.

İlk Derece Mahkemesi Kararı:

6. Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 15.09.2015 tarihli ve 2015/754 E., 2015/533 K. sayılı kararı ile; takip dayanağı bonoda müşterek ve müteselsil kefilin aynı zamanda lehtar olduğu, keşidecinin kendi emrine bono tanzim edemeyeceği, takibe dayanak bononun kambiyo senedi vasfı niteliğini taşımadığı gerekçesiyle şikâyetin kabulü ile icra takibinin iptaline karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde alacaklı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 12. Hukuk Dairesince 04.04.2017 tarihli ve 2016/12749 E., 2017/5365 K. sayılı kararı ile;

“…Alacaklı tarafından bonoya dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla başlatılan takipte, borçluların süresinde icra mahkemesine başvurularında; takip dayanağı bonoda alacaklı ve borçlunun aynı kişi olduğunu, müşterek ve müteselsil kefilin aynı zamanda lehtar olduğunu, keşidecinin kendi emrine bono tanzim edemeyeceğini, senedin kambiyo vasfında olmadığını, 13.02.2015 tarihinde 17.000 TL ödendiğini, borçlarının bulunmadığını ileri sürürek takibin iptalini talep ettikleri, mahkemece, keşidecinin kendi emrine bono tanzim edemeyeceği gerekçesiyle takibin iptaline karar verildiği görülmektedir.

TTK’nun 673. maddesi hükmüne göre; poliçe, bizzat keşidecinin emrine yazılı olabileceği gibi, keşideci üzerine veya bir üçüncü kişi hesabına da düzenlenebilir. Ancak TTK’nun 778. maddesinde, aynı Yasa’nın 673. maddesine yollama yapılmadığından, bonolar açısından, bononun borçlusu konumunda olan keşideci, kendisini lehtar göstermek suretiyle bono düzenleyemez. Bir başka anlatımla, lehtar ve keşideci sıfatının birleşmesi durumunda, düzenlenen senet, bono niteliğinde sayılmaz.

Somut olayda, takip dayanağı bonoda, keşidecinin F. B., aval verenin A. İ. A., lehtarın ise yine A. İ. A. olduğu, bononun, lehtar cirosu ile takip alacaklısı Abdullah Aktaş’a devredildiği görülmektedir. Takip alacaklısı, ciranta A. A. olup, ciranta yönünden alacaklı ve borçlu sıfatı birleşmemiştir. Keşideci ve lehtar arasındaki hukuki durum cirantayı etkilemez.

O halde, mahkemece, borçluların diğer itirazlarının incelenerek oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerekirken, senedin kambiyo senedi vasfında olmadığı gerekçesi ile takibin iptaline hükmolunması isabetsiz olup bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. Ankara 13. İcra (Hukuk) Mahkemesinin 10.10.2017 tarihli ve 2017/504 E., 2017/859 K. sayılı kararı ile; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) poliçeye ilişkin 673. maddesine göre poliçe, bizzat keşidecinin emrine yazılı olabileceği gibi keşideci üzerine veya bir üçüncü kişi hesabına da düzenlenebileceği, ancak aynı Kanun’un 778. maddesinde bu hükme yollama yapılmadığından bononun borçlusu durumunda olan keşidecinin kendisini lehtar olarak göstererek bono düzenleyemeyeceği, bu şekilde düzenlenen senedin bono niteliğinde sayılamayacağı, doktrinde poliçe hükümlerine yollama yapılmamış olmasının keşidecinin kendi lehine bono düzenlemesine engel olmayacağına dair görüşler mevcut olmakla birlikte Yargıtayın bonolar açısından keşidecinin kendi lehine bono tanzim edemeyeceğini, böyle bir senedin bono vasfında sayılamayacağını kabul ettiği, Özel Dairenin bozma kararında da bu hususun vurgulandığı, bozma kararında bononun lehtarın cirosu ile takip alacaklısına devredildiği ve buna göre ciranta yönünden alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmediği, keşideci ve lehtar arasındaki hukukî durumun cirantayı etkilemeyeceği gerekçesiyle senedin bono vasfında olduğunun kabul edildiği, alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesinin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 135. maddesine göre borcu sona erdiren bir sebep olduğu, ancak üçüncü kişilerin alacak üzerindeki önceden mevcut olan haklarının birleşmeden etkilenmeyeceği, eş söyleyişle üçüncü kişilerin hakkı ancak birleşmeden önce doğmuş ise birleşmeden etkilenmeyeceği, taşınmaz rehni ve kıymetli evraka ilişkin özel hükümler saklı tutulmuş ise de burada belirtilen kıymetli evrakın alacaklı ve borçlu sıfatının birleşmesinin kanunen mümkün olan poliçe olduğu, öte yandan bir senedin bono niteliğinde olup olmadığının düzenlendiği ve tedavüle çıkarıldığı tarihteki niteliklerine göre belirleneceği, düzenlendiği ve tedavüle çıkarıldığı tarihte bono niteliğinde olmayan senedin ciro edilmekle bono niteliğine dönüşmeyeceği, cirantanın senetten doğan hakkı keşideci ve lehtar sıfatının birleşmesinden sonra doğduğundan yukarıda anılan istisna kapsamında olmadığı, takip dayanağı senet düzenlendiği ve tedavüle çıkarıldığı tarihte bono vasfında olmadığından ve cirantanın hakkı keşideci ve lehtarın birleştiği düzenleme tarihinden sonra ciro ile doğduğundan senedin bono vasfında kabul edilmesinin mümkün olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde alacaklı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; takibe konu senedin kambiyo vasfında olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre borçluların diğer itirazlarının incelenmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 167. maddesinin 1. fıkrasına göre alacaklının kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takip yapabilmesi için alacağının mutlaka bir kambiyo senedine bağlı olması gerekir. İİK’nın 168. maddesinin 3 ve 170/a maddesinin 1. fıkrasına göre kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takipte borçlu ödeme emrinin tebliğinden itibaren beş gün içinde icra mahkemesine başvurarak, takibe dayanak senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığını veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığını ileri sürerek takibin iptalini talep edebilir. İİK’nın 170/a maddesinin 2. fıkrasına göre süresinde yapılmak kaydıyla borçlu tarafından başka bir şikâyet veya itirazda bulunulması ile bu husus icra mahkemesince kendiliğinden ve öncelikle dikkate alınır. Bu inceleme sonucunda icra mahkemesi takip dayanağı senedin kambiyo senedi niteliğinde olmadığı veya alacaklının kambiyo hukuku mucibince takip hakkına sahip bulunmadığı kanısına varır ise icra takibinin iptaline karar verir. Ancak İİK’nın 170/a maddesinin son fıkrasına göre her ne suretle olursa olsun imza inkârı itirazı geri alınmış veya borç kısmen veya tamamen kabul edilmiş ise bu madde hükmü uygulanmaz. Başka bir anlatımla borçlu imzaya itirazını geri almış veya borcu kısmen veya tamamen kabul etmiş ise, takip dayanağı senet kambiyo senedi niteliğinde olmasa veya alacaklı kambiyo hukuku gereğince takip hakkına sahip olmasa bile, icra mahkemesi İİK’nın 170/a maddesine göre şikâyet üzerine veya re’sen takibin iptaline karar veremez.

13. Bu aşamada belirtmek gerekir ki TTK’nın 673. maddesine göre poliçe bizzat düzenleyenin emrine yazılı olabileceği gibi, düzenleyenin üzerine veya bir üçüncü kişi hesabına da düzenlenebilir. Ancak TTK’nın 778. maddesinde, aynı Kanun’un 673. maddesine yollama yapılmadığından, bonolar açısından bononun borçlusu konumunda olan düzenleyen kendisini lehtar göstermek suretiyle bono düzenleyemez. Başka bir anlatımla, lehtar ve düzenleyen sıfatının birleşmesi durumunda düzenlenen senet bono niteliğinde sayılmaz.

14. Diğer taraftan aval, TTK’nın 700. maddesine göre poliçede yazılı bulunan borcun kısmen veya tamamen teminat altına alınmasını sağlayan bir nevi kefalettir. Bu kefaleti veren şahsa, aval veren denir. TTK’nın 700. maddesinin 2. fıkrasına göre aval, üçüncü bir kişi veya poliçede imzası bulunan başka bir kişi tarafından da verilebilir. Bu şekilde poliçe borçlularından biri lehine aval verilmek suretiyle poliçenin ödenmesi güvence altına alınacağından o poliçenin tedavülü kolaylaştırılmış olur (Bozer, Ali/ Göle, Celal: Kıymetli Evrak Hukuku, Ankara 2017, s. 161). Lehine aval verilen kimse bonoda mutlaka borçlu konumunda olmalıdır. Bonodaki borçtan sorumlu olmayan kişi için verilen aval geçersizdir.

15. Somut olayda; alacaklı AA vekili tarafından başlatılan kambiyo senetlerine özgü haciz yolu ile takibe dayanak senedin incelenmesinde, düzenleyenin FB, lehtarın ise AİA, aval verenin yine AİA olduğu, lehtarın cirosu ile senedin alacaklı AA’a geçtiği görülmektedir.

16. Şu hâle göre bonodaki borçtan sorumlu olmayan lehtarın kefil (avalist) olarak senedin ön yüzüne koyduğu aval şerhi geçersiz olup, bono vasfına etkili değildir. Bu durumda senette düzenleyen ve lehtar farklı kişiler olup, borçlu sıfatının birleşmesinden söz edilemez.

17. O hâlde takibe dayanak senet TTK’nın 776. maddesinde yazılı unsurları haiz bono vasfında olduğundan İİK’nın 170/a maddesi uyarınca takibin iptaline karar verilemeyeceğinden borçluların diğer itirazlarının incelenmesi gerekir.

18. Hâl böyle olunca, Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulması gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

19. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Alacaklı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA,

İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine,

2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’na 5311 sayılı Kanun’un 29. maddesi ile eklenen Geçici 7. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken İİK’nın 366/III. maddesi uyarınca kararın tebliğden itibaren on gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere, 26.05.2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.

HGK. 26.05.2022 T. E: 2018/12-410, K: 736

Exit mobile version