Hukuk Genel Kurulu 2023/192 E. , 2023/374 K.
“İçtihat Metni”
MAHKEMESİ :Ticaret Mahkemesi
EK KARAR TARİHİ : 15.06.2015
SAYISI : 2014/359 E., 2015/295 K.
KARAR : Davanın kabulüne
1. Taraflar arasındaki tazminat davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesince verilen davalılar … ve … aleyhine açılan davanın kabulüne, diğer davalılar aleyhine açılan davaların ise reddine ilişkin karar, davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği düşünüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi
4. Davacı vekili; müvekkilinin merkez ve şubelerinde kullanılmak üzere yurt dışından 53.926,78 TL bedelle ithal ettiği kırtasiye malzemelerinin taşıma işinin 18.03.2011 tarihli taşıma sözleşmesi ile davalı … isimli işletmeye verildiğini, bu kapsamda taşımaya konu malzemelerin davalı …’a ait olan ve diğer davalı … tarafından kullanılan araca yüklendiğini, taşıma sırasında 18.03.2011 tarihinde meydana gelen tek taraflı kaza nedeniyle araçta bulunan malzemelerin tamamen zayi olduğunu, davalı Güneş Sigorta …nin kaza yapan aracın zorunlu malî mesuliyet sigortacısı olduğunu, diğer davalı Liberty Sigorta …nin de taşınan malzemeleri nakliyat sigorta sözleşmesi ile sigorta ettiğini, bu nedenle kaza sonucunda müvekkilinin oluşan zararından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu olduğunu ileri sürerek 53.926,78 TL’nin faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı
5.1. Davalılar … ve … vekili; taşınan malların zamanında sigortalanmaması nedeniyle sorumluluğun davalı Kortaş Grup Profesyonel Tır ve Kamyon Taşımacılığında olduğunu, taşınan malların tamamen hasara uğramadığını, çok küçük bir kısmı hariç büyük bölümünün davacı tarafından kaza mahallinden götürüldüğünü ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Davalı Liberty Sigorta A.Ş. vekili; müvekkilince tanzim edilen poliçenin olay günü saat 20.08’de düzenlendiğini, davaya konu kazanın ise poliçe tanzimi öncesinde saat 18.30’da gerçekleştiğini, bu nedenle sigorta sözleşmesinin geçersiz olduğunu ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.3. Davalı Güneş Sigorta A.Ş. vekili; kaza nedeniyle taşınan malzemelerin hasarının zorunlu malî mesuliyet sigortası kapsamında bulunmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme Kararı
6. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 03.01.2014 tarihli ve 2012/500 Esas, 2014/6 Karar sayılı kararı ile; davalı Kortaş Grup Profesyonel Tır ve Kamyon Taşımacılığının tüzel kişiliğinin bulunmaması nedeniyle hakkında açılan davanın dava şartı noksanlığından reddinin gerektiği, kaza nedeniyle taşınan malzemede oluşan hasarın zorunlu malî mesuliyet sigorta poliçesi kapsamında bulunmaması nedeniyle davalı Güneş Sigorta A.Ş. hakkındaki davanın yersiz olduğu, davalı Liberty Sigorta A.Ş. tarafından tanzim edilen poliçenin hasarın gerçekleşmesinden sonra düzenlenmesi nedeniyle bu davalı yönünden açılan davanın da reddi gerektiği, diğer davalıların taşıma sırasında meydana gelen hasardan sorumlu oldukları, davacı tarafından ibraz edilen belgelerden taşınan otel promosyon malzemesinin KDV ve damga vergisi dahil bedelinin 63.410,80 TL olduğu, davacının sadece 53.926,78 TL üzerinden talepte bulunduğu, her ne kadar kaza sonrası etrafa dağılan malzemelerin davacı şirketin müdürüne teslim edildiğine dair tutanak tutulmuş ise de dosya kapsamında yer alan davalı …’a ait ifade tutanağından kaza sonrasında taşınan eşyanın tamamen zayi olduğunun anlaşıldığı gerekçesiyle 53.926,78 TL’nin 18.03.2011 tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte davalı … ve …’tan tahsiline, diğer davalılar yönünden açılan davaların ise reddine karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı
7. Mahkemenin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalılar … ve … vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
8. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.06.2014 tarihli ve 2014/4090 Esas, 2014/10231 Karar sayılı kararı ile; “…1- Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, temyiz eden davalılar … ve … vekilinin aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan diğer temyiz itirazlarının reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Dava; taraflar arasında akdedilen taşıma sözleşmesi uyarınca taşınan mallarda, meydana gelen kaza nedeniyle oluşan hasardan kaynaklı tazminat istemine ilişkindir. Temyiz eden davalılar vekili, davaya ilişkin savunmalarında; kaza nedeniyle taşınan malların sadece bir kısmının hasar gördüğünü, hasar görmeyen malların taşıtan tarafından teslim alındığını, bu nedenle yapılacak tazminat hesabında teslim edilen malların bedelinin dikkate alınması gerektiğini belirtmiştir. Dosya içerisinde bulunan 18.03.2011 tarihli teslim-tesellüm tutanağında; “…araçta yüklü ve kaza nedeniyle etrafa dağılmış vaziyette bulunan tüm malzemeler Diana Turizm şirketinin müdürü…e teslim edilmiş…” denilmekte olup, tutanak içeriği davalılar vekilinin bu yöne ilişkin savunmalarını doğrular mahiyettedir. Mahkemece temyiz eden davalılar vekilinin savunmaları ve dosya içerisinde yer alan, kaza sonrası taşınan mallardan bir kısmının davacıya teslim edildiğine ilişkin tutanak içeriği gözetilerek; davalıların bu husustaki delilleri de toplanılmak suretiyle, taşınan malların tamamının hasar görüp görmediği, davacı yanca teslim alınmış mallar nedeniyle bir sovtaj bedelinin bulunup bulunmadığı, varsa sovtaj bedelinin ne miktarda olacağı hususunda bir araştırma yapılmaksızın eksik inceleme ve taşınan malların tümünün zayi olduğunun kabulüyle yazılı şekilde karar verilmesi bozmayı gerektirmiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı
9. Antalya 2. Asliye Ticaret Mahkemesinin 18.03.2015 tarihli ve 2014/359 Esas, 2015/295 Karar sayılı kararı ile; dosya içerisinde sadece 18.03.2011 tarihli teslim-teselsüm tutanağı bulunduğu ve bu tutanağın da jandarma ve araç sürücüsü tarafından imzalandığı, anılan tutanakta “… plakalı BMC marka kamyon kaza yapmış hâli ile ve içerisindeki malzemeler ile birlikte araç sürücüsü …’a teslim edilmiş olup” ibaresinin yer aldığı, dosyada 18.03.2011 tarihli başkaca bir teslim-tesellüm tutanağının bulunmadığı ve davacı şirket müdürüne yapılmış herhangi bir teslimin söz konusu olmadığı, böyle bir tutanaktan da gerek davacı gerekse davalıların bahsetmediği ve dosyaya böyle bir tutanağın girmediği, Yargıtay bozma ilâmındaki ibarenin bilirkişi tarafından rapora sehven yazılmış bir ibare olduğu, bilirkişi kurulu tarafından da tüm emtianın hasara uğradığı ve sürücünün ifade tutanağındaki beyanında da tüm broşürlerin hasara uğradığı belirtilerek hesaplama yapıldığı, dosyada mevcut olmayan ve varlığı yargılamanın hiçbir aşamasında ileri sürülmemiş bir belgeye dayalı olarak bazı emtiaların davacıya teslim edildiği ve bunun bedelinin düşülmesi gerektiği yönünde verilen bozma kararının yerinde olmadığı gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi
10. Direnme kararı süresi içinde davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiş; mahkemece; 15.06.2015 tarihli ek karar ile davalılar … ve … vekilinin temyiz isteminin süresinde olmadığı gerekçesiyle temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir.
11. Ek karar, davalılar … ve … vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
12. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; dava konusu kaza sonrasında 18.03.2011 tarihli tutulan iki ayrı tutanağın birinde “kaza nedeniyle etrafa dağılmış vaziyette bulunan tüm malzemelerin davacı şirket müdürüne teslim edildiğinin” yazılması, diğerinde ise “aracın ve içerisindeki malzemelerin araç sürücüsüne teslim edildiğinin yazılması, ayrıca araç sürücüsünün ifadesinde “kaza sonrası tüm malzemelerin hasara uğradığını” beyan etmesi karşısında taşınan malzemelerin tamamının hasara uğrayıp uğramadığı noktasında araştırma yapılmasının gerekli olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
III. ÖN SORUN
13. Hukuk Genel Kurulundaki görüşme sırasında işin esasının incelenmesinden önce, davalılar … ve … vekilinin direnme kararına yönelik temyiz dilekçesinin süresinde olup olmadığı, buradan varılacak sonuca göre mahkemece verilen temyiz isteminin süre yönünden reddine dair 15.06.2015 tarihli ek karar kaldırılarak, esasa yönelik temyiz incelemesinin yapılıp yapılamayacağı hususları ön sorun olarak tartışılmıştır.
IV. GEREKÇE
14. Tebligat, yargılamada temelini Anayasa’da ve temel insan haklarında bulan adil yargılanma hakkı, onun devamı niteliğindeki hukuki dinlenilme hakkı, bu çerçevede kişinin kendisi ile ilgili yargılamadan haberdar olma ve bilgilenme hakkıyla da doğrudan ilgilidir. Hukuki dinlenilme hakkı, Anayasa’nın 36 ncı maddesinde ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6 ncı maddesinde düzenlenen adil yargılanma hakkının en önemli unsurudur. Hukuki dinlenilme hakkının gereği olarak tebligatın, 7201 sayılı Kanun’un öngördüğü usul dairesinde gerçekleştirilmesi gerekir.
15. Tebligat 7201 sayılı Kanun, Yönetmelik ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği hükümlerine göre yapılır. Belirtmek gerekir ki, tebligat ile ilgili 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümleri tamamen şeklidir. Değinilen işlemler, bilgilendirme yanında belgelendirme özelliği de bulunan bir usul işlemi olmakla, gerek tebliğ işlemi ve gerekse tebliğ tarihi ancak 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. Bu sebeple tebligatın usul yasaları ile ilişkisi de daima göz önünde tutulmalıdır.
16. 7201 sayılı Kanun’un ve Yönetmeliğin amacı tebligatın muhatabına en kısa zamanda ulaşması, konusu ile ilgili olan kişilerin bilgilendirilmesi (tebligatın bilgilendirme fonksiyonu) ve bu hususların belgeye (tebligatın belgelendirme fonksiyonu) bağlanmasıdır. Hâl böyle olunca, 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelik hükümlerinin en küçük ayrıntılarına kadar uygulanması zorunludur. 7201 sayılı Kanun ile Yönetmelikte öngörülen şekilde işlem yapılmış olmadıkça tebliğ memuru tarafından yapılan yazılı beyan onun mücerret sözünden ibaret kalır ve dolayısıyla belgelendirilmiş sayılmaz. Nitekim 7201 sayılı Kanun’un ve Yönetmeliğin belirlediği şekilde yapılmamış ve belgelendirilmemiş olan tebligatların geçerli olmayacağı yerleşik yargısal içtihatlarda da açıkça vurgulanmıştır.
17. Tebligatın, tebligat muhatabının (bizzat) kendisine yapılması asıldır. Muhatap ise tebliğ evrakında tebligatı almak üzere belirtilen kimsedir. Tebliğ olunacak husus, tebliğ mazbatalı kapalı zarf içinde tebliğ memuru tarafından muhatabına veya muhatap adına adli tebligatı kabule kanunen yetkili şahsa (7201 sayılı Kanun md. 13, 14, 16, 17, 18) verilmesi ile tebligatın yazılı bildirim unsuru gerçekleşmiş olur. Yazılı bildirimin kanunda öngörüldüğü şekilde yapıldığına dair tutanağın düzenlemesi, başka bir deyişle tebliğ mazbatalı kapalı zarfın arka yüzündeki basılı (matbu) tutanağın boş kısımlarından ilgili olanlarının kanunda öngörüldüğü şekilde (7201 sayılı Kanun md. 23) doldurulup tarih de yazılarak imzalanması ile tebliğin ikinci unsuru olan belgelendirme unsuru gerçekleşmiş (7201 sayılı Kanunu md. 23, birinci cümle), böylece tebligat (tebliğ) hukuki işlemi tamamlanmış olur (Timuçin Muşul, Tebligat Hukuku, Ankara, 2018, s.91).
18. Bilindiği üzere tebligatın kime, ne zaman, hangi koşullarda yapıldığı veya tebligatın yapılmaması hâlinde bunun nedeni ve tebligat görevlisince yerine getirilen işlemlerin ne olduğu gibi hususların belirlendiği tutanağa tebliğ mazbatası denir. Tebliğ mazbatasında nelerin bulunduğu ise yukarıda da değinildiği üzere 7201 sayılı Kanun’un 23 üncü ve Yönetmelik’in 35 inci maddesinin birinci fıkrasında belirtilmiştir.
19. Tebliğ mazbatası tebligat konusunda resmî belgedir ve tebliğin kime, nerede, ne zaman ve hangi koşullarda yapıldığının veya yapılmadığının delili olabilecek bir belgedir. Tebliğ tutanağının gereği gibi düzenlenmemesi, hem tebligatın amacına ulaşıp ulaşmaması hem de tebligat memurunun hukuki, cezai ve disiplin sorumluluklarının oluşup oluşmadığının tespiti açısından önem arz etmektedir.
20. Hemen belirtmek gerekir ki, 7201 sayılı Kanun’un üçüncü babı (md. 52-57) tebligat suçların düzenlemekte olup bu cezai hükümlerin amacı tebligatın doğru yapılabilmesini sağlamaktır. Tebligatın doğru ve çabuk bir şekilde gerçekleşebilmesi ise büyük ölçüde 7201 sayılı Kanun’u uygulayacak olanların davranışlarına bağlıdır. 7201 sayılı Kanun’un 52 nci maddesine göre bu Kanunun uygulanmasında görevli bulunan tebligat memuru işlediği suçlardan dolayı eyleminin nitelik ve derecesine göre Türk Ceza Kanunu anlamında kamu görevlisi olduğundan Türk Ceza Kanunu’nun kamu görevlisine ilişkin Devlet memurlarına ait hükümleri ile cezalandırılır. Madde gerekçesinden de açıklandığı üzere görevlerinin önemi nedeni ile PTT mensupları Devlet memuru gibi sayılarak tebligat işlerinde emniyetin sağlanması amaçlanmıştır. Bu hususlara göre tebligat memuru tarafından düzenlenen mazbatadaki kayıtların aksi kanıtlanıncaya kadar geçerli olduğu kabul edilmelidir (Hakan Albayrak, Tebligat Hukuku, Ankara, 2021, s.143).
21. Resmî bir belge olması sebebiyle tebliğ tutanağındaki kayıtlara dayanan taraf bunların doğruluğunu ispat etmek zorunda değildir. Tutanaktaki kaydın gerçeğe uygun olmadığını iddia eden taraf ispat yükü altındadır. Nitekim 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun “İspat yükü” kenar başlıklı 6 ncı maddesi uyarınca kanunda aksine bir hüküm bulunmadıkça, taraflardan her biri hakkını dayandırdığı olguların varlığını ispatlamakla yükümlüdür. Yine 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (6100 sayılı Kanun) 190 ıncı maddesinin birinci fıkrasına göre ispat yükü, kanunda özel bir düzenleme bulunmadıkça iddia edilen vakıaya bağlanan hukuki sonuçtan kendi lehine hak çıkaran tarafa aittir.
22. 7201 sayılı Kanun ve Yönetmelik tebliğ belgesindeki işlemin aksinin iddia edilmesi hâlinde bunun tahkik şeklini ve yöntemini göstermemiştir. Mahkemece, her somut olayın özelliği, oluş şekli, gerçekleşen maddi olgular en küçük ayrıntılarına kadar göz önünde bulundurulup iddia tahkik edilmelidir. Hukuk Genel Kurulunun 10.03.2022 tarihli ve 2018/12-178 Esas, 2022/301 Karar sayılı kararında da benimsendiği üzere tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabilir.
23. Tebliğ belgesindeki işlemin aksinin iddia edilmesi çeşitli şekillerde gerçekleşebilir. Tebliğin tebellüğe yetkili olmayan kimseye yapılması, tebliğ tarihinin yanlış olduğu iddiası veya muhatap tarafından tebliğ mazbatasındaki imzanın inkâr edilmesi bu duruma örnek teşkil etmektedir.
24. Somut olayda, davalılar … ve … vekiline gerekçeli karar “Muhatabın adresinde bizzat kendisine tebliğ edildi” şerhi ile 13.04.2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Direnme kararı anılan vekil tarafından 29.04.2015 tarihinde temyiz edilmiş; mahkemece 15.06.2015 tarihli ek karar ile temyiz isteminin süre yönünden reddine karar verilmiştir. Davalılar … ve … vekili ek karara yönelik temyiz dilekçesinde; gerekçeli kararın kendisine 14.04.2015 tarihinde tebliğ edildiğini, PTT’nin web sitesindeki kayıtlara göre de tebligatın 14.04.2015 tarihinde yapıldığının anlaşıldığını, tebligat mazbatasında tebliğ tarihinin posta memuru tarafından sehven 13.04.2015 tarihi olarak yazıldığını, PTT’nin web sitesindeki sorgulamada yazan tarihin değerlendirilmesi gerektiğini ileri sürerek ek karar kaldırılarak esas hakkındaki temyiz dilekçesinin incelenmesini talep etmiş; dilekçe ekinde PTT’nin web sitesindeki gönderi bilgilerine ilişkin listeyi sunmuştur.
25. Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 22.09.2021 tarihli ve 2017/11-150 Esas, 2021/1071 Karar sayılı geri çevirme kararı sonrasında mahkemece gerekli araştırmalar yapılmıştır. PTT Bornova Posta Dağıtım Müdürlüğünün 01.12.2021 tarihli yazısında; web sitesi kayıtlarına yönelik olarak tebligatın arşiv süresi dolduğundan akıbet bilgisi verilemeyeceği, ancak sistem sorgulamasından tebliğ tarihinin 13.04.2015 olduğu ve “muhataba bizzat teslim” şerhi ile düşüm işleminin yapıldığı bildirilmiştir.
26. Dolayısıyla tebligat parçasında yazılı olan hususun aksi her türlü delille ispatlanabilecek ise de davalılar … ve … vekilince PTT’nin web sitesindeki kayıtlarından başka bir delil sunulmamıştır. PTT’nin web sitesinden alınan kayıtlar ise bilgi amaçlı olup resmî belge niteliğindeki tebliğ mazbatası karşısında bu kayıtlara itibar edilmesi mümkün değildir. Kaldı ki PTT Bornova Posta Dağıtım Müdürlüğünün yazısında belirtildiği üzere web sitesi kayıtlarına yönelik olarak tebligatın arşiv süresi dolduğundan bu husus da ispat edilememiştir.
27. Hâl böyle olunca davalılar … ve … vekilinin, direnme kararına ilişkin temyiz dilekçesinin süresinde olmadığı anlaşılmaktadır.
28. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; mahkemece yeterince araştırma yapılmadığı, ek karar bakımından dosyanın tekrar mahalline geri çevrilmesine dair karar verilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan gerekçeyle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
29. O hâlde mahkemece, temyiz isteminin süre yönünden reddine dair verilen 15.06.2015 tarihli ek kararın onanması gerekmiştir.
V. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalılar … ve … vekilinin ek karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile ek kararın ONANMASINA,
Aşağıda dökümü yazılı (2.735,10 TL) harcın temyiz edenden alınmasına,
6217 sayılı Kanun’un 30 uncu maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici Madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440 ıncı maddesi uyarınca kararın tebliğinden itibaren on beş gün içinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere,26.04.2023 tarihinde oy çokluğuyla karar verildi.
”K A R Ş I O Y”
Dava taşıma sözleşmesinden kaynaklanan tazminat talebine ilişkindir.
İlk Derece Mahkemesince verilen 18.03.2015 tarihli direnme kararı üzerine dosya Yargıtay Hukuk Genel Kuruluna gelmiş bulunmakla, sayın çoğunluğun ön mesele hakkındaki görüşüne karşı oyumuz aşağıdaki şekilde açıklanmıştır.
İlk Derece Mahkemesinin davanın kabulüne dair 03.01.2014 tarihli kararının, Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 02.06.2014 tarihli ilâmı ile bozulması sonrası, mahkemece direnme kararı verilmiş davanın incelenmesi uzun süre sonra genel kurulda gerçekleşmiştir.
Asıl problem, direnme kararının davalılar vekili tarafından süresinde temyiz edilip edilmediği hususundadır.
Davalılar vekilinin temyiz dilekçesi üzerine, İlk Derece Mahkemesi, temyiz süresi geçtiğinden bahisle, temyiz isteminin süreden dolayı reddine dair 15.06.2015 tarihli ek karar tesis etmiştir.
Hukuk Genel Kurulu yaptığı 22.09.2021 tarihli toplantıda, mevcut delilleri yeterli bulmayarak dosyanın mahkemesine geri çevrilmesine karar vermiştir.
İşbu kararda öncelikle “PTT yönünden resmi yazışmalar yapılarak” karar tebliğ tarihinin belirlenmesi, ayrıca ek karara yönelik temyiz dilekçesinde belirtilen “tebliğ zarfı fotokopisi” de dosyaya eklenmesi açıklanmıştır.
İlk Derece Mahkemesi yazışma hususunu gerçekleştirmiş, ayrıca davalı vekiline tebligat çıkarmış, ancak vekile çıkarılan tebligat “vefat etmesinden” dolayı yapılamamıştır.
Sayın çoğunluk yeterli araştırma yapıldığı sonuç ve kanaati ile ek karara yönelik temyiz başvurusunu reddetmiştir.
Ancak, Genel Kurulun 22.09.2021 tarihli geri çevirme kararı yerine gelmiş değildir.
Çünkü davalı vekiline çıkartılan tebligatın gereği yerine gelmemiş olup, bu husus doğrudan doğruya davada temsil olma, savunma hakkını kullanabilme, hak arama özgürlüğü ve neticeten Adil Yargılanma hakkına aykırılık teşkil etmektedir.
Davalılar vekilinin vefat etmesi (13.04.2022), davalı asillerin savunma hakkını kısıtlamakta, gelişmelerden haberdar olmalarını önlemektedir.
Kanun koyucu bu durumda Avukatlık Kanunun 42 nci maddesi ile düzenleme getirerek, savunma hakkının kısıtlanmasını önlemeye çalışmıştır.
Bu maddeye göre, vefat hâlinde talep üzerine veya resen, Baro Başkanlığının (…) … “işleri geçici olarak takip etmek üzere….” bir Avukat görevlendirmesi gerekmektedir.
Yüksek Genel Kurul bu düzenlemeyi dikkate almaksızın, araştırma yapılmış gibi, temyizin süresinde yapılmadığı sonucuna varması ve ek kararı onaması yerinde olmamıştır.
Neticeten ara kararının yerine getirilmesi ve tebligat tarihinin kesin ve açık şekilde belirlenmesi gerekirken, eksik incelemeye dayalı sayın çoğunluk kararına katılamıyorum.