2020 YılıHacze İştirakHGKMaaş HacziSıra CetveliTasarrufun İptali

Takip alacaklısına karşı açılan davada, açıkça sıra cetvelinin iptali davası açtıkları hususu vurgulandığından ve maaş haczine ilişkin işlemler sıra cetveli hükmünde olduğundan, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi olgulara göre açılan davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davası olduğu ve takip borçlusunun davada yer almasına gerek olmadığı-

Takip alacaklısına karşı açılan davada, açıkça sıra cetvelinin iptali davası açtıkları hususu vurgulandığından ve maaş haczine ilişkin işlemler sıra cetveli hükmünde olduğundan, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi olgulara göre açılan davanın muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davası olduğu ve takip borçlusunun davada yer almasına gerek olmadığı- “Maaş üzerinde birden fazla haciz varsa bunların sıraya konulacağı, sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe diğerine geçilemeyeceği, maaş hacizleri ile ilgili yapılan bu sıralamanın sıra cetveli niteliğinde olmadığından davanın da sıra cetveline itiraz davası olarak nitelendirilemeyeceği, davanın TBK. 19 muvazaa nedenine dayalı iptal davası olduğu ve öncelikle taraf teşkilinin sağlanarak genel hükümlere ve ispat kurallarına göre yargılama yapılması gerektiği yönünde görüşün HGK çoğunluğunca benimsenmediği-

1. Taraflar arasındaki “sıra cetvelinin iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, K.maraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesince verilen davanın değişik kabulüne ilişkin karar davalı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 17. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Mahkemece Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.

2. Direnme kararıdavalı vekilitarafından temyiz edilmiştir.

3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:

I. YARGILAMA SÜRECİ

Davacı İstemi:

4. Davacılar vekili 22.06.2012 harç tarihli dava dilekçesinde; müvekkillerinin ilama dayalı alacağından dolayı K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 takip sayılı dosyası ile borçlular … ile…a yönelik olarak icra takibi başlattıklarını, takibin kesinleştiğini, borçlu …’ın ücretinden bir defa kesinti yapılarak icra dosyasına yatırılması üzerine borçlu …’in çalıştığı işyerinden hemen ayrılarak başka bir işyerinde çalışmaya başladığını, maaş haczi için yeniden yazı yazılarak işlem yapıldığını, ancak borçlu …’ın yapılan takibi boşa çıkartmak amacıyla muvazaalı olarak kendisini davalı …’a borçlu gibi göstererek ihtiyati haciz kararı aldırdığını ve K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2334 takip sayılı dosyası ile takibe geçip maaş haciz yazısı yazdırdığını ve borçlu …’ın kendisine ödeme emri tebliğ edilmeden 21.03.2012 tarihinde İcra Dairesine gelip borcu kabul ederek teminatın çekilmesine muvafakat ettiğini, ödeme emrinin borçlu …’e 04.04.2012 tarihinde tebliğ edildiğini, takip yapılan senedin kambiyo senedi olmadığı gibi senet niteliği de taşımadığını, sahte senet düzenlendiğini, senette gösterilen keşide tarihinin 01.12.2012 olduğunu, tüm bu hususların borcun takibi sonuçsuz bırakmak için muvazaalı olarak yapıldığını gösterdiğini, senette bedelin malen ahz olunduğu belirtildiğine göre senet alacaklısının borçluya ne verdiğinin kanıtlanması gerektiğini, müvekkillerinin alacağın ve takibin iptalinde bir çıkarı olmadığı için, ancak 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 142. maddesine göre sıra cetveline itiraz davası açma haklarının bulunduğunu, bu nedenle K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2334 takip sayılı dosyasının, müvekkillerinin alacaklı oldukları K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 takip sayılı dosya önünde olan maaş haciz ve sırasına itiraz ettiklerini ve iptalini talep ettiklerini ileri sürerek K.maraş 2. İcra Dairesi dosyasının vekil edenlerinin alacaklı olduğu K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 takip sayılı dosyası önündeki haciz sırasının iptaline ve tedbiren ödenmesi durdurulan paraların müvekkillerinin alacaklı olduğu takip dosyasına gönderilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Davalı Cevabı:

5. Davalı vekili 16.07.2012 havale tarihli cevap dilekçesinde; ihtiyati haciz kararına dayalı olarak dava dışı borçlu hakkında takip yaptıklarını, senedin sahteliğinin borçlu tarafından ileri sürülebileceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini istemiştir.

Mahkeme Kararı:

6. K.maraş 2. Asliye HukukMahkemesinin 26.12.2012 tarihli ve 2012/155 E., 2012/590 K. sayılı kararı ile; davalı …’ın dava dışı … hakkında alacaklı sıfatıyla işlem yaptığı senedin tanzim tarihinin 01.12.2012 tarihi olduğu, senet alacaklısı olarak gözüken davalı …’ın bu senede bağlı olarak borçlu …’a yönelik olarak K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2234 E. sayılı dosyasında 19.03.2012 tarihinde örnek no:10 ile icra takibi başlattığı, eş söyleyişle senet tanzim edilmeden icra takibinin yapıldığı, ayrıca gerek ihtiyati haciz gerekse icra takip tarihi itibariyle (21.03.2012) senet borçlusu …’ın aynı gün icra dairesine gelerek teminatın iadesine muvafakat ettiği, bu hususlar senet alacaklısı davalı tarafa hatırlatılmasına rağmen olumlu ya da olumsuz bir cevap alınamadığı, mevcut duruma göre K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2234 E. sayılı takip dosyasında işleme konulan senedin davacının …’dan K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 E. sayılı dosyadaki alacak takibini sonuçsuz bırakmak gayesiyle yapılan danışıklı takip olduğu, takip tarihine göre de davacının takibinin önce olduğu gerekçesiyle; davanın değişik kabulü ile K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 E. sayılı takip dosyasının haciz infaz sırasının K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2234 E. takip sayılı dosyadan önce olduğuna ve K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2234 takip sayılı dosyaya sağlanan paraların K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 takip sayılı dosyaya aktarılmasına karar verilmiştir.

Özel Daire Bozma Kararı:

7. K.maraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı vekili temyiz isteminde bulunmuştur.

8. Yargıtay 17. Hukuk Dairesince 18.11.2014 tarihli ve 2013/12520 E., 2014/16153 K. sayılı kararı ile; “…Bir davada taraflarca ileri sürülen maddi olguların hukuki değerlendirilmesini yapmak, uygulanacak yasa maddelerini bulmak ve uygulamak hâkimin doğrudan görevidir.

Dava dilekçesindeki ileri sürüşe ve yargılama sırasındaki sözlü ve yazılı açıklamalara göre dava niteliği itibarıyla TBK 19. maddesinde tanımını bulan muvazaa hukuksal nedenine dayalı iptal davasıdır. Yüzeysel bakıldığında iptal davaları ile muvazaa davaları arasında bir benzerlik görülmekte ise de bu benzerlik her iki davanın güttüğü amaçtan öte gitmemektedir.

İİK 277. maddesinde sözü edilen iptal davaları borçlu tarafından geçerli olarak yapılmış bazı tasarrufların hükümsüz kılınması için açılır. Oysa muvazaa davası borçlunun yaptığı tasarrufi işlemlerin gerçekte hiç yapılmamış olduğunu tespit ettirmeyi amaçlar. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören 3. kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. 3. kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Muvazaaya dayalı davalarda davacının icra takibine geçmesi ve aciz belgesi almasına gerek yoktur. Çünkü yukarıda açıklandığı gibi İİK 277 ve izleyen maddelerinde iptal davasına konu tasarruflar özünde geçerli olmasına rağmen kanunun icra hukuku yönünden iptaline imkân verdiği tasarruflardır. Muvazaaya dayalı iptal davasında ise davacı muvazaalı işlemle kendisinin zararlandırıldığını ileri sürmektedir. İİK 277 ve izleyen maddelerinde düzenlenen iptal davası açma hakkı davacının genel hükümlere, muvazaaya dayanarak dava açmasına engel değildir. Davacının iddiasını kanıtlaması halinde iddianın dava konusu şeyin aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK 283/1 maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının dava konusu şeyi haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekecektir.

Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş ise de taraf teşkili sağlanmadan kurulan hüküm isabetli görülmemiştir. Mahkemece yapılması gereken iş davacıların alacaklı olduğu dava dışı borçlu …’a dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması, bildireceği delillerin toplanması ve sonucuna göre yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda dava konusu 1.12.2012 tanzim 11.3.2012 vadeli 25.000 TL meblağlı senet ile bu senede dayalı olarak yapılan 2012/2234 sayılı takip dosyasının muvazaalı olup olmadığının belirlenmesi, muvazaalı olduğu belirlendiği takdirde İİK 283/1 madde kıyasen uygulanarak davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu muvazaalı senet ve bu senede dayalı takibin iptali ile muvazaalı senede dayalı takip dosyasından yapılan tahsilatın davacılara ödenmesi; aksi takdirde yani muvazaanın ispatlanamaması halinde davanın reddine karar vermekten ibarettir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.

Direnme Kararı:

9. K.maraş 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 08.10.2015 tarihli ve 2015/233 E., 2015/642 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçelere ilave olarak eldeki davanın takibin iptali davası olmayıp sıra cetvelinin iptali (düzeltilmesi) davası olduğu, bu nedenle, dava dışı …’a davada taraf sıfatı olmayacağından davada taraf olarak yer almasının sağlanması ya da keyfiyetin ihbarı cihetine gidilmediği, dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporuna göre haciz sıra cetvelinin uygun görülmediği, rapor doğrultusunda K.maraş 3. İcra Dairesine ait 2011/2884 takip sayılı dosyadaki haciz sırasının K.maraş 2. İcra Dairesine ait 2012/2234 takip sayılı dosyadan önce olduğunun karara bağlanmasının gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Direnme Kararının Temyizi:

10. Direnme kararı süresi içinde davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.

II. UYUŞMAZLIK

11. Direnme yolu ile Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; davanın niteliği itibari ile 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesinde yer alan muvazaa hukuksal nedenine göre açılan iptal davası mı yoksa sıra cetvelinin iptali (düzeltilmesi) davası mı olduğu, burada varılacak sonuca göre borçlu …’a dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliği ile taraf teşkilinin sağlanarak, bildireceği delillerin toplanması ve sonucuna göre bir karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

III. GEREKÇE

12. Dava, mahkemece sıra cetvelinin iptali (düzeltilmesi), Özel Dairece 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 19. maddesinde tanımlanan muvazaa hukuksal nedenine dayalı olarak açılan tasarrufun iptali istemi olarak nitelendirilmiştir.

13. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 33. maddesinde yer alan “Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” ilkesi uyarınca maddi olayları açıklamak taraflara, ileri sürülen olayları hukuken nitelemek ve uygulanacak kanun hükümlerini tespit etmek ve uygulamak hâkime ait bir görevdir. Hukuksal nitelendirmenin yapılabilmesi için bir yandan dava dilekçesinde öne sürülen maddi olgular tespit edilmeli, bir yandan da davacının talebi ve davayı açmaktaki amacı doğru bir şekilde değerlendirilmelidir. Bu noktada 6100 sayılı HMK’nın 26. maddesinde düzenlenen taleple bağlılık kuralına da kısaca değinmek gerekmektedir. Maddeye göre, hâkim tarafların talepleri ile bağlıdır. Kanunlarda gösterilen sınırlı sayıdaki istisnalar bir kenara bırakılacak olursa talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremez. Fakat hâkimin duruma göre talep sonucundan daha azına karar vermesinin önünde engel yoktur. Taleple bağlılık ilkesi özü itibariyle hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olduğunu ifade eder. İlkenin taşıdığı ilk anlam; tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukuki sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam ise tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Taleple bağlı olma, yargılama sonucunda davacının talep ettiği haktan daha azına sahip olduğunun belirlenmesi durumunda uygulanmaz (HMK m. 26). Talepten azına karar verme “çoğun içinde az da vardır” esasına dayanmaktadır. Bu kural ise davacının talep sonucu ile aynı nitelikte olan daha azına karar vermeyi ifade etmektedir. Nitekim dava açıldığında davacının talebi maddi hukukta karşılığa sahip olduğu oranda mahkemeden hukuki koruma sağlanmasıdır (Hukuk Genel Kurulunun 30.05.2018 tarihli ve 2017/23-2539 E., 2018/1149 K. sayılı kararı).

14. Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlığın çözümü ve öne sürülen maddi olguların doğru bir şekilde nitelendirilmesi amacıyla her iki dava hakkında kısaca açıklama yapmakta fayda bulunmaktadır.

15. 818 sayılı BK’nın 18. (6098 sayılı TBK 19.) maddesinde; “Bir akdin şekil ve şartlarını tayininde, iki tarafın gerek sehven gerek akitteki hakiki maksatlarını gizlemek için kullandıkları tabirlere ve isimlere bakılmıyarak, onların hakiki ve müşterek maksatlarını aramak lazımdır. Tahriri borç ikrarına istinat ile alacaklı sıfatını iktisabeden başkasına karşı, borçlu tarafından muvazaa iddiası dermeyan olunamaz.” hükmü ile genel muvazaa düzenlenmiştir. Bilindiği üzere “tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacı ile gerçek durumu onlardan gizleyerek kendi gerçek iradelerine uymayan ve kendi aralarında geçerli olmayan bir hususta anlaşmalarına” muvazaa ve bu şekilde yapılan işlemlere de muvazaalı işlemler denilir. Bir başka söyleyişle muvazaa; “açıklanan beyanlarının gerçek maksatlarına uymadıklarını bildikleri hâlde, tarafların kastettikleri durumdan başka bir ilişkide kendilerini anlaşmış gibi göstermeleri hâli (7.10.1953 tarihli ve 8/7 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı), tarafların üçüncü kişileri aldatmak amacıyla kendi gerçek iradelerine uymayan haksız eylem niteliğinde anlaşmalarıdır.” Muvazaalı bir hukuki işlemden bahsedebilmek için; tarafların iradeleri ile beyanları arasında isteyerek yaratılmış bir uygunsuzluk, üçüncü kişileri aldatmak (muvazaa) niyeti, taraflar arasında gizli işlemi yaratan muvazaa sözleşmesi bulunmalıdır.

16. Muvazaa, mutlak muvazaa, nispi muvazaa gibi çeşitli türlere ayrılır. Tarafların gerçekte bir işlem yapmayı düşünmemelerine rağmen, sırf üçüncü kişilere karşı onları aldatmak amacıyla, işlem yapmış gibi gözükmek için, görünürde bir işlem yapmalarına “mutlak muvazaa” denir. Nispi muvazaada ise; taraflar aralarında yaptıkları bir sözleşmeyi kendi iç iradelerine uymayan ve dışarıya karşı yaptıkları başka bir işlemle gizlerler. Eş söyleyişle, nispi muvazaada taraflar görünürdeki işlem arkasında gerçek iradelerine uygun olmayan gizli bir işlem yaparlar. TBK’nın 19. maddesi ile sadece nispi muvazaa düzenlenmiş olup, bu maddede mutlak muvazaa hükme bağlanmamıştır ( E., F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Ankara 2018, s. 370).

17. Kural olarak muvazaa nedeniyle hakları ihlal olunan ve zarar gören üçüncü kişiler tek taraflı veya çok taraflı hukuki işlemlerin geçersizliğini ileri sürebilirler. Üçüncü kişinin danışıklı işlem ile hakkının zarar gördüğünün benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan bir alacağının var olması ve bu alacağın ödenmesinin önlemek amacıyla danışıklı bir işlem yapılması gerekir. Muvazaalı işlemler ile kendisinin zararlandırıldığını ileri süren davacının bu davadaki amacı alacağını tahsil edebilmek için muvazaa nedeniyle temelde geçersiz olan işlemin hükümsüzlüğünü sağlamaktır. Çünkü muvazaa onlara karşı işlenmiş haksız eylem niteliğindedir. Muvazaalı işlemin hiçbir hüküm doğurmayacağı, muvazaa sebebinin ortadan kalkması veya bir zaman geçmesiyle görünüşteki işlemin geçerli hâle gelmeyeceği kuşkusuz bulunduğundan muvazaa iddialarında zamanaşımı söz konusu olmaz. Davacının iddiasını kanıtlaması hâlinde iddianın dava konusu şeyin aynına ilişkin olmadığı, alacağın tahsiline yönelik bulunduğu da gözetilerek İİK’nın 283/1. maddesi kıyasen uygulanarak iptal ve tescile gerek olmaksızın davacının dava konusu şeyi haciz ve satışını isteyebilmesi yönünden hüküm kurulması gerekmektedir.

18. İİK’nın 83/2. maddesine göre; maaş veya ücret üzerinde haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Maaş veya ücret üzerinde birden fazla haciz var ise bunlar icra müdürlüğünce sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez.

19. Sıra cetveli İİK’nın 140 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Bahsi geçen maddeler incelenecek olursa;

“Sıra cetveli” başlıklı 140. maddede; “Satış tutarı bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemiye yetmezse icra dairesi alacaklıların bir sıra cetvelini yapar.

Alacaklılar 206 ncı madde mucibince iflas halinde hangi sıraya girmeleri lazım geliyorsa o sıraya kabul olunurlar.

Bununla beraber ilk üç sıraya kayıt için muteber olan tarih haciz talebi tarihidir.” “Cetvel suretlerinin tebliği” başlıklı 141. maddede; “Sıra cetvelinin birer sureti icra dairesi tarafından alakadarlara tebliğ edilir.”

“Cetvele itiraz” başlıklı 142. madde de ise; “Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir.

Dava basit yargılama usulüyle görülür.

İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayetyoliyle icra mahkemesine arzolunur.” hükümlerine yer verildiği görülecektir.

20. Sıra cetveline karşı koymak isteyen alacaklı (bu konudaki takip hukuku kurallarının yanlış uygulandığını iddia etmeyip) sıra cetveline alınmış olan bir alacaklının alacağına veya onun sırasına (veya hem alacağına hem de onun sırasına ) itiraz etmek istiyorsa, o zaman sıra cetveline karşı, mahkemede itiraz yoluna başvurması, yani o alacaklıya karşı genel mahkemede dava açmalıdır (Kuru, B: İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, Ankara, 2013, s. 730 vd.). Sıra cetveline itiraz davasında takip borçlusunun davalı sıfatı yoktur. İtiraz, alacağın esas ve miktarına yönelik ise dava yoluyla genel mahkemede ileri sürülmelidir. Muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davalarında davacı tarafça, kural olarak, borçlu ile davalı alacaklının anlaşmalı (muvazaalı) biçimde borç ilişkisi oluşturarak, diğer alacaklılardan mal kaçırma amacı ile hareket ettikleri ileri sürülmektedir. Muvazaa iddiasına dayalı sıra cetveline itiraz davalarında ispat yükü, kural olarak, davalı alacaklıdadır. İstisnai durumlarda ispat yükü yer değiştirir.

21. Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; dava takip alacaklısına karşı açılmış olup, dava dilekçesinde açıkça “müvekkillerinin alacağın ve takibin iptalinde bir çıkarı olmadığı için, ancak İİK’nın 142. maddesine göre sıra cetveline itiraz davası açma haklarının bulunduğu” belirtilmiştir. 08.10.2015 tarihli celsede, davacı vekilince sıra cetvelinin iptali davası açtıkları hususu vurgulanmıştır. Maaş haczine ilişkin işlemler sıra cetveli hükmünde olup, dava dilekçesinde ileri sürülen maddi olgulara göre açılan dava İİK hükümleri kapsamında muvazaa nedenine dayalı sıra cetveline itiraz davasıdır. Bu nedenle yerel mahkemece davanın niteliğine ve takip borçlusunun davada yer almasına gerek olmadığına dair belirlemesi yerindedir.

22. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında, somut olayda satış sonucu dosyaya bir para girişi olduğundan bahsedilemeyeceği, İİK’nın 83/2. maddesi uyarınca maaş üzerinde birden fazla haciz varsa bunların sıraya konulacağı, sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe diğerine geçilemeyeceği, maaş hacizleri ile ilgili yapılan bu sıralamanın İİK’nın 140. maddesinde tanımlanan sıra cetveli niteliğinde olmadığından davanın da İİK’nın 142. maddesi uyarınca açılan itiraz davası olarak nitelendirilemeyeceği, dava dilekçesinde yapılan açıklamanın da bu sonucu değiştirmeyeceği, zira hâkimin kanunları resen uygulamakla ve hukuki nitelendirmeyi bizzat yapmakla yükümlü olduğu, davanın 818 sayılı BK’nın 18. (6098 sayılı TBK’nın 19.) maddesinde yer alan muvazaa nedenine dayalı iptal davası olduğundan öncelikle taraf teşkilinin sağlanarak genel hükümlere ve ispat kurallarına göre yargılama yapılarak sonucuna göre karar verilmesi amacıyla direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerle bozulması gerektiği yönünde görüş ileri sürülmüş ise de, bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.

23. Hâl böyle olunca, direnme uygun olup, işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerekmektedir.

IV. SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

Direnme uygun olup, davalı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının incelenmesi için dosyanın YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE, ancak karar düzeltme yolunun açık olması sebebiyle öncelikle mahkemece Hukuk Genel Kurulu kararının taraflara tebliği ile karar düzeltme yoluna başvurulması hâlinde dosyanın Hukuk Genel Kuruluna, başvurulmaması hâlinde ise mahkemesince doğrudan YARGITAY 17. HUKUK DAİRESİNE GÖNDERİLMESİNE,

6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun geçici 3. maddesine göre uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 440. maddesi gereğince kararın tebliğinden itibaren on beş gün içerisinde karar düzeltme yolu açık olmak üzere 24.11.2020 tarihinde oy çokluğu ile karar verildi.

KARŞI OY

Davacılar vekili; müvekkillerinin ilama dayalı alacağından dolayı borçlular … ile…a yönelik olarak icra takibi başlattıklarını, takibin kesinleştiğini, borçlu …’ın yapılan takibi boşa çıkartmak amacıyla muvazaalı senet düzenleyerek, kendisini davalı…’a borçlu gibi göstererek ihtiyati haciz kararı aldırdığını ve K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2334 takip sayılı dosyası ile takibe geçip maaş haciz yazısı yazdırdığını ve borçlu …’ın kendisine ödeme emri tebliğ edilmeden 21.03.2012 tarihinde İcra Dairesine gelip borcu kabul ederek teminatın çekilmesine muvafakat ettiğini, K.Maraş 3.İcra Müdürlüğünün 2011/2884 esas sayılı dosyada ki maaş haciz sırasına itiraz ederek iptalini talep etmiştir.

Mahkemece; K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2234 E. sayılı takip dosyasında işleme konulan senedin davacının …’dan 3. İcra Dairesinin 2011/2884 E. sayılı dosyadaki alacak takibini sonuçsuz bırakmak gayesiyle yapılan danışıklı takip olduğu, kaldı ki takip tarihine göre davacının takibinin önce olduğu gerekçesi ile K.maraş 2. İcra Dairesinin 2012/2234 takip sayılı dosyaya sağlanan paraların K.maraş 3. İcra Dairesinin 2011/2884 takip sayılı dosyaya aktarılmasına karar verilmiştir.

Yargıtay 17. Hukuk Dairesince; …’a dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması, bildireceği delillerin toplanması ve sonucuna göre yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda dava konusu 1.12.2012 tanzim 11.3.2012 vadeli 25.000TL meblağlı senet ile bu senede dayalı olarak yapılan 2012/2234 sayılı takip dosyasının muvazaalı olup olmadığının belirlenmesi, muvazaalı olduğu belirlendiği takdirde İİK 283/1 madde kıyasen uygulanarak davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu muvazaalı senet ve bu senede dayalı takibin iptali ile muvazaalı senede dayalı takip dosyasından yapılan tahsilatın davacılara ödenmesi; aksi takdirde yani muvazaanın ispatlanamaması hâlinde davanın reddine karar vermesi gerektiği gerekçesi ile karar bozulmuştur.

Mahkemece; davanın takip iptal davası olmayıp sıra cetvelinin iptali (düzeltilmesi) davası olduğu, bu nedenle, dava dışı …’a davada taraf sıfatı olmayacağından davada taraf olarak yer almasının sağlanması ya da keyfiyetin ihbarı cihetine gidilmediği, dosya kapsamı ve alınan bilirkişi raporuna göre haciz sıra cetveli uygun görülmediği, rapor doğrultusunda K.maraş 3. İcra Müdürlüğüne ait 2011/2884 takip sayılı dosyadaki haciz sırasının K.maraş 2. İcra Müdürlüğüne ait 2012/2234 takip sayılı dosyadan önce olduğunun karara bağlanmasının gerektiği gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.

Mahkeme ile Yüksek Daire arasında ki uyuşmazlığın konusu davanın niteliği itibari ile TBK’nın 19. maddesinde yer alan muvazaa hukuksal nedenine göre açılan iptal davası mı yoksa sıra cetvelinin iptali davası mı olduğu, buradan varılacak sonuca göre borçlu …’a dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliği ile taraf teşkilinin sağlanarak, bildireceği delillerin toplanması ve sonucuna göre yukarıdaki açıklamalar doğrultusunda dava konusu 01.12.2012 tanzim 11.03.2012 vadeli 25.000,00TL meblağlı senet ile bu senede dayalı olarak yapılan 2012/2234 sayılı takip dosyasının muvazaalı olup olmadığının belirlenmesi ve muvazaalı olduğu belirlendiği takdirde İİK’nın 283/1 madde kıyasen uygulanarak davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu muvazaalı senet ve bu senede dayalı takibin iptali ile muvazaalı senede dayalı takip dosyasından yapılan tahsilatın davacılara ödenmesine, muvazaanın ispatlanamaması hâlinde ise davanın reddine karar verilmesinin gerekip gerekmediği noktasında toplanmaktadır.

Sıra cetveli İİK 140 ve devamı maddelerinde düzenlenmiştir. İİK 140. maddesinde; “Satış tutarı bütün alacaklıların alacağını tamamen ödemiye yetmezse icra dairesi alacaklıların bir sıra cetvelini yapar.” düzenlemesi ve 141. maddesinde; “Sıra cetvelinin birer sureti icra dairesi tarafından alakadarlara tebliğ edilir.” düzenlemesi ve 142. maddesinde ki “Cetvel suretinin tebliğinden yedi gün içinde her alacaklı takibin icra edildiği mahal mahkemesinde alakadarlar aleyhine dava etmek suretiyle cetvel mündericatına itiraz edebilir. Dava basit yargılama usulüyle görülür. İtiraz alacağın esas ve miktarına taallük etmeyip yalnız sıraya dairse şikayet yoliyle icra mahkemesine arzolunur.” düzenlemeleri birlikte değerlendirildiğinde İİK 142. maddeye dayalı sıra cetveline itiraz davasından bahsedebilmek için öncelikle borçlunun haczedilen mallarından satış nedeniyle dosya içerisine bir para girişi olmalıdır. Satış sonucu dosyaya giren bu para alacaklıların alacağının tamamını ödemeye yetmemesi durumunda icra memuru tarafından bu paranın alacaklılara dağıtılması için bir sıra cetveli düzenlemesi gerekir. Düzenlenen bu sıra cetveli alacaklılara tebliğ edilmesi sonucu alacaklılar sıra cetvelindeki kendisinden önce gelen sıradaki alacaklının alacağının esasına ilişkin itirazı varsa genel mahkemelerde sıra cetveline itiraz davası açacaktır.

Somut dosyada satış sonucu dosyaya bir para girişinden bahsetmek mümkün olmadığı gibi, icra memuru tarafından bir sıra cetveli de düzenlenmiş ve taraflara tebliğ edilmiş değildir. Dosyada hacze konu borçlunun maaş haczine ilişkindir. Maaş haczi İİK 83. maddesinde “Maaşlar, tahsisat ve her nevi ücretler, intifa hakları ve hasılatı, ilama müstenit olmayan nafakalar, tekaüt maaşları, sigortalar veya tekaüt sandıkları tarafından tahsis edilen iratlar, borçlu ve ailesinin geçinmeleri için icra memurunca lüzumlu olarak takdir edilen miktar tenzil edildikten sonra haczolunabilir. Ancak haczolunacak miktar bunların dörtte birinden az olamaz. Birden fazla haciz var ise sıraya konur. Sırada önde olan haczin kesintisi bitmedikçe sonraki haciz için kesintiye geçilemez” şeklinde düzenlenmiştir. Bu düzenlemeye göre borçlunun maaşının ancak dörtte biri haczedilebilecektir. Maaşın haczedilen dörtte biri haciz koydurma sırasına göre ilk önce ilk haczi koyduran alacaklının alacağının tamamı ödendikten sonra ikinci sıradaki alacaklının alacağı için maaşın dörtte biri haczedilerek ödenecektir. Maaş haczinde İİK 140 ve devamı maddelerinde belirtildiği gibi dosya içerisine satış sonucu giren paranın alacaklılar arasında paylaşılmasına ilişkin usul kabul edilmemiştir. Bir başka anlatımla maaş haczinde alacaklıların iştirakı kabul edilmemiştir. Ancak ilk sıradaki alacaklının alacağının tamamı ödendikten sonra diğerine geçilmesi kabul edildiğinden burada İİK 140. maddesi anlamında icra memurunca bir sıra cetveli yapılma imkânı bulunmamaktadır. Böyle bir sıra cetvelinden bahsedilemeyeceğine göre maaş haczine ilişkin olarak sıra cetveline itiraz davası açılması da mümkün değildir.

Maaş haczinde ki kendisinden önce gelen haczin temelini oluşturan alacağın esasına ilişkin itiraz ancak haciz sırasına itiraz edilen takibin iptali ile mümkündür. Davacı her ne kadar dava dilekçesinde “Bizim, alacağın ve takibin iptalinde bir çıkarımız olmadığı için, Ancak İİK 142 maddesine göre sıra_cetveline itiraz davası açma hakkımız vardır Bu nedenle K.maraş 2. İcra “Müdürlüğünün 2012/2334 takıp sayılı dosyasının bizim alacaklı olduğumuz K.Maraş 3.İcra Müdürlüğünün 2011/2884 esas sayılı dosyamız önünde olan maaş haciz sırasına itiraz ediyor ve iptalini istiyoruz.” ifadesi ile İİK 142. maddesine göre dava açtığını beyan etmiş olsa da hâkim, tarafların ileri sürdükleri maddi vakıalar ve bunlara bağlı netice-i taleplerle bağlı ve fakat hukuki nitelendirme ile bağlı olmayıp, HMK 33. maddesi gereği hakim kanunları re’sen uygular. Bu ilke çerçevesinde davacının “dosyamız önünde olan maaş haciz sırasına itiraz ediyor ve iptalini istiyoruz” ifadesinin hukuki nitelendirilmesi yapıldığında davacı maaş haczinde kendisinden önce gelen hacze ilişkin alacağın temelini oluşturan senedin dava dışı borçlu H. Çam ile davalının danışıklı (muvazaalı) olarak düzenlendiği iddiasına dayalı olarak bu takibin iptalini ve bu dosyada tahsil edilen paranın kendi dosyasına aktarılmasını istemektedir. Davalının icra dosyasında ki borçlunun maaşından haczedilen paranın davacının icra dosyasına aktarılabilmesi için zorunlu olarak davalının borçludan alacağına esas senedin muvazaalı olarak düzenlendiğinin ispat edilmesine bağlıdır. Bu ise tamamen muvazaaya dayalı senedin düzenlenmesinden ibaret tasarrufun iptali ile mümkündür. Senedin muvazaalı düzenlenmesine ilişkin tasarrufun iptali davasında ise borçlu davalı üçüncü kişi ile birlikte zorunlu dava arkadaşı durumundadır. Bu nedenle mahkemece verilen direnme kararı, Yargıtay 17. Hukuk Dairesinin kararında belirtildiği gibi …’a dava dilekçesinin ve duruşma gününün tebliği ile taraf teşkilinin sağlanması, bildireceği delillerin toplanması ve sonucuna göre dava konusu 1.12.2012 tanzim 11.3.2012 vadeli 25.000TL meblağlı senet ile bu senede dayalı olarak yapılan 2012/2234 sayılı takip dosyasının muvazaalı olup olmadığının belirlenmesi, muvazaalı olduğu belirlendiği takdirde İİK 283/1 madde kıyasen uygulanarak davacının alacak ve ferileriyle sınırlı olarak dava konusu muvazaalı senet ve bu senede dayalı takibin iptali ile muvazaalı senede dayalı takip dosyasından yapılan tahsilatın davacılara ödenmesi; aksi takdirde yani muvazaanın ispatlanamaması hâlinde davanın reddine karar vermelisi şeklinde bozulmalıdır.

Yukarıda açıklanan nedenlerle direnme kararının yüksek dairenin belirttiği gerekçeler ile bozulması gerekirken onanması yönünde ki çoğunluk görüşüne katılmıyoruz.

HGK. 24.11.2020 T. E: 2018/172, K: 934

Related Articles

Back to top button