Taraflar arasındaki İlk Derece Mahkemesinde görülen yaralanmalı trafik kazası nedeniyle manevi tazminat davasında verilen davanın kısmen kabulüne ilişkin hüküm hakkında Bölge Adliye Mahkemesi tarafından yapılan istinaf incelemesi sonucunda; davacıların istinaf isteminin reddine, davalının istinaf isteminin kabulüne ilişkin kararın, davacılar vekili tarafından istenilmiş, temyiz dilekçesinin süresi içinde verildiği anlaşılmış, dosya incelendi, gereği düşünüldü.
K A R A R
Davacı vekili, davalı şirkete ait aracın, yaya olarak karşıdan karşıya geçmeye çalışan, davacıların kardeşi A.’e çarpması sonucu öldüğünü belirterek davacıların duyduğu elem ve ızdırap için 100.000,00’er TL manevi zararlarının davalıdan tazmini isteminde bulunmuştur.
Davalı vekili, istenilen manevi tazminatın fahiş olduğunu, müvekkilinin olaydan sonra davacılara ulaşmak istediğini ancak, ulaşamadıklarını belirterek, davanın reddine talep etmiştir.
İlk Derece Mahkemesince, alınan Ankara Adli Tıp Kurumu Trafik İhtisas Dairesi Başkanlığı’nın 17/04/2019 tarihli raporuna göre; dava dışı sürücü Hızır Korkmaz’ın yola gereken dikkatini vermediği, hızını sürüşünü mahal şartlarına göre ayarlamadığı, dikkat ve özen yükümlülüğüne aykırı hareketi nedeniyle % 25 oranında tali kusurlu olduğu, mütevefa A. El A.’in gece vakti olay mahallinde, gelen araçların hız ve mesafesini dikkate almadan kendi can güvenliğini tehlikeye atacak tarzda kontrolsüzce yola girerek, ilk geçiş hakkını vermediği otomobilin sadmesine maruz kaldığı olayda dikkatsiz, tedbirsiz, kurallara aykırı hareketi nedeniyle olayda % 75 oranında asli kusurlu olduğu, davalı şirketin araç maliki olarak sorumluluğunun bulunduğu, davacıların kardeşlerin trafik kazası nedeniyle kaybetmelerinden dolayı derin acı ve elem duydukları, manevi çöküntü içerisinde oldukları, tarafların maddi ve sosyal durumları, günün ekonomik koşulları, kusur durumları, dava açma ihtimali olan diğer mirasçıların bulunması, hak ve nesafet kuralları uyarınca davanın kısmen kabulü ile 12.500,00 er TL manevi tazminatın olaydan yasal faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmiş, karar davacılar vekili ve davalı vekilince istinaf edilmiştir
Bölge Adliye Mahkemesince davaya konu somut olayın gerçekleşme şekli, yeri, zamanı, Ceza Mahkemesinin kararı,müterafik kusur ve yukarıda açıklanan ilkeler, davalının eylemindeki hukuka aykırılığın tespitinin sağlayacağı manevi tatmin ile birlikte değerlendirildiğinde ilk derece mahkemesince hüküm altına alınan manevi tazminat miktarlanının fazla olduğu gerekçesi ile davalı vekilinin manevi tazminatın miktarına yönelik istinaf isteminin kabulüne davacıların istinaf talebinin reddine karar verilmiş, hüküm davacılar vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklanan ölüm sebebiyle destekten yoksun kalma tazminatı istemine ilişkindir.
Türk Hukukunda kişilerin hak arama özgürlüklerini kullanmaları herhangi bir sınırlandırmaya tabi tutulmamıştır. Ancak bazı istisnai durumlarda dava açan veya takip hakkını kullananın önceden belirlenen bazı özel yükümlülükleri yerine getirmesi şart koşulabilir. Bu istisnai şartlardan biri de teminat gösterme yükümlülüğüdür.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. MÖHUK’ta teminat gösterme yükümlülüğü konusunda “yabancılık” ölçütü esas alınmıştır. Buna karşın davalının veya kendisine karşı takibe girişilen karşı tarafın vatandaşlığı, bu madde kapsamında da bir öneme sahip değildir. Bu maddeye göre hakim tarafından verilen kesin süre içinde teminat gösterilmezse, dava, dava şartı eksikliğinden HMK’nun 114/1-ğ maddesi uyarınca reddedilir.
MÖHUK madde 48/2’de ise; “Mahkeme, dava açanı, davaya katılanı veya icra takibi yapanı karşılıklılık esasına göre teminattan muaf tutar” hükmü yer almaktadır.
Buna göre Türk hâkimi, yabancı davacının, davaya katılanın veya icra takibinde bulunanın vatandaşı olduğu ülke ile Türkiye arasında karşılıklılık (mütekabiliyet) var ise, bu kişiyi teminattan muaf tutacaktır. Karşılıklılık, iki devlet arasında imzalanan (iki taraflı) anlaşma veya iki devletin de taraf olduğu uluslararası (çok taraflı) anlaşma ile sağlanabileceği gibi, kanuni veya fiili karşılıklılık şeklinde de sağlanabilir. Az yukarıda belirtilen anlaşmalardan biri de 1954 tarihli Hukuk Usulüne Dair Lahey Sözleşmesi olup, anılan sözleşmenin 17. maddesinde; âkit devletlerden birinde ikamet eden ve diğer bir devletin mahkemeleri huzurunda davacı veya müdahil olarak bulunan âkit bir devletin vatandaşlarından yabancı olmaları sebebi ile herhangi bir teminat istenemeyeceği düzenlenmiştir.
Davacılar Suriye uyruklu olup, mahkemece başvurucuların teminat muafiyetinin bulunup bulunmadığı hususunda, hükme dayanak oluşturacak nitelikte bir araştırma yapılmadığı anlaşılmaktadır.
5718 sayılı Milletlerarası Özel Hukuk ve Usul Hukuku Hakkındaki Kanun’un 48/2. maddesinde dava açanın karşılıklılık esasına göre, teminattan muaf tutulabileceği düzenlendiğinden öngörülen teminat hususu resen gözetilmelidir.
Bu sebeple mahkemece, öncelikle davacıların statüsü belirlenerek teminattan muaf olup olmadığı hususunun Adalet Bakanlığı Dış İlişkiler ve Avrupa Birliği Genel Müdürlüğü’nden sorularak alınacak yazı cevabına göre, davacıların teminat göstermesi gerektiği sonucuna varılırsa, teminatın yatırılması için davacıya kesin süre verilmesi, anılan sürede belirtilen teminatın yatırılmaması halinde istemin usulden reddine, yatırılması halinde ise, dava şartı eksikliği süresinde giderilmiş olacağından işin esasına girilerek sonucuna göre karar verilmesi gerekirken doğrudan işin esasına girilmesi doğru değildir. Bu husus kamu düzeninin ilişkin olup temyiz edenin sıfatına bakılmaksızın bozma nedene yapılmıştır.
SONUÇ: Yukarıda gösterilen nedenlerle davacılar vekilinin itirazlarının kabulü ile hükmün BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına,HMK 373/2.maddesi gereğince dosyanın Konya Bölge Mahkemesi 3.Hukuk Dairesine, kararın bir örneğinin ilk derece mahkemesine gönderilmesine, peşin alınan harcın istek halinde temyiz eden davacılara geri verilmesine 13/09/2022 gününde Üye Ö.F.Aydıner’in karşı oyu ve oy çokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde herkesin kişisel hak ve yükümlülükleriyle ilgili her türlü iddiasını mahkeme önüne getirme hakkı güvence altına alınmıştır. Adil yargılanma hakkının en temel unsurlarından biri olan mahkemeye erişim hakkı, bir uyuşmazlığı mahkeme önüne taşıyabilmek ve uyuşmazlığın etkili bir şekilde karara bağlanmasını isteyebilmek anlamına gelmektedir. Kişinin mahkemeye başvurmasını engelleyen veya mahkeme kararını anlamsız hale getiren, bir başka ifadeyle mahkeme kararını önemli ölçüde etkisizleştiren sınırlamalar, mahkemeye erişim hakkını ihlal edebilir.
5718 sayılı MÖHUK madde 48/1’e göre; “Türk mahkemesinde dava açan, davaya katılan veya icra takibinde bulunan yabancı gerçek ve tüzel kişiler, yargılama ve takip giderleriyle karşı tarafın zarar ve ziyanını karşılamak üzere mahkemenin belirleyeceği teminatı göstermek zorundadır”. Ülkemizin taraf olduğu 1951 tarihli Cenevre sözleşmesi 16.maddesi
“1. Her mülteci, bütün Taraf Devletler’in topraklar üzerindeki hukuk mahkemelerine serbestçe ve kolayca başvurabilecektir.
2. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu Taraf Devlette, adli yardım ve teminat akçesinden muafiyet dahil, mahkemelere müracaat bakımından vatandaş gibi muamele görecektir.
3. Her mülteci, sürekli ikametgahının bulunduğu ülkenin dışındaki Taraf Devletlerde, o ülkelerin vatandaşlarına 2. fıkrada bahsedilen konular hakkında yapılan muamelenin aynından istifade edecektir.” hükmünü içermektedir.
Ne varki ülkemize göç eden Suriyeli göçmenlerin hukuksal statüleri, mülteci ve sığınmacı konumunda olmayıp “Geçici koruma statüsün“ de olduklarından MÖHUK 48/1.maddesinden doğrudan yararlanmalarında mümkün değildir. Ancak bu kişiler AHİM kararlarında da sıkça yer alan “kırılgan grup“ olarak ifade edilen kişiler kapsamında değerlendirilmelidir. (MSS/Yunanistan/ Belçika kararı) Geçici koruma statüsündeki kişiler, ev sahibi ülkenin diline hakim olmadıkları gibi kendilerine destek olacak bir yapıda bulunmamakta, toplam hayatına katılmaları, büyük oranda devletin katkısı ile mümkün olmaktadır. Uluslararası koruma altına alınan bu kişiler, mülteciler gibi ve hatta onlardan daha fazla kırılgan, imkanları sınırlı, savunmasız ve özel korumaya muhtaç kimselerdir.
Somut olayda,dosya arasındaki bilgi ve belgelerden davacılar İ. ve Nezar in Suriye Arap Cumhuriyeti vatandaşı olduğu, kendilerine yabancı kimlik numarası verildiği, geçici koruma statüsünde oldukları, nakliye işi ile iştigal ettikleri, asgari ücretle geçindikleri, ailenin bir kısmının halen Suriye’de bulunduğu tesbit edilmiştir.
Maddi durumları da dikkate alındığında, geciçi koruma altındaki bu kişilerden teminat alınması, dava açma hakkınının orantısız bir şekilde sınırlandırılması dolayısı ile mahkemeye erişim hakkının ihlali gibi bir sonuç doğmasına neden olacaktır
Bu nedenlerle, geçici koruma statüsündeki davacılardan teminat alınmaması, inceleme konusu hakem kararının usul ve yasaya uygun olduğu ve onanması düşüncesinde olduğumdan, sayın çoğunluğun bozma yönündeki görüşüne katılmıyorum. 13/09/2022
4. HD. 13.09.2022 T. E: 2021/36, K: 10078