Site icon İcra Hukuku | İcra ve İflas Hukukuna Dair Her Şey….

...Tüm iş ve işlemleri, her türlü vergi, resim, harç ve katılım payından istisnadır.” hükmünün, açıkça yer verilmeyen yargı harçlarını kapsamadığı benimsenmiştir.

  1. Hukuk Dairesi         2018/1338 E.  ,  2018/1378 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :SULH HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki itirazın iptali davasının mahkemece yapılan yargılaması sonucunda, davanın kısmen kabulüne yönelik olarak verilen hükmün, süresi içinde davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine; dosya içerisindeki kağıtlar okunup gereği düşünüldü:
Y A R G I T A Y K A R A R I

Bilindiği üzere, yargılama harçları (temyiz harçları da dahil) 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda ve çeşitli özel yasalarda düzenlenmiş olup, mahkemelerce verilen kararların temyizi esnasında yine mahkemelerce kararı temyiz edenden alınması gereken temyiz harçları ve bu harçların ne şekilde alınacağı 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda açıklanmıştır.
Vergi ve harçlar yalnızca yasa ile konulur (ihdas edilir). Yine bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile düzenlenir. Harçlardan muafiyeti ya da istisnaları düzenleyen kanun, genel nitelikteki Harçlar Kanunu olabileceği gibi başkaca her hangi bir kanun da olabilir. Bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından muaf olabilmesi için muafiyeti düzenleyen yasada o kurumun “yargılama harçlarından muaf olduğu” açık ve net bir şekilde hüküm altına alınmalıdır. Vergi ve harçların yasallığı ilkesi bunu gerektirir.
Davacı …, 2560 sayılı … Kanunu uyarınca kurulmuş olup, çalışmaları özel hukuk hükümlerine bağlı bulunmakta ve tacir sıfatını taşımaktadır.
2560 sayılı … Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21 inci maddesinin a) fıkrasında; …’nin görevleri için kullandığı taşınmaz malları, tesisleri, işlemleri ve faaliyetlerinin her türlü vergi resim ve harçtan muaf olacağı belirtilmiş, ancak kurumun yargılama harçlarından bu kapsamda temyiz harçlarından muaf olduğu yönünde bir düzenlemeye yasada ve ilgili maddede yer verilmemiştir.
Bakanlıklar tarafından çıkarılan düzenleyici işlemlerle (yönetmelik, yönerge, genelge vb.) bir kişi ya da kurumun vergi ve harçlardan muaf tutulması mümkün değildir. Yine yargılama yetkisi bulunmayan Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıklarının bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından (ve temyiz harçlarından) muaf olduğu yönündeki görüşleri, o kişi ya da kurumun yargılama harçlarından (ve temyiz harçlarından) muaf olduğunu göstermeyeceği gibi mahkemeleri de bağlamaz.
Bu nedenle, davacı … gibi büyükşehir belediyelerinin bünyelerinde bulunan, tüzel kişiliği haiz, su ve kanalizasyon işlerini yürüten idareler yargılama harçlarından ve bu kapsamda temyiz harçlarından muaf değildir.
Somut olayda; hükmü temyiz eden davacı … vekili tarafından verilen temyiz dilekçesinin mahkemece temyiz defterine kaydedildiği, ancak 2560 sayılı … Kanunu’nun 21. maddesinin a fıkrası uyarınca harçtan muaf olduğu gerekçesiyle temyiz harçlarının alınmadığı anlaşılmıştır.
Bundan ayrı, temyiz incelemesi aşamasında 27.05.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren, 7020 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un “Kapsam ve tanımlar” başlıklı 1 nci maddesinin birinci fıkrasında;
“Bu kanun hükümleri;
(d) bendinin (3) numaralı alt bendinde yer alan; “3/7/2005 tarihli ve 5393 sayılı Belediye Kanunu kapsamındaki belediyelerin su abonelerinden olan ve vadesi 31/3/2017 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan su, atık su ve katı atık ücreti alacakları ile bunlara bağlı fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacaklarından,”
(e) bendinde yer alan; “20/11/1981 tarihli ve 2560 sayılı … Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun kapsamındaki büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin, vadesi 31/3/2017 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan su ve atık su bedeli alacakları ile bu alacaklara bağlı faiz, gecikme faizi ve gecikme zammı gibi fer’i (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) alacaklarından,”
kesinleşmiş olup bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla vadesi geldiği hâlde ödenmemiş ya da ödeme süresi henüz geçmemiş bulunan alacaklar (bu maddede vadeye ilişkin belirtilen hükümler saklı kalmak kaydıyla) hakkında uygulanır.” hükmü,
“Kesinleşmiş alacakların yapılandırılması” başlıklı 2 nci maddesinin altıncı fıkrasında;”2464 sayılı Kanunun 97 nci maddesine göre tahsili gereken ücretler ile su, atık su ve katı atık ücreti alacaklarından vadesi 31/3/2017 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş olanlar ile bunlara bağlı fer’iler (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) hakkında bu maddenin birinci fıkrasının (ç) bendi hükümlerine göre yapılacak hesaplamalar sonucu belirlenen tutarların aynı fıkra hükümleri çerçevesinde ödenmesi hâlinde bu alacaklara bağlı cezaların ve fer’ilerin (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) tahsilinden vazgeçilir.”
Sekizinci fıkrasında;”2560 sayılı Kanun kapsamında büyükşehir belediyeleri su ve kanalizasyon idarelerinin, vadesi 31/3/2017 tarihinden (bu tarih dâhil) önce olduğu hâlde bu Kanunun yayımı tarihi itibarıyla ödenmemiş bulunan; su ve atık su bedeli alacak asıllarının tamamı ile bunlara bağlı faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’iler (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) hakkında bu maddenin birinci fıkrasının (ç) bendi hükümlerine göre yapılacak hesaplamalar sonucu belirlenen tutarların aynı fıkra hükümleri çerçevesinde ödenmesi hâlinde bu alacaklara bağlı cezaların ve gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer’ilerin (sözleşmelerde düzenlenen her türlü ceza ve zamlar dâhil) tahsilinden vazgeçilir.”
Hükmü getirilmiştir.
Dosya kapsamından; anılan kanun ile getirilen bu olanaktan yararlanma konusunda, davalı tarafın, davacı …’ye yaptığı bir başvurunun olup olmadığı tespit edilememiştir.
SONUÇ: Yukarıda açıklanan nedenlerle,
1- Hükmü temyiz eden davacı taraftan, temyiz harçlarının alınması için HUMK’ nun 434/3. maddesine göre işlem yapılması,
2- Davalı tarafın, temyiz incelemesi aşamasında 27.05.2017 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 7020 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması İle Bazı Kanunlarda ve Bir Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’dan yararlanmak üzere; davacı …’ye yaptığı bir başvurunun olup olmadığı, var ise ne gibi işlem yapıldığının tespit edilmesi,
Ve ondan sonra gönderilmesi için dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 20.02.2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.

  1. Hukuk Dairesi         2018/687 E.  ,  2018/1642 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Sulh Hukuk Mahkemesi
DAVA TÜRÜ : Kayyım Atanması

Taraflar arasında görülen ve yukarıda açıklanan davada yapılan yargılama sonunda Mahkemece, davanın reddine karar verilmiş olup hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine, Dairece dosya incelendi, gereği düşünüldü.

KARAR

Davacı Hazine vekili, dava dilekçesinde dava konusu taşınmazda malik olarak yer alan kişilerin kim ve nerede oldukları bilinemediğinden Hazinenin hak ve menfaatlerinin korunması için malik olarak görünen …’a İl Defterdarı’nın yönetim kayyımı olarak atanmasını istemiş; mahkemece, kayyım atanması istenen kişinin nüfusa kayıtlı olduğu, ölü olmakla birlikte sağ ve yasal mirasçılarının bulunduğu, bu haliyle kayyım tayin için Kanunun aradığı şartların oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine dair verilen karar davacı Hazine vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava, 3561 sayılı Kanuna göre açılan kayyım atanması istemine ilişkindir.
3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun’un amacı birinci maddesinde, bir kimsenin uzun süreden beridir bulunamaması veya oturduğu yerin bilinememesi nedeniyle mal varlıkları üzerinde Hazine menfaatinin korunmasını sağlamak üzere, mahallin en büyük mal memurunun kayyım olarak atanmasına ilişkin usul ve esasları düzenlemek olarak tarif edilmiş; 2/4 maddesinde ise; kayyımlıkla ilgili işlemlerin, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesna olduğu hükme bağlanmıştır.
3561 sayılı Kanunun 24.07.2008 tarih ve 5793 sayılı Kanunla değişiklikten önce bu hüküm “kayyım tayin edilen mal memurunun 492 sayılı Harçlar Kanununun 1 ve 3 sayılı tarifelerine göre bütün işlemleri hakkında aynı kanunun 13.maddesinin (j) bendi hükmü uygulanır” şeklinde düzenlenmiştir. Bu itibarla 5793 sayılı Kanunla gerçekleşen 24.07.2008 tarihli değişikliğe kadar buradaki açık kanun hükmü gereğince kayyım atanması için Hazine tarafından açılan davalarda dava harcı (yargı harcı) alınmıyordu.
Oysa, 5793 sayılı Kanunla değişik 3561 sayılı Kanunun 2. maddesinde, yargı harcından muafiyetle ilgili hükme yer verilmeyerek kayyımlıkla ilgili işlemlerin, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır düzenlemesiyle yetinilmiştir.
23.12.21976 tarih ve 1976/7-6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında açıklandığı üzere; harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetlerin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden Hazinece alınan bir paradır. Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir.
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim T.C. Anayasanın 73. maddesinde “vergi, resim, harç vb. mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır” hükmü öngörülmüştür.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.04.2017 2017/1-1201 Esas ve 2017/716 karar sayılı içtihatında açıklandığı gibi; Yargı harcı devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete ondan yararlananların katkısıdır. Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf veya işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
3561 sayılı Kanunun 2/4 maddesinde kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır hükmüne yer verilmiş ise de burada yargı harçlarından bağışıklığa ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Hal böyle olunca Kanunda kayyımlıkla ilgili işlemlerin parasal yükümlülüklerden bağışık olduğu belirtilmiş ise de açıkça yer verilmeyen yargı harcının bu bağışıklık içerisinde olduğunun kabulüne imkan yoktur.
Dosya kapsamından, eldeki dava açılırken başvurma harcı ile peşin maktu harcın yatırılmadığı, mahkemece bu harçların daha sonra ikmal edilmesine ilişkin bir ara kararı da bulunmadığı gibi, tahsile ilişkin bir bilgi ve belgenin olmadığı anlaşılmaktadır.
Yukarıda açıklanan maddi ve hukuki vakıalar karşısında; 3561 sayılı Kanun uyarınca Hazine vekilinin mülkiyeti Hazineye ait olmayan dava konusu taşınmazda, Hazinenin hak ve menfaatlerinin korunması yanında nerede ve kim oldukları tespit edilemeyen gerçek maliklerin hak ve menfaatlerinin de korunması sonucunu doğuracak şekilde mahallin en büyük mal memurunun yönetim kayyımı atanması için açtığı davada, yargı harçlarını ödeme yükümlülüğü altında olduğu anlaşıldığından, başvurma harcıyla maktu peşin harç ödenmedikçe, eldeki davaya devam etme imkanı bulunmamaktadır. Mahkemece, bu husus gözetilmeksizin, dava açılırken usulünce yargı harcı yatırılmadan yargılamaya devamla davanın reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir.
SONUÇ:Yukarıda açıklanan nedenlerle usul ve yasaya uygun bulunmayan hükmün 6100 sayılı HMK’nın Geçici 3. maddesi yollamasıyla 1086 sayılı HUMK’nın 428. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenine göre diğer temyiz itirazlarının şimdilik incelenmesine yer olmadığına ve HUMK’nun 440/III-1, 2, 3 ve 4. bentleri gereğince ilama karşı karar düzeltme yolu kapalı bulunduğuna ve peşin harcın istek halinde temyiz edene iadesine, 06.02.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

  1. Hukuk Dairesi         2017/41804 E.  ,  2017/21791 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : … Bölge Adliye Mahkemesi 8. Hukuk Dairesi
DAVA TÜRÜ : İŞE İADE

Y A R G I T A Y K A R A R I

1-Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için, temyiz harç ve giderlerinin temyiz eden tarafından mutlaka tam olarak yatırılması gerekir.
Temyiz giderleri, dava dosyasının Yargıtaya gönderilmesi ve temyiz incelemesinden sonra Yargıtay tarafından dosyanın mahkemeye iadesi için gereken giderler ile temyiz incelemesi sırasında Yargıtayda ve temyiz incelemesi sonrası yerel mahkemede yapılması gereken tebligatlar için gerekli giderleri kapsar.
Temyiz harçları ise (Mahkemece alınması gereken temyiz harçları) başvurma harcı ile karar ve ilam harcından oluşmaktadır.
Başvurma harcı harçlar yasasında düzenlenmiş, her yıl miktarı değişen maktu bir harç olup temyiz eden tarafından yatırılması zorunludur.
Nispi harca tabi davaların kabulüne ilişkin kararların temyizi halinde, mahkemece hükmedilen miktar üzerinden hesaplanan nispi karar ve ilam harcının dörtte birinin nispi temyiz karar harcı olarak yatırılmalıdır.
Ek kararı(ve asıl kararı) temyiz eden davalı Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumunun temyiz dilekçesinin süresinde temyiz defterine kaydının yapılmış bulunmasına rağmen temyiz başvuru ve karar harcını yatırmadığı anlaşılmaktadır. Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 15/6. maddesinde “Kurum, bu Kanunun uygulanmasıyla ilgili iş ve işlemlerde her türlü vergi, resim ve harçtan muaftır. ” hükmü bulunmaktadır. Ancak, bu kurumun yargı harcından da muaf olduğuna dair özel bir düzenleme bulunmamaktadır. Bu durumda anılan davalı tarafa temyiz yoluna başvurma harcı ile temyiz karar harcının kanunda öngörülen bir haftalık kesin süre içinde tamamlanması, aksi halde temyiz başvurusundan vazgeçilmiş sayılacağı konusunda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 366. maddesi uyarınca temyiz kanun yolu bakımından kıyasen uygulanacak 344. maddesi gereğince davalı tarafa muhtıra çıkartılarak kanuni süre beklendikten sonra tekrar Dairemize gönderilmesi için;
2-Dosya içeriğine göre; davalı Kurumun asıl temyiz dilekçesinin davacıya tebliğ edilmediği anlaşılmakla; tebliğ edilmiş ise tebliğ belgesinin eklenmesi, tebliğ edilmemiş ise yöntemince tebliğ edildikten ve temyiz süresi beklendikten sonra tekrar Dairemize gönderilmesi için dosyanın … Bölge Adliyesi Mahkemesi 8. Hukuk Dairesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 12.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

  1. Hukuk Dairesi         2017/28430 E.  ,  2017/16352 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki 4650 sayılı Kanunla değişik 2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 10. maddesine dayanan kamulaştırma bedelinin tespiti ve kamulaştırılan taşınmazın davacı idare adına tescili davasından dolayı yapılan yargılama sonunda: Davanın kabulüne dair verilen yukarıda gün ve sayıları yazılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi taraf vekillerince verilen dilekçeler ile istenilmiş olmakla dosyadaki belgeler okunup uyuşmazlık anlaşıldıktan sonra gereği görüşülüp düşünüldü:

– K A R A R –

HGK’nun 08.06.2011 tarih ve 2011/3-243 esas 392 sayılı kararında belirtildiği üzere mahkeme kararı ile kayyım olarak atanan ve bu kişiler adına yaptığı iş ve işlemler nedeniyle 3561 sayılı Kanun kapsamında yönetim kayyımı olan defterdar burada Hazineyi temsil etmemekte aksine kayyımlık görevi gereği açık kimliği ve adresi tespit edilemeyen kişilerin hak ve menfaatlerini korumaktadır. Kayyımın Hazine avukatını vekil tayin etmiş olması da Hazine adına hareket edildiğinin kabulü için yeterli değildir.
Bu nedenle davalının taşıdığı kayyımlık sıfatı ile açılan bu davada 492 sayılı Harçlar Kanununa göre harçtan muaf değildir. 3561 sayılı Kanunun 2/son maddesinde “kayyımlıkla ilgili işlemler her türlü vergi, resim, harç ve katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır.” hükmüne yer verilmişse de, burada yargı harçlarından bağışıklığına ilişkin özel bir düzenleme bulunmaktadır.
Açıklanan nedenlerle mahkeme hükmü kayyım vekilince süresinde verilen dilekçe ile temyiz edilmişse de, temyiz harcı ödenmemiştir. Bu noksanlık, HUMK’nun 434/son maddesi uygulanmak suretiyle giderildikten sonra,
Birlikte gönderilmek üzere dosyanın mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE,15/06/2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.

  1. Hukuk Dairesi         2017/24380 E.  ,  2017/13026 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : ADLİYE MAHKEMESİ 29. HUKUK DAİRESİ
MAHKEMESİ : İŞ MAHKEMESİ

Y A R G I T A Y K A R A R I

5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8 inci maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale ettirildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve temyiz harç ve giderlerinin yatırılması gerekir. 6100 Sayılı HMK nun geçici 3 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında; “Bölge adliye mahkemelerinin, 26/9/2004 tarihli ve 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri ile Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanunun geçici 2 nci maddesi uyarınca Resmî Gazete’de ilan edilecek göreve başlama tarihine kadar, 1086 sayılı Kanunun temyize ilişkin yürürlükteki hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” 2 nci fıkrasında ise; “Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı Kanunun 26/09/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam olunur.” denmiştir.
Yukarıda da belirtildiği üzere 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 8 inci maddesine göre iş mahkemesinden verilen kararlar tefhim ve tebliğ tarihinden itibaren 8 gün içinde temyiz olunabilir. Bu süre içinde temyiz dilekçesinin hakime havale ettirildikten sonra temyiz defterine kaydının yaptırılması ve temyiz harç ve giderlerinin yatırılması gerekir. Temyiz süresi içinde temyiz dilekçesi temyiz defterine kaydedilmiş, ancak temyiz harç ve giderleri yatırılmamış ise, temyiz harç ve giderlerinin yatırılması için ilgili tarafa HUMK nun 434/3. maddesi gereği 7 günlük kesin süre verilmesi gerekir. Sekiz günlük temyiz süresi içinde temyiz edilmeyen (HUMK.432/4) veya temyiz defterine kaydı yapılmayan (HUMK. 434/2) yahut verilen kesin süre içinde temyiz harç ve giderleri yatırılmayan (HUMK. 434/3) kararlar kesinleşmiş olur.
Temyiz süresi içinde temyiz dilekçesi temyiz defterine kaydedilmiş, ancak temyiz harç ve giderleri yatırılmamış veya eksik yatırılmış ise, temyiz harç ve giderlerinin yatırılması veya tamamlanması için ilgili tarafa HUMK nun 434/3. maddesi gereği bir muhtıra ile 7 günlük kesin süre verilmesi gerekir. Mahkemece ilgili tarafa gönderilen temyiz harç ve giderlerinin yatırılması veya tamamlanmasına dair iş bu muhtıranın mutlaka müzekkere şeklinde yazılması ve muhtırada verilen kesin süre içinde temyiz harç ve giderlerinin yatırılmaması ya da tamamlanmaması halinde mahkeme kararının temyiz edilmemiş sayılacağına karar verileceğinin açıkça yazılması gerekir. Yine bu muhtırada yatırılması veya tamamlanması istenen temyiz harç ve giderleri kalem kalem ve miktar olarak belirtilmeli, temyiz harç ve giderlerinin nereye yatırılacağı açıkça yazılmalıdır.
Usulüne uygun muhtıraya rağmen, muhtırada belirtilen temyiz harç ve giderlerinin tamamlanmaması halinde mahkemece, temyiz talebinde bulunan tarafın temyiz talebi ile ilgili olarak; ” …mahkeme kararını temyiz etmemiş sayılmasına” şeklinde karar verilmelidir.
Yargılama harçları (temyiz harçları da dahil) 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda ve çeşitli özel yasalarda düzenlenmiştir.
Yargıtay tarafından temyiz incelemesi yapılabilmesi için, temyiz harç ve giderlerinin temyiz eden tarafından mutlaka tam olarak yatırılması gerekir.
Temyiz giderleri, dava dosyasının Yargıtay’a gönderilmesi ve temyiz incelemesinden sonra Yargıtay tarafından dosyanın mahkemeye iadesi için gereken giderler ile temyiz incelemesi sırasında Yargıtay’da ve temyiz incelemesi sonrası yerel mahkemede yapılması gereken tebligatlar için gerekli giderleri kapsar.
Temyiz harçları ise (mahkemece alınması gereken temyiz harçları) başvurma harcı ile karar ve ilam harcından oluşmaktadır.
Başvurma harcı harçlar yasasında düzenlenmiş, her yıl miktarı değişen maktu bir harç olup temyiz eden tarafından yatırılması zorunludur.
Temyiz karar ve ilam harcı ise ikiye ayrılmaktadır. Buna göre;
1- Maktu karar ve ilam harcına bağlı davaların kabul ve reddine ilişkin kararların ve nispi harca tabi davaların reddine ilişkin kararların temyizi halinde alınması gereken temyiz karar ve ilam harcı maktu olup bu harcın tamamı peşin olarak temyiz edenden alınır.
2- Nispi karar ve ilam harcına tabi davaların kabulüne (ya da kısmen kabulüne) ilişkin kararların temyiz edilmesi halinde alınması gereken temyiz karar ve ilam harcı nispi olup, mahkemece alınmasına karar verilen nispi karar ve ilam harcının dörtte biri peşin olarak (nispi temyiz karar ve ilam harcı olarak) alınır.
Bunun yanında, mahkemece verilen ek kararların temyiz edilmesi halinde de (örneğin temyiz talebinin süreden reddine dair ek karar) mahkemece temyiz harç ve giderlerinin alınması gerekir. Ek kararların temyizi halinde, ek kararı temyiz edenden öncelikle başvurma harcı alınmalı ayrıca bunun yanında mahkemece verilen asıl karar ister maktu karar ve ilam harcına tabi olsun isterse nispi karar ve ilam harcına tabi olsun temyiz edenden maktu temyiz karar ve ilam harcı alınmalıdır.
2560 sayılı … Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21 inci maddesinin ” a) ” fıkrasında, İSKİ’nin görevleri için kullandığı taşınmaz malları, tesisleri, işlemleri ve faaliyetlerinin her türlü vergi resim ve harçtan muaf olacağı belirtilmiştir. Yasanın ek 5 inci maddesinde Kanun’un diğer büyükşehir belediyelerinde de uygulanacağı hüküm altına alınmıştır.
Yargılama harçları (temyiz harçları da dahil) 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda ve çeşitli özel yasalarda düzenlenmiş olup mahkemelerce verilen kararların temyizi esnasında yine mahkemelerce kararı temyiz edenden alınması gereken temyiz harçları ve bu harçların ne şekilde alınacağı yukarıda açıklanmıştır.
Vergi ve harçlar yalnızca yasa ile konulur (ihdas edilir). Yine bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile düzenlenir. Harçlardan muafiyeti ya da istisnaları düzenleyen kanun, genel nitelikteki Harçlar Kanunu olabileceği gibi başkaca her hangi bir kanun da olabilir. Örneğin, bazı kamu kurumlarının kuruluş ve görevlerini düzenleyen özel kanunlarda, o kurumun yargılama harçlarından muaf olduğu, yine kurumun bazı işlemlerinin yargılama harçlarından müstesna olduğu yönünde düzenlemelere yer verildiği görülmektedir. Yukarıda da belirtildiği üzere, bir kişi ya da kurumun harçtan muaf olup olmayacağı, kişi ya da kurumlarca yapılan bir işlemin harçtan müstesna olup olmayacağı yalnız yasa ile tespit edilebilir. Bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından muaf olabilmesi için muafiyeti düzenleyen yasada o kurumun “yargılama harçlarından muaf olduğu” açık ve net bir şekilde hüküm altına alınmalıdır. Vergi ve harçların yasallığı ilkesi bunu gerektirir. Her hangi bir yasada bir kurum ya da kişi yargılama harçları dışında çeşitli vergilerden ve harçlardan muaf tutulmuş olabilir, bu o kişi ya da kurumun yargılama harçlarından da muaf tutulduğu anlamına gelmez.
2560 sayılı … Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un 21 inci maddesinin ” a) ” fıkrasında, …’nin görevleri için kullandığı taşınmaz malları, tesisleri, işlemleri ve faaliyetlerinin her türlü vergi resim ve harçtan muaf olacağı belirtilmiş ancak kurumun yargılama harçlarından bu kapsamda temyiz harçlarından muaf olduğu yönünde bir düzenlemeye yasada ve ilgili maddede yer verilmemiştir.
Bakanlıklar tarafından çıkarılan düzenleyici işlemlerle (Yönetmelik, yönerge, genelge vb.) bir kişi ya da kurumun vergi ve harçlardan muaf tutulması mümkün değildir. Yine yargılama yetkisi bulunmayan Adli Yargı Adalet Komisyonu Başkanlıklarının bir kişi ya da kurumun yargılama harçlarından (ve temyiz harçlarından) muaf olduğu yönündeki görüşleri o kişi ya da kurumun yargılama harçlarından (ve temyiz harçlarından) muaf olduğunu göstermeyeceği gibi mahkemeleri de bağlamaz.
Bu nedenle, …., …., …. gibi büyükşehir belediyelerinin bünyelerinde bulunan, tüzel kişiliği haiz, su ve kanalizasyon işlerini yürüten idareler (Kurumlar) yargılama harçlarından ve bu kapsamda temyiz harçlarından muaf değildir.
Somut uyuşmazlık açısından yapılan tespit ve değerlendirmede, kararı temyiz eden ve harçtan muaf olmayan davalı … Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nden temyiz harçlarının mahkemece alınmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenle, mahkemece kararı temyiz eden davalı …. Su ve Kanalizasyon İdaresi Genel Müdürlüğü’nden temyiz harçlarının yukarıda yazılı usul ve esaslar dairesinde alınarak, buna dair belgelerin eklenerek gönderilmesi için dosyanın Bölge Adliye Mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 12.09.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.

  1. Hukuk Dairesi         2017/4687 E.  ,  2017/5932 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ

Taraflar arasındaki davadan dolayı … 4.Asliye Hukuk Mahkemesinden verilen 14.06.2017 gün ve 268-804 sayılı kararın Yargıtayca incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmiş olmakla, dosya tetkik olunarak gereği düşünüldü.

-KARAR-

Dava, 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 17. maddesine dayalı mülkiyetin tespiti ve alacak isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın kabulüne karar verilmiş; hüküm davalı Kayyım tarafından temyiz edilmiştir.
Hemen belirtilmelidir ki, davalı kayyım gaip kişilerin hak ve menfaatlerini korumak üzere, 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca atandığına ve kayyım sıfatıyla temsil ettiği gaip kişilerin hak ve menfaatini korumak için eldeki davada davalı olarak yer aldığına göre, eldeki dava yönünden 492 Sayılı Harçlar Kanunu kapsamında harçtan muafiyeti söz konusu değildir.
Diğer taraftan, kayyımlığa dayanak teşkil eden 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun’un 2.maddesinde “Kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır.” hükmüne yer verilmiş ise de, burada yargı harçlarından bağışıklığa ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır (HGK’ nun 12.10.2011 gün ve 2011/3-629 E.2011/613 Karar sayılı ilamı).
Hal böyle olunca, kararı temyiz eden davalı kayyımdan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 434. maddesi gözetilmek suretiyle temyiz harçlarının tahsil edilmesi, ondan sonra gönderilmesi için dosyanın yerel mahkemesine GERİ ÇEVRİLMESİNE, 31.10.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu         2017/1201 E.  ,  2017/716 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ :Asliye Hukuk Mahkemesi

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda Antalya 4. Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 01.02.2013 gün ve 2010/274 E., 2013/49 K. sayılı kararın vekalet ücreti ve yargılama gideri yönünden temyizen incelenmesi davalı vekili tarafından istenilmesi üzerine Yargıtay 1. Hukuk Dairesinin 28.01.2014 gün ve 2013/18371 E., 2014/1322 K. sayılı kararı ile,
“…Dava, itirazın iptali isteğine ilişkindir.
Mahkemece, davanın reddine karar verilmiştir.
Dosya içeriği ve toplanan delillerden, davacı Kayyımın, haksız işgal nedeniyle istediği ecrimisile yönelik olarak yapılan itirazın iptali isteğiyle eldeki davayı açtığı ve harç yatırmadığı, yargılama sonucunda kurulan hükümde de, Kayyımın harçtan muaf olduğunun belirtildiği görülmektedir.
Ne var ki, somut olayda Kayyım, Hazineyi temsilen hareket etmemekte, kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumak için tasarrufta bulunmakta olup; harçtan muaf olduğunu söyleyebilmek mümkün değildir.
Hemen belirtilmelidir ki, harca tabi nitelik taşıyan bir davanın açıldığının kabul edilebilmesi için başvurma harcı ve peşin harcın alınması gerekeceği, harç ikmali sağlanmaksızın davanın devamına ve yargılamanın sürdürülmesine 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 30. ve 32. madde hükümleri uyarınca olanak bulunmadığı tartışmasızdır.
Hal böyle olunca, dava açılırken yatırılması gereken harcın davacı Kayyımdan tahsil edilmesi, bu gereklilik yerine getirildiği takdirde davaya devam edilmesi yerine, anılan husus gözardı edilerek işin esası bakımından hüküm kurulması doğru değildir…”
gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle yeniden yapılan yargılama sonunda mahkemece önceki kararda direnilmiştir.

HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava haksız işgal tazminatının tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Davacı (Kayyım Antalya Defterdarı) vekili Antalya ili, Döşemealtı ilçesi, Dereli köyü 237 parsel sayılı taşınmazda hissesi bulunan ölü Abdullah mirasçılarının ve Hazinenin hak ve menfaatlerinin korunması için Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesince mahallin en büyük mal memuru olan …’ın kayyım olarak atandığını, söz konusu taşınmazda gaip hissesinin kullanımından dolayı Kayyım Büro Başkanlığı Tespit Komisyonunca gaip hissesi için 9.700,00 TL tazminat belirlenerek kullanıcı davalıya tebliğ edildiğini, süresinde ödenmemesi nedeniyle Antalya 14. İcra Dairesinin 2010/2560 sayılı takip dosyasından icra takibi yapıldığını, davalının bu hisseler üzerinde herhangi bir hakkının mevcut olmadığını ileri sürerek haksız ve yersiz itirazın iptaline, takibin devamına, % 40 dan aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili müvekkilinin, davaya konu 237 parsel sayılı taşınmaz maliki Abdullah mirasçılarından olduğunu, davalının bu yerdeki diğer hissedarların hisselerini haricen satın aldığını, dolayısıyla bedel ödeme zorunluluğu olmadığını belirterek davanın reddinin gerektiğini, ayrıca icra takip konusu toplam alacağın % 40 dan aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatının davacıdan alınarak davalıya verilmesinin yerinde olacağını savunmuştur.
Mahkemece davacı dava konusu taşınmaz malikine kayyım tayin edilmiş ise de yargılama süreci içerisinde gerçekleşen gelişmeler ile davalının tapu maliki mirasçılarından biri olduğu ve davacının kayyımlık kararının kaldırıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
Kararın davalı vekili tarafından vekalet ücreti ve yargılama gideri yönünden temyizi üzerine Özel Dairece yukarıda başlık bölümünde yer alan gerekçe ile hüküm bozulmuştur.
Mahkemece, 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 4. fıkrasında yer alan kayyımlık ile ilgili işlemlerin her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlüklerden müstesna olduğuna yönelik hükmü gereğince kayyım tarafından açılan davada harç alınmaması gerektiği gerekçesiyle önceki kararda direnilmiştir.
Direnme kararını davalı vekili temyiz etmiştir.
Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulunun önüne gelen uyuşmazlık, 3561 sayılı Kanun kapsamında kayyım olarak atanan davacının 492 sayılı Harçlar Kanunu kapsamında yargı harcından muafiyeti olup olmadığı noktasında toplanmaktadır.
Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini ise kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır.
Harç, bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar, B.:Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
Diğer bir deyişle harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK’nun 23.12.1976 gün ve 1976/7 E., 1976/6 K. sayılı kararı).
Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve 1968/12 E., 1968/65 K.; 24.10.1974 gün ve 1974/31 E., 1974/43 K.; 14.01.2010 gün ve 2009/27 E., 2010/9 K. sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı, “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmış ve bu tanım Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E., 1987/9 K.; 14.02.1991 gün ve 1990/18 E., 1991/14 K.; 28.09.1995 gün ve 1995/24 E., 1995/52 K.; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK’nun 7.12.1964 gün ve 1964/3 E., 1964/5 K.; Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve 1986/20 E., 1987/9 K. sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim 1982 Anayasası’nın 73/3. maddesi; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu açıktır. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacın gözden uzak tutulmaması gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve 1982/5-341 E., 1982/493 K. sayılı kararı).
Kanunilik ilkesi gereği 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1. maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında diğer harçlar yanında yargı harçları da bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 2. maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK’nun 16.12.1983 gün ve 1983/5 E., 1983/6 K. sayılı kararı).
Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf olduğu ya da işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
Görülmektedir ki vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça yasada gösterilmesi gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanunu ile buna bağlı tarifede ve yine bu kanunda yapılan atıf nedeniyle bazı özel yasalarda istisna ve muafiyetler ayrıca düzenlenmiştir.
Anılan Kanununun “istisna ve muaflıklar” başlıklı 13. maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş; 59. maddesinde ise; “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; “Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir.
492 Sayılı Kanun’un 13. maddesinin (j) bendinde ise, genel bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun (1) ve (3) sayılı tarifeye giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olduğu belirtilmiştir.
Harca ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, 237 parsel sayılı taşınmaz hissedarları olan “ölü Abdullah mirasçıları” adındaki kişilerin hak ve menfaatlerini korumak üzere Antalya 3. Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 17.04.2009 tarih ve 2008/1922 E., 2009/429 sayılı kararı ile 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca kayyım olarak atanarak, verdiği açık yetki ile Hazine vekili vasıtasıyla eldeki davayı açan Antalya İl Defterdarının hukuksal durumunun irdelenmesinde yarar vardır.
Mahkeme kararıyla kayyım olarak atanan yaptığı iş ve işlemler nedeniyle 3561 Sayılı Kanun kapsamında bir yönetim kayyımı olan Defterdar, burada hazineyi temsilen hareket etmemekte aksine kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumak için işlem yapmaktadır. Hazine avukatını vekil tayin etmiş olması da hazine adına hareket ettiğini kabul için yeterli değildir.
Taşıdığı kayyımlık sıfatı ile açtığı eldeki dava yönünden 492 sayılı Harlar Kanunu kapsamında harçtan muafiyeti olmadığı gibi, işlemi de harçtan müstesna kılınmamıştır.
Diğer taraftan, Antalya İl Defterdarının kayyım olarak atanmasına dayanak teşkil eden 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2. maddesinin 4. fıkrasında “Kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır.” hükmüne yer verilmiş ise de burada yargı harçlarından bağışıklığa ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Maddede yer alan harçlardan müstesna olunan haller kapsamına yargı harçlarının dahil olup olmadığı hususuna gelince;
Benzer bir kanuni düzenlemenin irdelendiği Hukuk Genel Kurulu’nun 24.12.2008 gün ve 2008/18-777 E., 2008/788 K. sayılı kararında; direnme kararını temyiz eden Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün temyiz ve Yargıtay başvuru harcından muaf olup olmadığı hususu önsorun olarak değerlendirilmiş ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 77. maddesindeki “…Tüm iş ve işlemleri, her türlü vergi, resim, harç ve katılım payından istisnadır.” hükmünün, açıkça yer verilmeyen yargı harçlarını kapsamadığı benimsenmiştir.
Hal böyle olunca, Kanunda kayyımlıkla ilgili işlemlerin parasal yükümlülüklerden bağışık olduğu belirtilmiş ise de, açıkça yer verilmeyen yargı harcının bu bağışıklık içerisinde olduğunun kabulüne olanak yoktur.
Yukarıda açıklanan ilkeler ışığında somut olay bu yönüyle değerlendirildiğinde; davacı eldeki davayı açarken, başlangıçta başvurma harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcını yatırmamıştır. Dosyada bu harçların daha sonra ikmal edildiğine ilişkin bir ara karar bulunmadığı gibi, tahsile ilişkin bir bilgi ve belge de yer almamaktadır.
Davacı kayyım, 492 sayılı Kanun kapsamında harçtan muaf olmadığı gibi, 3561 sayılı Kanun’un 2. maddesinin 4. fıkrası hükmünün yargı harçlarını kapsamadığı belirgin olduğuna göre, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir.
Öyleyse, davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, başvurma harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcı ödenmedikçe, eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler gözardı edilerek dava açılırken usulünce yatırılmış yargı harcı olmadan yargılamaya devamla hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Buna göre mahkemece yapılacak iş; davacı kayyıma anılan yargı harçlarını ödemesi konusunda usulünce önel verilerek, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.
O halde Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır.
Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
SONUÇ: Davalı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile, direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı BOZULMASINA, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, karar düzeltme yolu kapalı olmak üzere 12.04.2017 gününde oybirliği ile karar verildi.

Hukuk Genel Kurulu         2011/3-629 E.  ,  2011/613 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Ankara 22. Asliye Hukuk Mahkemesi
TARİHİ : 19/10/2010
NUMARASI : 2010/330-2010/428

Taraflar arasındaki “itirazın iptali” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda; Ankara 22.Asliye Hukuk Mahkemesince davanın reddine dair verilen 16.04.2009 gün ve E:2008/301, K:2009/131 sayılı kararın incelenmesi davacı Gaip “N.kardeşi F.” kayyım vekili tarafından istenilmesi üzerine, Yargıtay 3.Hukuk Dairesinin 03.11.2009 gün ve E:14004, K:17336 sayılı ilamı ile bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiştir.
TEMYİZ EDEN : Davacı G.. “N.kardeşi F.” kayyım vekili

  HUKUK GENEL KURULU KARARI

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kâğıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:
Dava, haksız işgal tazminatının tahsili için girişilen icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Mahkemece davanın reddine dair verilen karar, davacı vekilinin temyizi üzerine Özel Dairece işin esasına yönelik olarak bozulmuştur.
Mahkeme önceki kararında direnmiş, bu karar, davacı “gaip N. kardeşi F. kayyımı” vekili tarafından gerekli peşin temyiz harcı ile Yargıtay’a başvuru harcı yatırılmadan temyiz edilmiş; Hukuk Genel Kurulu’nun geri çevirme kararı üzerine bu eksiklik giderilmekle temyiz incelemesine geçilmiştir.
Dosya kapsamından; eldeki itirazın iptali konulu dava açılırken davacı tarafça ödenmesi gereken maktu başvuru harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcının mahkeme veznesine yatırılmadığı anlaşılmıştır.
Bu nedenledir ki, Hukuk Genel Kurulu’ndaki görüşmede, işin esasına girilmezden evvel, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 11 ve 32.madde hükümleri karşısında, dava açılırken ödenmesi gereken maktu başvuru harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcı ödenmeksizin eldeki davaya devam edilmesi olanağının bulunup bulunmadığı; dolayısıyla belirtilen harçlar tahsil edilmeden işin esasının çözümlenip çözümlenemeyeceği hususu, ön sorun olarak ele alınmıştır.
Öncelikle “harç” kavramı ile ilgili şu açıklama ve saptamaların yapılmasında yarar vardır:
Kamu hizmetlerinin kurulması ve yürütülmesi için gerekli olan mali kaynağın sağlanması amacıyla devletin egemenlik gücüne dayanarak koyduğu mali yükümlerden kaynaklanan alacakları genel olarak kamu alacakları olarak nitelendirilmektedir.
Devletin kamu alacağını oluşturan gelir kaynaklarından birini ise, kamu hizmetlerinden yararlananların ödedikleri harçlar oluşturmaktadır.
Harç, bazı kamu hizmetlerinden yararlanan ve hatta kanun hükmü ile yararlanmak zorunda bırakılan özel ve tüzel kişilerin, özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kuruluşlarının hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında, belli bir ölçüde bu hizmetlerin maliyetine katılmaları amacıyla konulan ve zor unsuruna dayanan mali yükümlülüklerdir (Pınar, Burak:Yargı ve İcra Harçları, Ankara 2009, s.1-3).
Diğer bir deyişle harç, adli ve idari hizmetlerde ve bu hizmetin gerektirdiği masrafları karşılamak mülahazasıyla gerçek ve tüzel kişilerden hazinece alınan bir paradır. Yapılan işler ve görülen hizmet amme hizmetinden ziyade, kişilerin şahsına ve menfaatine ilişkindir (YİBK’nun 23.12.1976 gün ve E:1976/11-7, K:6 sayılı ilamı).
Anayasa Mahkemesi de harcı, verginin özel ve ayrıksı bir türü olarak tanımlamıştır (17.12.1968 gün ve E:1968/12, K:65; 24.10.1974 gün ve E:1974/31, K:43;14.01.2010 gün ve E:2009/27, K:2010/9 sayılı kararları ve aynı mahiyette Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Harçlar konusunda genel düzenleme içeren 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun gerekçesinde harcın tanımı, “fertlerin özel menfaatlerine ilişkin olarak, kamu kurumları ve hizmetlerinden yararlanmaları karşılığında yaptıkları ödemelerdir” biçiminde yapılmış ve bu tanım,  Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve E:1986/20, K:1987/9; 14.02.1991 gün ve E:1990/18, K:1991/14; 28.09.1995 gün ve E:1995/24, K:52;Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı kararlarında da benimsenmiştir.
Buna göre, bir hizmetin harç konusu olabilmesi için; kişilerin bir kamu kurumundan yararlanmaları, kişilere kamu eliyle özel bir yarar sağlanması ve kamu idaresinin kişilerin özel bir işiyle uğraşması gerekmektedir (YİBK’nun 7.12.1964 gün ve E:1964/3, K:5;Anayasa Mahkemesi’nin 31.03.1987 gün ve E:1986/20, K:1987/9 sayılı kararları).
Bir kamu hizmetinden dolayı harç alınabilmesi, bu hizmetin kanunla belirlenmesine ve bu hususla ilgili harç alınmasına ilişkin düzenlemelerin de kanunda yer almasına bağlıdır.
Nitekim 1982 Anayasası’nın 73/3.maddesi; “Vergi, resim, harç ve benzeri mali yükümlülükler kanunla konulur, değiştirilir veya kaldırılır.” hükmünü içermektedir.
Bu Anayasa kuralının, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça gösterilmesi amacına yönelik bulunduğu açıktır. O halde, harca ilişkin bir yasa hükmünün yorumu ve uygulanmasında, bu ilke ve amacın gözden uzak tutulmaması gerekir. Aksi halde, kişi ve kurumların yasal dayanağı olmayan bir yükümlülük altına sokulmaları veya Devletin önemli bir gelir kaynağından yoksun bırakılması gibi, yasa koyucunun amacına aykırı ve sakıncalı sonuçların doğmasına yol açılmış olur (HGK’nun 12.05.1982 gün ve E:1982/5-341, K:493 sayılı ilamı).
Bu kanunilik ilkesine paralel olarak, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 1.maddesinde, bu kanuna göre alınacak harçlar arasında, diğer harçlar yanında, yargı harçları da bulunmaktadır.
Aynı Kanunun 2.maddesinde ise, yargı işlemlerinden bu Kanuna bağlı (1) sayılı tarifede yazılı olanların, yargı harçlarına tabi olduğu vurgulanmıştır.
Yargı harcı, devletin mahkemeler aracılığıyla yaptığı hizmete, ondan yararlananların katkısıdır (YİBK’nun 16.12.1983 gün ve E:1983/5, K:6 sayılı ilamı).
Kanunla açıkça yargı harçlarından muaf olduğu ya da işleminin müstesna olduğuna ilişkin düzenleme yapılmamış olan herkes, bu harçları ödemekle yükümlüdür.
Görülmektedir ki, vergi, resim ve harç gibi parasal yükümlülüklerin veya bunlardan bağışıklığın, kapsam ve içeriğinin hiçbir kuşkuya yer vermeyecek biçimde ve açıkça yasada gösterilmesi gerekir.
492 sayılı Harçlar Kanunu ile buna bağlı tarifede ve yine bu kanunda yapılan atıf nedeniyle bazı özel yasalarda istisna ve muafiyetler ayrıca düzenlenmiştir.
Anılan Kanununun “istisna ve muaflıklar” başlıklı 13.maddesinde harçtan müstesna işlemler düzenlenmiş; 59.maddesinde ise; “Harçtan müstesna tutulan işlemler” başlığı altında hangi işlemlerin harçtan istisna olduğu sıralanmış, son fıkrasında ise; “Yukarıda yer alan istisnalara ilave olarak özel kanunlarda yer alan muafiyet ve istisnalara ilişkin hükümler saklıdır.” düzenlemesi getirilmiştir.
492 Sayılı Kanun’un 13.maddesinin (j) bendinde ise, genel bütçeye dahil idarelerin bu Kanunun (1) ve (3) sayılı tarifeye giren bütün işlemlerinin harçtan müstesna olduğu belirtilmiştir.
Harca ilişkin bu genel açıklamalardan sonra, gaip “N. kardeşi F.” adındaki kişinin hak ve menfaatlerini korumak üzere, 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca kayyım olarak atanarak, verdiği açık yetki ile Hazine avukatı vekili vasıtasıyla eldeki davayı açan Ankara İl Defterdarının hukuksal durumunun irdelenmesinde yarar vardır:
Dosyada delil olarak yer alan Ankara 12.Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 03.04.2007 tarih ve 2006/97 E. 2007/87 sayılı kararı ile, eldeki davaya konu 36161 ada 1 parsel sayılı taşınmazın 91/34347 hissesi oranında maliki olan gaip “N. kardeşi F.” adındaki kişinin hak ve menfaatlerini korumak üzere, 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanun uyarınca, Ankara İl Defterdarı kayyım olarak atanmış; yazılı olarak verdiği yetki ile de hazine avukatı sıfatını taşıyan vekili aracılığıyla,  kayyım sıfatıyla temsil ettiği gaip kişinin hak ve menfaatini korumak için, eldeki davayı açmıştır.
Önemle vurgulamakta yarar vardır ki,  mahkeme kararıyla kayyım olarak atanan ve gaip kişi adına yaptığı bu iş ve işlemler nedeniyle, 3561 Sayılı Kanun kapsamında bir yönetim kayyımı olan Defterdar; burada hazineyi temsilen hareket etmemekte; aksine kayyımlık görevi gereği gaip kişinin anılan taşınmazdaki hak ve menfaatlerini korumak için işlem yapmaktadır. Hazine avukatını vekil tayin etmiş olması da hazine adına hareket ettiğini kabul için yeterli değildir.
Taşıdığı kayyımlık sıfatı ile açtığı eldeki dava yönünden 492 sayılı Harlar Kanunu kapsamında harçtan muafiyeti olmadığı gibi, işlemi de harçtan müstesna kılınmamıştır.
Diğer taraftan, Ankara İl Defterdarının kayyım olarak atanmasına dayanak teşkil eden 3561 sayılı Mal Memurlarının Kayyım Tayin Edilmesine Dair Kanunun 2/son maddesinde de “Kayyımlıkla ilgili işlemler, her türlü vergi, resim, harç, katkı payı gibi mali yükümlülüklerden müstesnadır.” Hükmüne yer verilmiş ise de burada yargı harçlarından bağışıklığa ilişkin özel bir düzenleme bulunmamaktadır.
Maddede yer alan harçlardan müstesna olunan haller kapsamına yargı harçlarının dahil olup olmadığı hususuna gelince;
Benzer bir kanuni düzenlemenin irdelendiği, Hukuk Genel Kurulu’nun 24.12.2008 gün ve E:2008/18-777, K:788 sayılı ilamında; direnme kararını temyiz eden Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün temyiz ve Yargıtay başvuru harcından muaf olup olmadığı hususu,  önsorun olarak değerlendirilmiş ve 5737 sayılı Vakıflar Kanunu’nun 77.maddesindeki “…Tüm iş ve işlemleri, her türlü vergi, resim, harç ve katılım payından istisnadır.” hükmünün açıkça yer verilmeyen yargı harçlarını kapsamadığı benimsenmiştir.
Hal böyle olunca, Kanunda kayyımlıkla ilgili işlemlerin parasal yükümlülüklerden bağışık olduğu belirtilmiş ise de, açıkça yer verilmeyen yargı harcının bu bağışıklık içerisinde olduğunun kabulüne olanak yoktur. Bu hususlar eldeki dosyada verilen Hukuk Genel Kurulu’nun 08.06.2011 gün ve E:2011/3-243, K:392 sayılı geri çevirmeye ilişkin ilamında da vurgulanmıştır.
Öte yandan, yargı harçlarının konusuna giren, yani yargı harcına tabi işlemleri, genel olarak mahkeme harçları ve icra ve iflas harçları olmak üzere ikiye ayırmak mümkündür.
Yargı harçlarının konusunu oluşturan harçlardan ilki mahkemelerde ödenecek harçlar olup; bunlar başvurma harcı, celse harcı ile karar ve ilam harcıdır.
Harcın kimden alınacağı konusu, 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Mükellef” başlığını taşıyan 11.maddesinde düzenlenmiş; bu madde ile, genel olarak yargı harçlarının, davayı açan veya harca konu olan işlemin yapılmasını isteyen kişilerce ödenmesi yükümlülüğü getirilmiştir.
492 sayılı Harçlar Kanunu’nun “Nispi harçlarda ödeme zamanı” başlıklı 28.maddesinin 1.fıkrasında aynen “(1) sayılı tarifede yazılı nispi harçlar aşağıdaki zamanlarda ödenir” denildikten sonra 23/07/2010 gün ve 6009 S.K/18.maddesi ile değişik (a) bendinde “Karar ve ilam harcı” alt başlığı ile “Karar ve ilam harçlarının dörtte biri peşin, geri kalanı kararın verilmesinden itibaren iki ay içinde ödenir. Şu kadar ki, ölüm ve cismani zarar sebebiyle açılan maddi ve manevi tazminat davalarında peşin alınan harcın oranı yirmide bir olarak uygulanır. Bakiye karar ve ilam harcının ödenmemiş olması, hükmün tebliğe çıkarılmasına, takibe konulmasına ve kanun yollarına başvurulmasına engel teşkil etmez.”düzenlemesine yer verilmiştir.
Aynı Kanunun “Harcı Ödenmeyen İşlemler” başlığını taşıyan 32.maddesinde ise, “Yargı işlemlerinden alınacak harçlar ödenmedikçe müteakip işlemler yapılmaz. Ancak ilgilisi tarafından ödenmeyen harçları diğer taraf öderse işleme devam olunmakla beraber bu para muhakeme neticesinde ayrıca bir isteğe hacet kalmaksızın hükümde nazara alınır.”hükmü getirilmiştir.
Yukarıda belirtilen madde hükümlerinden de anlaşılacağı üzere, karar ve ilam harcının peşin olarak yatırılması gereken miktarı ile maktu başvuru harcı ödenmedikçe, davaya devam edilmesi olanağı bulunmamaktadır.
Nitekim, 492 Sayılı Kanun’un 29.maddesinde, yargılama sırasında tesbit olunan dava değerinin, dava dilekçesinde bildirilen değerden fazla olduğu anlaşılırsa, yalnız o celse için yargılamaya devam olunacağı, takip eden celseye kadar noksan değer üzerinden peşin karar ve ilam harcı tamamlanmadıkça davaya devam olunamayacağı; Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 409 uncu maddesinde de gösterilen süre içinde dosyanın işleme konulmasının noksan olan harcın ödenmesine bağlı olduğu belirtildiğine göre, dava açıldığında yatırılması gereken başvurma harcı ile peşin karar ve ilam harcının hiç yatırılmaması halinde de, aynı şekilde anılan harçlar ilgilisince ödenmedikçe davaya devam edilmesi olanağından söz edilemez.
Somut olay bu yönüyle değerlendirildiğinde; davacı eldeki davayı açarken, başlangıçta başvurma harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcını yatırmamıştır. Dosyada bu harçların daha sonra ikmal edildiğine ilişkin bir ara kararı bulunmadığı gibi, tahsile ilişkin bir belge de yer almamaktadır.
Yukarıda belirtildiği üzere, davacı kayyım, 492 Sayılı Kanun kapsamında harçtan muaf olmadığı gibi, 3561 Sayılı Kanun’un 2/son madde hükmünün yargı harçlarını kapsamadığı belirgin olduğuna göre, işlemi de yargı harçlarından müstesna değildir.
Öyleyse, davacının yargı harçlarını ödeme yükümü altında olduğu anlaşıldığına göre, başvurma harcı ile peşin nispi karar ve ilam harcı ödenmedikçe, eldeki davaya devam etme olanağı bulunmamaktadır.
Mahkemece, yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler ve ortaya konulan ilkeler göz ardı edilerek, dava açılırken usulünce yatırılmış yargı harcı olmadan yargılamaya devamla hüküm kurulmuş olması doğru değildir.
Buna göre mahkemece yapılacak iş; davacı kayyım’a anılan yargı harçlarını ödemesi konusunda usulünce önel verilerek, sonucuna göre bir karar vermek olmalıdır.
Hal böyle olunca; yukarıda açıklanan değişik gerekçe ve nedenlerle direnme kararının bozulmasına; bozma nedenine göre, davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada  incelenmesine yer olmadığına, karar vermek gerekmiştir.
SONUÇ: Direnme kararının yukarıda gösterilen değişik gerekçe ve nedenlerden dolayı 6217 sayılı Kanunun 30.maddesi ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’na eklenen “Geçici madde 3” atfıyla uygulanmakta olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun 429. Maddesi gereğince BOZULMASINA, bozma nedenine göre davacı vekilinin işin esasına yönelik temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına, istek halinde temyiz peşin harcının yatırana geri verilmesine, 12.10.2011 gününde, oybirliği ile karar verildi.

Exit mobile version