Taraflar arasındaki kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı tazminata ilişkin ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda İlk Derece Mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiştir.
Kararın davalı idare vekili tarafından istinaf edilmesi üzerine, Bölge Adliye Mahkemesince, davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 5. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, İlk Derece Mahkemesi tarafından Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
Direnme kararı davalı idare vekili tarafından temyiz edilmekle; kesinlik, süre, temyiz şartı ve diğer usul eksiklikleri yönünden yapılan ön inceleme sonucunda, temyiz dilekçesinin kabulüne karar verildikten sonra Tetkik Hâkimi tarafından hazırlanan gündem ve dosyadaki belgeler incelenip gereği düşünüldü:
I. DAVA
Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkiline ait … ili … ilçesi Aşağı … Mahallesinde bulunan 17 ada 7 No.lu parselin büyük bir kısmında N. Akaryakıt Boru Hattı geçirildiği ve yapı yaklaşma sınırı konulmak sureti ile davalı idare tarafından kamulaştırma yapılmaksızın el atıldığını, el atma nedeniyle fazlaya ilişkin haklar saklı tutularak 6.000,00 TL bedelin tahsili için … 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/149 Esas 2014/214 Karar sayılı davanın açıldığını, taşınmazın el atılan kısmının değerinin dava tarihi itibariyle 81.921,30 TL olarak tespit edildiğini, talebin 6.000,00 TL olması nedeniyle bu kısmın hüküm altına alındığını ve taşınmazın 180,50 m2’lik kısmı üzerine Hazine adına irtifak hakkı tesisine karar verildiğini ileri sürerek bedelde m2 birim fiyatı üzerinden müvekkili lehine bir değişiklik olması hâlinde, gerekiyorsa yeniden bilirkişi incelemesi yaptırılarak tespit edilecek kamulaştırmasız el atma bedelinden şimdilik 75.921,30 TL’nin davalıdan tahsilini talep etmiş, 01.07.2016 harç tarihli ıslah dilekçesi ile talebini bilirkişi raporu doğrultusunda 130.110,30 TL arttırarak 206.031,60 TL olarak ıslah etmiştir.
II. CEVAP
Davalı idare vekili cevap dilekçesinde; dava konusu taşınmazda N. Akaryakıt Boru Hattının geçmesi nedeniyle müvekkili idare tarafından herhangi bir kamulaştırma işleminin yapılmadığını, davacıya ait parseldeki kayıpların imar planından kaynaklandığını belirterek haksız açılan davanın hak düşürücü süre, zamanaşımı ve esastan reddini savunmuştur.
III. İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
İlk Derece Mahkemesinin 06.10.2016 tarihli ve 2015/45 Esas, 2016/287 Karar sayılı kararı ile; … 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/149 Esas 2014/214 Karar sayılı kesinleşmiş kararından sonra davacı tarafın ya önceki kararda hükmedilen kısımdan bakiye kalan miktarı ilk dava tarihinden itibaren faizi ile birlikte isteyebileceği yahut yeni dava açmak suretiyle hükmedilen kısmın mahsubundan sonra kalan kısmı talep edebileceği, davacı tarafın ikinci seçeneği kullandığı, mahkemece yapılan keşif sonunda alınan raporda davacının sahibi olduğu taşınmazın dava tarihi itibariyle m2 birim fiyatının 2.200,00 TL olduğunun tespit edildiği gerekçesiyle davanın kabulü ile, 17 ada 7 parsel sayılı taşınmaz için 206.031,60 TL kamulaştırmasız el atma bedelinin davalı taraftan alınarak davacı tarafa ödenmesine karar verilmiştir.
IV. İSTİNAF
A. İstinaf Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur.
B. Gerekçe ve Sonuç
Bölge Adliye Mahkemesinin 01.03.2017 tarihli ve 2017/71 Esas, 2017/222 Karar sayılı kararı ile; davalı idare vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b/1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
V. BOZMA VE BOZMADAN SONRAKİ YARGILAMA SÜRECİ
A. Bozma Kararı
1. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
2. Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 29.04.2019 tarihli ve 2017/27375 Esas, 2019/7926 Karar sayılı kararı ile;
“…Dava, kamulaştırmasız el atılan taşınmaz bedelinin tahsili istemine ilişkin ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkindir.
İlk derece mahkemesince davanın kabulüne ilişkin olarak verilen karara karşı, davalı idare vekilince yapılan istinaf başvurusunun, … Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesince HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca esastan reddine karar verilmiş olup; hüküm, davalı idare vekilince temyiz edilmiştir.
Aşağıda açıklanan gerekçelerle … Bölge Adliye Mahkemesi 5. Hukuk Dairesinin istinaf başvurusunun esastan ret kararı kaldırıldıktan sonra … 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2015/45E-2016/287K. sayılı kararının incelenmesinde,
Dairemizin yerleşik uygulamalarına göre, dava ek dava niteliğinde olup, … 28. Asliye Hukuk Mahkemesinin 06.05.2014 gün ve 2014/149 Esas, 2014/214 Karar sayılı kesinleşmiş ilamındaki bedele hükmedilip ilk dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine karar verilmesi gerekirken, yazılı şekilde ikinci dava tarihi itibariyle yeniden değerlendirme yapılıp ikinci dava tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi,
Doğru görülmemiştir…”
gerekçesiyle karar bozulmuştur.
B. İlk Derece Mahkemesince Verilen Direnme Kararı
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda tarih ve sayısı belirtilen kararı ile; önceki karar gerekçesi yanında, ilk davanın 15.11.2007 tarihinde açıldığı, dava neticesinde verilen kararların birkaç kez bozularak dosyanın iadesi üzerine en son 06.05.2014 tarihinde verilen kararın 08.09.2015 tarihinde kesinleştiği, usuli sebeplerle ıslah yolu ile artırılamayan kısım için davacı tarafından eldeki davayı zaman geçirilmeksizin 06.02.2015 tarihinde açıldığı, davanın uzamasında davacının kusurunun bulunmadığı, ilk davada tespit edilen ve taleple bağlı kalınması sebebi ile hükmedilmeyen 75.921,30 TL’nin ilk dava tarihinden itibaren davanın açıldığı tarihe kadar olan yasal faizinin 54.663,34 TL olduğu, tazminat miktarı ile toplandığında ise 130.584,64 TL olacağı, bu miktar ile eldeki davada bilirkişi raporu ile tespit edilen miktar arasında fahiş fark olduğu gerekçesiyle direnme kararı verilmiştir.
VI. TEMYİZ
A. Temyiz Yoluna Başvuranlar
İlk Derece Mahkemesinin yukarıda belirtilen direnme kararına karşı süresi içinde davalı idare vekili temyiz isteminde bulunmuştur.
B. Temyiz Sebepleri
Davalı idare vekili, mahkemece kamulaştırmasız el atmadan bahisle tazminata karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, parseldeki kayıpların imar planından kaynaklandığını, hükme esas alınan bilirkişi raporunun usul ve yasaya aykırı olduğunu, ilk davada kesinleşen metrekare bedelinin çok üzerinde bedel tespit edildiğini, taşınmaza el atma tarihindeki nitelikleri nazara alınarak değerlendirme yapılmasının gerekeceğini, arsa olarak değerlendirilmesinin mümkün olmadığını, emsal araştırmasının eksik yapıldığını ileri sürerek kararın bozulmasını talep etmiştir.
C. Uyuşmazlık
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat istemiyle açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkin eldeki davada, kesinleşmiş ilk davadaki bakiye bedele hükmedilerek ilk dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine mi yoksa ikinci dava tarihi itibariyle yeniden değerlendirme yapılarak belirlenecek bedele mi hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
D. Gerekçe
1. İlgili Hukuk
Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 109 uncu maddesi:
“(1) Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmı da dava yoluyla ileri sürülebilir.
(2) (Mülga Fıkra RGT: 11.04.2015 RG No: 29323 Kanun No: 6644/4)
(3) Dava açılırken, talep konusunun kalan kısmından açıkça feragat edilmiş olması hali dışında, kısmi dava açılması, talep konusunun geri kalan kısmından feragat edildiği anlamına gelmez.
“
2. Değerlendirme
1. Uyuşmazlığın çözümünde öncelikle kısmî dava-ek dava kavramları ile kısmî davanın ek davaya etkisinin açıklanmasında yarar bulunmaktadır.
2. Talep konusunun niteliği itibarıyla bölünebilir olduğu durumlarda, sadece bir kısmının dava yoluyla ileri sürülmesi durumunda kısmî dava söz konusudur. Kısmî davada saklı tutulan alacak bölümü için gerek kısmî dava karara bağlanmadan önce, gerekse daha sonra ayrı bir dava açılması usulen olanaklıdır. Uygulamada bu ayrı davaya ek dava denilmektedir.
3. Her dava, kural olarak iki kısımdan; tespit ve eda kısımlarından oluşur. Davanın kısmî nitelikte olması hâlinde önceden açılan davada kesinleşen ilâmın tespit kısmı, kalan kısım hakkında açılan ikinci davanın tespit kısmı için kesin hüküm oluşturur ve kuşkusuz bağlayıcıdır.
4. Öğreti ve yargısal uygulamada; kısmî dava sonunda davalının borcu ödemeye mahkûm edilmesi veya kısmî davanın tamamen veya kısmen reddine karar verilmiş olması hâlinde taraflar arasındaki borç ilişkisinin varlığı ya da yokluğu da tespit edilmiş olur ki bu tespit zorunlu olarak borç ilişkisinin tümünü kapsar. Bu nedenle kısmî dava sonunda verilen ve kesinleşen kararın tespite ilişkin bölümü sonradan açılan ek dava için kesin hüküm oluşturur.
5. Kısacası ikinci davaya bakan mahkeme, kısmî davanın davalının sorumluluğuna ilişkin bu tespit bölümüyle bağlıdır. Burada davalının haksızlığı olgusu artık tartışılamaz hâle gelmiştir. Zira, kesin hüküm bulunan bir konuda mahkemenin bu yönün doğruluğunu yeniden araştırma ve inceleme konusu yapmasına hukuken olanak bulunmamaktadır. Bu yön kamu düzenine ilişkin olup, kendiliğinden göz önünde tutulmalıdır.
6. Somut olayda davacı Bayram Doğan tarafından davalı idare aleyhine açılan kamulaştırmasız el atma nedenine dayalı ilk davada yapılan yargılama sonunda, Kapatılan … 2. Asliye Hukuk Mahkemesince; davacı tarafın fazlaya ilişkin kısmın reddi ile 4.096,07 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, davaya konu taşınmazda 180,50 m2’lik kısım üzerine irtifak hakkı tesisine karar verilmiş, kararın taraf vekillerince temyizi üzeri hüküm onanmış, karar düzeltme istemi üzerine, değer düşüklüğü oranı ve hükmün hatalı kurulması yönlerinden kararın bozulmasına karar verilmiştir. Bozma kararına uyularak yapılan yargılamada bilirkişi tarafından irtifak bedeli 81.921,30 TL belirlenmiş ve davacı vekili 30.05.2012 tarihli ıslah dilekçesi ile, bilirkişi raporuna bir diyeceğinin olmadığını, davanın fazlaya ilişkin hakları saklı tutulmak suretiyle 6.000,00 TL üzerinden açıldığını, taşınmazdaki irtifak bedelinin bilirkişi raporu ile 81.921,30 TL takdir edildiğini belirterek davayı ıslah etmiş, mahkemece ıslah dilekçesi doğrultusunda davanın 81.921,30 TL üzerinden kabulüne karar verilmiştir. Kararın davalı idare vekili tarafından temyizi üzerine Özel Dairece, bozma kararından sonra ıslahın mümkün olmadığı, fazlaya dair hakların ek dava açmak suretiyle talep edilebileceği, dava dilekçesindeki miktar üzerinden hüküm kurulmasının gerektiği gerekçesiyle hükmün bozulması üzerine, mahkemece bozma kararına uyulmak suretiyle davanın kabulü ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak kaydı ile 6.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faiziyle davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, karar Özel Dairenin 22.06.2015 tarihli kararı ile onanmış ve mahkemece hükmün 08.09.2015 tarihinde kesinleştiğine yönelik şerh düşülmüştür.
7. Davacı vekili tarafından 06.02.2015 tarihinde fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak üzere ilk davada saklı tutulan miktar üzerinden şimdilik 75.921,30 TL’nin tahsili istemi ile eldeki dava açılmıştır.
8. Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde, davacı tarafından davalı idare aleyhine açılmış bulunan ve yukarıda ayrıntıları ile safahatı açıklanan kısmî davanın fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 6.000,00 TL yönünden kabulüne karar verildiği, dolayısıyla kesinleşen kısmî davanın içeriği ile eldeki ek davanın dosya kapsamı dikkate alındığında, kısmî davada belirlenen kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat bedeli, gerek davacı gerek davalı yönünden kesinleşerek bağlayıcı hâl almıştır.
9. Hâl böyle olunca tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere ve özellikle kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat bedelinin ilk davada tespit edildiği ve kesinleştiği, eldeki ek davada, kesinleşmiş karardaki bakiye bedele hükmedilerek ilk dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesinin gerekeceği cihetle Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
10. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında eldeki dava yönünden davacı vekilinin faiz talebi bulunmamasına rağmen talep aşımına yol açacak şekilde karar verilemeyeceği, mahkemece faize hükmedilmeksizin ilk davadaki bakiye bedelin tahsiline karar verilmesinin yerinde olacağı, bu nedenle hükmün değişik gerekçe ile bozulması görüşü ile ilk derece mahkemesi tarafından verilen kararın usul ve yasaya uygun olduğu, hükmün onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğu tarafından benimsenmemiştir.
11. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
12. Öte yandan Özel Daire bozma kararında; mahkemenin ikinci dava tarihinden itibaren yasal faize karar verdiği belirtilmiş ise de, mahkemece eldeki davada faize yönelik hüküm kurulmadığı anlaşıldığından Özel Daire bozma kararında yer alan bu ibarenin maddi hata niteliğinde olduğu kanaatine varılmıştır.
VII. KARAR
Açıklanan sebeplerle;
Davalı idare vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Kanun’un 371 inci maddesi gereğince BOZULMASINA,
Dosyanın 6100 sayılı Kanun’un 373 üncü maddesinin birinci fıkrası uyarınca ilk derece mahkemesine, kararın bir örneğinin Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
15.02.2023 tarihinde oy çokluğuyla kesin olarak karar verildi.
“K A R Ş I O Y”
1. İlk derece mahkemesi ile Özel Daire arasındaki temel uyuşmazlık; kamulaştırmasız el atma nedeniyle tazminat istemiyle açılan ilk davada saklı tutulan bölümün tahsili istemine ilişkin eldeki davada, kesinleşmiş ilk davadaki bakiye bedele hükmedilerek ilk dava tarihinden itibaren yasal faiz işletilmesine mi yoksa ikinci dava tarihi itibariyle yeniden değerlendirme yapılarak belirlenecek bedele mi hükmedilmesi gerektiği noktasında toplanmaktadır.
2. Çoğunluk görüşüne aşağıda açıklanan nedenlerle katılınmamıştır.
3. Medeni usul hukukuna egemen olan ilkeler mülga 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda (HUMK) dağınık hâlde yer almakta iken, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda (HMK) sözü edilen ilkelere Birinci Kısım İkinci Bölümde bir arada yer verilmiştir. 6100 sayılı HMK, 24 üncü maddesinden itibaren “Yargılamaya Hakim Olan İlkeleri” düzenlemiş ve bu kapsamda Tasarruf İlkesi (m. 24), Taraflarca Getirilme İlkesi (m. 25), Taleple Bağlılık İlkesi (m. 26), Hukuki Dinlenilme Hakkı (m. 27), Aleniyet İlkesi (m. 28), Dürüst Davranma ve Doğruyu Söyleme Yükümlülüğü (m. 29), Usul Ekonomisi İlkesi (m. 30), Hâkimin Davayı Aydınlatma Ödevi (m. 31) olarak bu ilkeleri sıralamıştır.
4. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 26 ncı maddesi;
“(1) Hâkim, tarafların talep sonuçlarıyla bağlıdır; ondan fazlasına veya başka bir şeye karar veremez. Duruma göre, talep sonucundan daha azına karar verebilir.
(2) Hâkimin, tarafların talebiyle bağlı olmadığına ilişkin kanun hükümleri saklıdır” hükmünü içermektedir.
5. Taleple bağlılık ilkesi, hâkimin, tarafların talepleriyle bağlı olduğunu, talepten fazlasına veya talepten başka bir şeye karar veremeyeceğini, ancak duruma göre talep sonucundan daha azına karar verebileceğini ifade eder. Belirtmek gerekir ki, hâkim bazı durumlarda çok istisnai hâllerde taleple bağlı değildir. Bu durumlar Kanunda açıkça belirtilmiştir. Taleple bağlılık ilkesinin üç önemli anlamı vardır.
6. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ilk anlam, tarafın talep etmediği husus hakkında mahkemenin karar veremeyeceğidir. Buna göre hâkim, tarafların dilekçelerinde talep edilen hususları karşılar. Hâkimin, tarafların talep etmediği bir hususta karar vermesi mümkün değildir. Tarafın neyi talep edip etmediği ve hâkimin ne hakkında karar verip veremeyeceği dava dilekçesine bakılarak tespit edilir. Bu tespitin konusunu, istenilen hukukî sonuç oluşturur. Bu itibarla hâkimin karar verme sınırı dava dilekçesi ile belirlenmiş olur.
7. Taleple bağlılık ilkesinin taşıdığı ikinci anlam; tarafın talebinden fazlasına mahkemece karar verilememesidir. Tarafın maddî hukuktan kaynaklanan bir hakkının, bazı istisnaî durumlar hariç olmak üzere sadece bir kısmını ileri sürmesine bir engel yoktur. Bu durumda mahkemece, talep edilenden fazlasına karar verilemez. Taleple bağlılık ilkesine yüklenen bu anlam aynı zamanda 24 üncü maddede ifade edilen “tasarruf ilkesi” ve 25 inci maddesinde yer alan “taraflarca getirilme ilkesi” ile de bağlantılıdır.
8. Nihayet taleple bağlılık ilkesinin üçüncü anlamı ise; çok istisnai hâller dışında hâkimin talep edilenin dışında bir şeye karar verememesidir. Talep edilenden farklı bir şeye karar verememe, verilen hükmün sonuç kısmına bakılmak suretiyle tespit edilir. Buna göre, talepte bulunan kişinin gerçek iradesi ile mahkemenin verdiği hükümdeki sonuç kısmının aynı olup olmadığı, talep edilenden farklı bir şeye karar verilip verilmediği bu şekilde anlaşılır.
9. Bu aşamada kesinleşen ilk davaya ilişkin olarak bilgi verilmesi yararlı olacaktır. … 13. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2014/149 Esas 2014/214 Karar sayılı kararında davanın kabulü ile fazlaya ilişkin haklar saklı kalmak üzere 6.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, taşınmazın bilirkişi raporunda (A) harfi ile gösterilen bölümü üzerinde Hazine lehine irtifak hakkı tesisine karar verilmiş, karar derecaattan geçmek suretiyle 08.09.2015 tarihinde kesinleşmiştir.
10. Eldeki dava ise 06.02.2015 tarihinde açılmış olup, davacı vekili fazlaya ilişkin saklı tuttuğu miktar üzerinden şimdilik 75.921,30 TL tazminat bedelinin tahsiline karar verilmesini talep etmiş, 01.07.2016 harç tarihli ıslah dilekçesi ile talebini bilirkişi raporu doğrultusunda 130.110,3 TL artırarak 206.031,60 TL olarak ıslah etmiş olup, davacı vekili dava dilekçesi ve yargılama aşamasında sunulan beyan ve dilekçelerde hiçbir şekilde faiz talebinde bulunmamıştır. Talep olmadığına göre faize hükmedilemez.
11. Bu açıklamalar çerçevesinde eldeki dava yönünden davacı vekilinin faiz talebi bulunmamasına rağmen talep aşımına da yol açacak biçimde karar verilemeyeceği, bu nedenle mahkemece faize hükmedilmeksizin ilk davadaki bakiye bedelin tahsiline karar verilmesi gerekmekte olup, hükmün değişik gerekçe ve nedenlerle bozulması gerektiği görüşünde olduğumdan, sayın çoğunluğun ilk davada belirlenen bakiye bedele hükmedilmesi ve ilk dava tarihinden itibaren faiz işletilmesi yönündeki bozma düşüncesine katılamıyorum.
HGK. 15.02.2023 T. E: 2021/5-337, K: 94