Bölge Adliye Mah. KararlarıTasarrufun İptali

Tasarrufun iptali davası- Kısmi dava- Haciz ve satış yetkisi tanınması istemi-

Tasarrufun iptali davalarının niteliği gereği, ‘kısmi dava’ olarak açılma olanağının bulunmadığı- Uyuşmazlığın; sözleşmeye dayalı olarak ve 6098 sayılı TBK’nın 19.maddesi gereğince muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali ve 2004 sayılı İİK’nun 283.maddesinin benzetme(kıyasen) yoluyla uygulanarak “haciz ve satış yetkisi tanınması” isteminden kaynaklanmakta olduğu-

Dava:Alacak ve 6098 Sayılı TBK 19.m.Gereğince Tasarrufun İptali

Dairemizin yukarıda esas numarasında kayıtlı bulunan davanın Türk Milleti adına yapılıp bitirilen istinaf incelemesi sonunda;

G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:

DAVACI İSTEMİNİN ÖZETİ:

Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkiliyle davalı arasında 18/06/2014 tarihli protokol düzenlendiğini, bu protokol gereğince müvekkilinin davalıdan 600.000,00-TL alacaklı olduğunu, davalı şirketin dava dışı arsa sahibi K1 ile A1 ilçesi 21605 ada 2 parsel ile ilgili olarak Karşıyaka 2.Noterliğinin 18/04/2014 tarihli düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve arsa payı kat karşılığı inşaat sözleşmesi imzaladığını, bu sözleşmenin bitimine 2 ay kala neredeyse inşaat %90 seviyesindeyken karşılıklı ibralaşmak suretiyle 19/08/2015 tarihinde feshedildiğini, müteahhide ait olması gereken 3 nolu bağımsız bölümün davalı K2’a, 4 nolu bağımsız bölümün K3’a, 5 nolu bağımsız bölümün K4’e, 8 nolu bağımsız bölümün K5’ya devredildiğini, sözleşmenin feshinin taşınmazların devrinin muvazaalı olduğunu, taşınmazların davalı şirketin gösterdiği kişilere devredildiğini ileri sürerek bağımsız bölümlerin tapu kayıtlarının iptaliyle davalı şirket adına tesciline ve alacaklarının tahsili için satışına karar verilmesini, taşınmazların gerçek değerlerinin tespit edilerek şimdilik fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla 5.000,00-TLnin dava tarihinden başlamak kaydıyla ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

DAVALI TASFİYE HALİNDE F1 ŞİRKETİ CEVABININ ÖZETİ:

Davalı şirket tasfiye memurunun cevap dilekçesinde özetle; harcın eksik yatırıldığını, tamamlattırılması gerektiğini belirttikten sonra şirketin 18/06/2014 tarihli protokol gereğince herhangi bir borcu bulunmadığını, protokolün 8.maddesi gereğince bozucu şarta bağlandığını, protokolün 5.maddesinde öngörülen ana konunun davacı tarafından yerine getirilmediğini, mükerrer 5.maddesinde öngörülen çeklerin iade edilmediğini, şirketin Bornova 4.Noterliğini, 25/07/2014 tarih 26779 yevmiye nolu, 22/08/2014 tarih 29372 yevmiye nolu, 02/04/2015 tarih 12143 yevmiye nolu ihtarnameleri ile protokolün hükümsüz olduğunun bildirildiğini, protokol gereği verilen sıralı bonoların iade edilmediğini, davacının borçlarının olduğunu, ödenmeyince müvekkilinin maddi sıkıntıya düştüğünü, protokol gereğince iadesi gereken 40.000,00-TLlik çekin İzmir 4.İcra Müdürlüğünün 2015/11663, 50.000,00-TLlik çekin İzmir 21.İcra Müdürlüğünün 2596 sayılı dosyasından icra takibine konulduğunu, bir kısım bonolarında aynı şekilde ciro edilmek suretiyle icra takibine konulduğunu, davacı tarafın sözünü ettiği Karşıyaka 2.Noterliğinin 18/04/2014 tarih 29750 yevmiye nolu inşaat sözleşmesinin iddianın aksine davacının kötü tutumu nedeniyle finanse edilemediği için cezai şartta nazara alınarak arsa sahibiyle karşılıklı anlaşma üzerine feshedildiğini, kendilerine ait olacak 5 adet dairenin toplam maliyetinin 672.000,00-TL tuttuğunu, maddi gücü kalmadığından sözleşmenin bitimine 8 ay kala ve %5’lik seviyedeyken feshedildiğini, akdin 19/08/2015 tarihinde feshedildikten sonra davanın 1 yıl suskun kaldıktan sonra açılmasının iyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, 3.kişiler aleyhine konulan ihtiyati tedbirlerin kaldırılması gerektiğini ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.

Şirket kendisini bir vekil ile temsil ettirmeye başlamış 27/07/2016 tarihli cevap dilekçesinde borçlu şirketin tasfiye halinde olduğunu husumetin tasviye memuruna yöneltilmesi gerektiğini, açılan davada tescili gerçekleştiren kişininde taraf olması gerektiğini, dairelerin arsa sahibi tarafından satıldığını, davacının talep edebileceği bir alacağı olmadığını, aktif husumeti bulunmadığını, davacının isteminin İİK’nun 94.maddesine göre değerlendirilmesi gerektiğini, talebin konusunun belli bir miktar olduğundan kısmi dava olarak açılamayacağını, hukuki gerekçenin gösterilmediğini, ödemesi yapılan bedellerin borç olarak gösterilemeyeceğini, kat karşılığı inşaat sözleşmesi kapsamında tescil talebinde bulunabilmesi için yüklenicinin sözleşmeden kaynaklanan edimlerini yerine getirmesinin zorunlu olduğunu, sözleşme feshedildiğinden bunun mümkün olmadığını, dolayısıyla ayni ve şahsi bir hak doğmadığını, sözleşmenin feshinin muvazaalı olmadığını belirterek ayrı bir dilekçe sunmuştur.

DİĞER DAVALILARIN CEVAPLARININ ÖZETLERİ:

Davalı K4’e cevap dilekçesi ile devlet memuru olduğunu, eşinin hemşire olarak çalıştığını, oğlunun Çiğli Fen Lisesini kazanması nedeniyle uygun olduğunu düşündükleri 5 nolu daireyi beğenip satın aldıklarını, dişlerinden tırnaklarından artırdıklarını ileri sürerek davanın hakkaniyete uygun olmadığını savunmuştur.

Davalı Fecri Şavran cevap dilekçesi ile daireyi temelden satın aldığını, sonra K2’a sattığını, bedelini nakit aldığını, diğer kişilerle bir bağının olmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.

Davalı K2 vekili cevap dilekçesi ile davacının aktif husumetinin olmadığını, F1 şirketinden kesinleşmiş alacaklı olduğuna ilişkin bir mahkeme kararı yada icra takibi bulunmadığını, bu nedenle aktif husumet ehliyeti olmadığını, davanın tasarrufun iptali davası olması gerektiğini, taşınmazları şirketin satmadığını, tasarrufun iptali davası içinde kesinleşmiş bir icra takibi ve aciz vesikası olması gerektiğini, alacak 600.000,00-TL iken kısmi alacak iddiasıyla belirsiz tip dava açılamayacağını, harcın eksik alındığını, arsa sahibinin davalı gösterilmesi gerektiğini, müvekkili ile satıcı arasında bağlantı olmadığını, müvekkilinin başka bir taşınmazı satarak bu daireyi aldığını, ekonomik gücü bulunduğunu, satıcının ısrarı nedeniyle elden ödediğini, bedelsiz olmadığını, taşınmazda tadilat yaptığını, bunlar için masraf ettiğini, kullanmak için satın alındığını, abonelikleri aldığını, müvekkilinin davacı ile davalı arasındaki borç ilişkisinden haberdar olmayan iyi niyetli 3.kişi olduğunu ileri sürerek usul ve esastan davanın reddine karar verilmesini, ihtiyati tedbirin kaldırılmasını talep etmiştir.

Davalı K3 cevap dilekçesi ile taşınmazı 13/05/2015 tarihinde sözleşmenin feshinden önce satın aldığını, davanın muhattabı olmadığını, emlakçı aracılığıyla 140.000,00-TLye satın aldığını, banka hesaplarından bunun anlaşılabileceğini, davanın reddine karar verilmesi gerektiğini savunmuştur.

Davalı K5 vekili cevap dilekçesi ile dava konusu dairenin alımı için 13/05/2015 tarihinde sözleşme imzalandığını, toplam 150.000,00-TL’ye anlaştıklarını, 70.000,00-TL’sinin peşin ödendiğini, bu güne kadar toplamda 132.200,00-TL ödendiğini, bunların ödenebilmesi için kredi çekildiğini, müvekkilinin iyi niyetli 3.kişi olduğunu, taşınmaza taşındığını, halen oturduğunu belirterek davanın reddini savunmuştur.

DELİLLER :

Dosyada mevcut 18/06/2014 tarihli protokol, davalı şirketin tasfiye halinde olduğuna ilişkin İzmir Noterliğinin 27/06/2007 tarih 10406 yevmiye nolu tastikli davalı şirketin 09/11/2015 tarih 2015/1 sayılı ortaklar kurulu kararı, Karşıyaka 2.Noterliğinin 29750 yevmiye numaralı 14/08/2014 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi, ihtarnameler, Büyükçiğli mahallesi 21605 ada, 2 nolu parsel,3-4-5 ve 8 nolu bağımsız bölümlere ilişkin tapu kayıtları, satış akit tabloları, İzmir 1.İcra Dairesinin 2015/16410, İzmir 21.İcra Dairesinin 2015/2596 Esas sayılı dosyaları, dosya kapsamı,

İDM KARARININ ÖZETİ :

İlk Derece Mahkemesince verilen kararda özetle; Dava muvazaa hukuki sebebine dayalı tapu iptali ve tescil talebini içerir dava olduğunu, Borçlar Kanunun 19/1. maddeye dayalı bu tür bir dava açma hak ve yetkisi var ise de bunun için öncelikle davacının alacağının varlığı ve miktarının ispatlamasının şart olduğunu, davacı taraf geçerliliği ve içeriği davalı şirketçe kabul edilmeyen protokol ve bonolara dayanarak alacak sahibi olduğunu iddia etmiş ise de bu alacağa dayalı alınmış kesinleşmiş bir mahkeme ilamı ya da kesinleşmiş bir takip olmadığını, bu açıdan mahkememiz dosyasına yönelik olarak davacının alacağından söz etmek mümkün bulunmadığını, davacı yanın Borçlar Kanunun 19. Maddesi uyarınca taraf olmadığı bir sözleşme ya da tapuyu iptal ettirebilmesi için öncelikle bu tapunun ve sözleşmenin iptalinde hukuki yararının bulunduğunu ispatlaması gerektiğini, dosya kapsamındaki kayıt ve belge içeriklerine göre davacının hukuki yararını ispatlayamadığını, hukuki yararın HMK 114. Maddesinde dava şartları arasında sayılmış olup, dava şartları kamu düzenine ilişkin bulunduğundan yargılamanın her aşamasında mahkemece resen göz önünde bulundurulduğu gerekçeleriyle davanın hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir.

İSTİNAF NEDENLERİ :

Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde özetle; davalı şirketin inşaatları bitirip teslim ettiğini, borçlarının tahsil edileceğinden haberdar olan davalının arsa sahibiyle anlaşarak sözleşmeyi derhal feshettiğini, müteahhitten talep edeceği başka birşey kalmayan arsa sahibinin notere giderek muvazaalı olarak taşınmazları şirketin gösterdiği kişilere kendisi satmış gibi göstererek sattığını, satış bedellerinin düşük gösterildiğini, satış bedellerinin banka yoluyla Vergi Usul Kanunu gereğince yapılması gerekirken elden verildiğini, muvaza iddiasının resen nazara alınması gerektiğini ileri sürerek kararın bozulmasına, asıl dava dilekçesindeki talepleri gibi karar verilmesini talep etmiştir.

İSTİNAFA CEVAP :

Davalı K2 vekili, şirket vekili, Ö. vekili, C. istinafa cevap dilekçesinde özetle; istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini savunmuşlardır.

G E R E K Ç E:

Uyuşmazlık, sözleşmeye dayalı alacak ve 6098 Sayılı TBK’nun 19.maddesi gereğince muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali ve 2004 Sayılı İİK’nun 283.maddesinin benzetme (kıyasen) yoluyla uygulanarak haciz ve satış yetkisi tanınması isteminden kaynaklanmaktadır.

I-Davacı vekili 18/06/2014 tarihli protokol gereğince davalı şirketten 600.000,00-TL alacaklı olduğunu bu şirketin dava dışı arsa sahibiyle imzaladığı kat karşılığı inşaat sözleşmesinin alacaklı müvekkilini zarara uğratmak kastıyla feshedildiğini, davalı şirkete ait olması gereken bağımsız bölümlerin davalı gerçek kişilere satıldığını, gerek sözleşmenin feshinin gerekse dairelerin satışının muvazaalı olduğunu ileri sürerek tapu kayıtlarının iptaline, davalı şirket adına tesciline, satışına, fazlaya ilişkin talep hakkı saklı kalmak kaydıyla şimdilik 5.000,00-TL’nın dava tarihinden itibaren işleyecek ticari faiziyle birlikte davalılardan tahsiline karar verilmesini istemiştir.

6100 Sayılı HMK 33. maddesi gereğince olayları anlatmak taraflara, hukuki niteleme mahkemeye aittir. Davacı vekili, sözleşmenin feshinin ve taşınmazların devrinin müvekkilini zarara uğratmak amacıyla muvazalı yapıldığını ileri sürerek dava konusu taşınmazların davalı gerçek kişilere olan tapu kaydının iptaliyle diğer davalı şirket adına tescilini istemiştir. Bu niteliğiyle eldeki davanın alacak dışındaki bölümü muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali haciz ve satış yetkisi tanınmasına ilişkin olduğu tartışmasızdır. Bu tür davalar ile güdülen amaç bir alacağın tamamının ya da bir kısmının tahsiline olanak bırakmamak amacıyla borçlu tarafından tek taraflı hukuksal işlemlerle, borçlunun amacını bilen veya bilmesi gereken kimselerle yapılan bütün hukuksal işlemlerin hükümsüzlüğünü sağlama ve bu yol ile alacağı tahsil etmektir. Davacı, iptal davası sabit olduğu taktirde tasarruf konusu mal üzerinde cebri icra yoluyla hakkını elde etme yetkisini elde eder ve o tasarruf konusu taşınmaz mal ise davalı 3. şahıs üzerindeki kaydın düzeltilmesine gerek olmadan haciz ve satış yetkisini isteyebilir. Bu nedenle iptal davası alacaklıya alacağın tahsili olanağını sağlayan, nispi nitelikte yasadan doğan bir dava olup tasarrufa konu malların aynıyla bir ilgisi yoktur. Diğer bir anlatımla eldeki dava yukarıda da belirtildiği gibi sözleşmeye dayalı alacak yanında 6098 Sayılı TBK’nun 19.maddesi gereğince muvazaa nedeniyle tasarrufun iptali ve 2004 Sayılı İİK’nun 283.maddesinin benzetme (kıyasen) yoluyla uygulanarak haciz ve satış yetkisi tanınmasına ilişkindir.

Bu nitelikteki davalarda davalı borçlu ile onunla hukuki işlemde bulunan kişinin de davada taraf bulunması zorunludur. 2004 Sayılı İİK 282. maddesinde bu husus açıkça gösterilmiştir. 6100 Sayılı HMK’nun 59. maddesi gereğince maddi hukuka göre bir hakkın birden fazla kimse tarafından kullanılması veya birden fazla kimseye karşı birlikte ileri sürülmesi ve tamamı hakkında tek hüküm verilmesi gereken hallerde mecburi dava arkadaşlığı söz konusudur. Davacı vekili dilekçesinde kendi borçlusu olduğunu iddia ettiği davalı şirketin dava dışı arsa sahibiyle imzaladıkları Karşıyaka 2. Noterliği 14/08/2014 tarih 29750 yevmiye no’lu “düzenleme şeklindeki taşınmaz satış vaadi ve arsa payı karşılığı inşaat sözleşmesi”nin muvazalı şekilde feshedildiğini, şirket tarafından gösterilen kimselere 21605 ada 2 parsel 3,4,5,8 no’lu bağımsız bölümlerin yine muvazaalı devredildiğini ileri sürdüğüne göre bu sözleşmenin tarafı olan ve taşınmazları devreden arsa sahibi K1’ın davada davalı sıfatıyla yer alması zorunludur. Bir kısım davalılar tarafından dile getirilmesine ve davacı vekilince 26/08/2016 tarihli dilekçesiyle adı geçenin dahili davalı olarak dahil edilmesi talebine rağmen bu konuda bir karar verilmeden eksik hasımla yargılamaya devam edilmesi 6100 Sayılı HMK’nun 114/1-d bendi gereğince taraf ehliyetine ilişkin dava şartına aykırıdır. Davalı şirketin tasfiye halinde olsa bile taraf ve dava ehliyeti mevcut olduğundan tasfiye memurunun davaya dahil edilmesi zorunlu ve gerekli değildir. Zira şirket tasfiye memur tarafından temsil edilmektedir. Davanın tarafı olması gereken kişi şirkettir.

II-Davacı 600.000,00-TL alacağı bulunduğunu fakat şimdilik 5.000,00-TL tahsilini talep etmiştir. İptali istenen tasarruflara ilişkin olarak gerçek değerlerinin altında bir değer göstererek 3 no’lu bağımsız bölümün 20.000,00-TL, 4 no’lu bağımsız bölümün 40.000,00-TL, 5 no’lu bağımsız bölümün 80.000,00-TL, 8 no’lu bağımsız bölümün 50.000,00-TL’na arsa sahibi tarafından satıldığını, gerçek satış bedellerinin tespitini ve tahsilini talep ettiği halde İDM’nce iptali istenen tasarrufların değeri konusunda bir inceleme ve değerlendirme yapmadığı anlaşılmaktadır. Kural olarak muvazaa nedeniyle tasarrrufun iptaline ilişkin davalarda iptali istenen tasarrufun tasarruf tarihindeki gerçek değeri ile alacaktan hangisi az ise yargılama harç ve giderlerinin ve bu arada vekalet ücretinin bu değer üzerinden tamamlanıp hüküm altına alınacağı ilke olarak kabul edilmiştir. Niteliği itibariyle bu tür davaların kısmi dava olarak açılma olanağı yoktur. Zira alacak bölünebilmesine rağmen tasarrufun iptali bütüne yöneliktir. Davacı vekili 600.000,00-TL alacağı bulunduğunu bildirmesine rağmen şimdilik 5.000,00-TL talep etmiş olsa bile iptali istenen tasarruflar bölünemeyeceğinden kısmi dava olarak açılamaz. İDM’ce iptali istenen tasarrufların değeri tespit edilmemiş olmakla birlikte en azından toplam 190.000,00-TL üzerinden harcın tamamlanması gerekirken yargılamaya devam edilmesi usul ve yasaya aykırıdır.

Kural olarak, mahkeme taleple bağlılık halleri dışında, 492 Sayılı Harçlar Kanunu’nun 15 ve 16.maddeleri gereğince dava dilekçesinde gösterilen dava değeri ile bağlı değildir. Davanın değerini belirlemek hakimin kendiliğinden yapması gereken görevleri arasındadır. Somut olayda harca esas değer tespit edilmemiştir.

492 Sayılı Harçlar Kanunu 2.maddesine göre;yargı işlemlerinden bu kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanları, yargı harçlarına tabidir. 15.maddede; yargı harçları (1) sayılı tarifede yazılı işlemlerden değer ölçüsüne göre nispi esas üzerinden, işlemin nev’i ve mahiyetine göre maktu esas üzerinden alınacağı belirtilmiş, değer esası 16.maddesinde gösterilmiş ve oranı açısından 21.maddesi yine ekli (1) sayılı tarifeye atıf yapmıştır.

Kanunun 2.maddesi yollamasıyla ekli (1) sayılı tarifenin yargı harçları (A)-I bendine göre başvurma harcı ile maktu karar ve ilam harcının tamamı 27.madde; nispi karar ve ilam harcının 1/4’ü 28/1-a bendi gereğince peşin, geri kalanı kararın tebliğinden itibaren bir ay içinde ödenir. Yine 32.maddeye göre; yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılamaz. 30.maddesinde gereğince; muhakeme sırasında tespit olunan değerin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için muhakemeye devam olunur, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamaz. HUMK’nın 409 uncu maddesinde (6100 Sayılı HMK’nın 150.maddesi) gösterilen süre içinde dosyanın muameleye konulması noksan olan harcın ödenmesine bağlıdır.

Karar ve ilam harcına ilişkin açıklanan hükümler 6100 Sayılı HMK’nun 114/2.fıkrasında “diğer kanunlarda yer alan dava şartlarına ilişkin hükümler saklıdır” şeklindeki düzenleme gereğince dava şartı niteliğindedir.

III-Kabul şekline göre; İDM gerekçeli kararında davacının TBK 19. maddesi gereğince danışıklı işlem nedeniyle dava açma yetkisi bulunmakla birlikte alacağın varlığı ve miktarını ispatlaması gerektiğini, protokol ve bonoya dayalı olarak alacak sahibi olduğunu iddia etmiş ise de kesinleşmiş bir mahkeme ilamı ya da takip bulunmadığını, davacının alacağından söz etmenin mümkün olmadığını, hukuki yararının ispatlanamadığını belirterek hukuki yarar yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmiştir. Yargıtay 17. HD 2014/13063 E – 2016/3261 K sayılı 15/03/2016 tarihli kararında “3. kişinin danışıklı işlem ile haklarının benimsenebilmesi için onun danışıklı işlemde bulunandan alacaklı olması ve danışıklı işlemin alacağının ödenmesini önlemek amacıyla yapılmış bulunması gerekir.” denmiştir. Davacının davalı şirketten bir alacağının bulunup bulunmaması hususu usule ilişkin değil, davanın esasına ilişkindir. İDM bir yandan alacağın bulunmadığına ilişkin esas bakımından nitelemede bulunurken öte yandan aynı hususu hukuki yarar olarak değerlendirmek suretiyle usulden ret kararı vermesi gerekçeyle hüküm açısından çelişkiye düşmüştür. Özellikle söylemek gerekirse davacının protokol gereğince eldeki davayı açmakta hukuki yararı bulunduğunu kabul etmek gerekir. İDM’ce usule ilişkin hukuki yararla davanın esasına ilişkin ispat yükümlülüğü karıştırılmıştır. Diğer bir anlatımla alacağın varlığı hukuki yararla ilgili olmayıp dava şartı olarak da kabul edilemez. Ancak, İDM kararının 1 ve 2 no’lu bent gereğince kaldırılması gerektiğinden sadece yapılan yanlışlığa işaret etmekle yetinilmiştir.

Her ne kadar mecburi dava arkadaşlığı ve harca esas değerin tespiti istinaf sebebi olarak gösterilmemiş ise de, 6100 Sayılı HMK’nun 355.maddesi gereğince kamu düzenine ilişkin olması nedeniyle resen incelenerek aynı kanunun 353/1.fıkra (a-4) maddesinde yer alan “diğer dava şartlarına aykırılık bulunması” şeklindeki düzenleme gereğince İDM kararının esası incelenmeden kaldırılmasına karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmakla aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan nedenlerle;

1-Davacı vekilinin istinaf başvurusunun 6100 Sayılı HMK’nun 355.maddesi gereğince KABULÜNE,

2-Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2016/402 E. – 2016/582 K. sayılı 08/12/2016 tarihli kararının 6100 Sayılı HMK’nun 353/1 fıkra (a-4) bendi gereğince ESASI İNCELENMEDEN KALDIRILMASINA,

3-Davanın yeniden görülmesi için dosyanın kararı veren Karşıyaka 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’ne GÖNDERİLMESİNE,

4-Davacının peşin yatırdığı 31,40-TL istinaf karar ve ilam harcının istek halinde iadesine, 85,70-TL istinaf yoluna başvuru harcının mahsubu ile Hazineye gelir kaydına,

5-Artan gider avansının talep halinde yatırana iadesine,

6-Kesin olan işbu kararın taraflara tebliği, avans ve harç iade işlemlerinin İlk Derece Mahkemesince yerine getirilmesine,

İlişkin dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda 6100 Sayılı HMK’nun 362. Maddesi (1-a) bendi uyarınca 15/05/2017 tarihinde KESİN olmak üzere oy birliği ile karar verildi.

İZMİR BAM. 4. HD. 15.05.2017 T. E:2017/439 , K:2017/450

Related Articles

Back to top button