2022 YılıHGKTebligat

UYAP üzerinden alınan mahkeme kararının, Mahkemece tebliğe çıkartılmadan, İcra Emri Ekinde Gönderilmesi Nedeniyle Karardan Haberdar Olunması, Kanun Yoluna Başvuru Süresini Başlatmaz.

ÖZET : UYAP üzerinden alınan mahkeme kararının, Mahkemece tebliğe çıkartılmadan, İcra Emri Ekinde Gönderilmesi Nedeniyle Karardan Haberdar Olunması, Kanun Yoluna Başvuru Süresini Başlatmaz.

Hukuk Genel Kurulu         2021/30 E.  ,  2022/663 K.

“İçtihat Metni”

MAHKEMESİ : Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi

1. Taraflar arasındaki “tazminat” davasından dolayı yapılan yargılama sonunda, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi tarafından ilk derece mahkemesi kararına yönelik davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine, davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesinin kararı kaldırılarak davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş. yönünden davanın kısmen kabulüne dair verilen karar, davacı vekili ve davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 11. Hukuk Dairesince yapılan inceleme sonunda bozulmuş, Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince Özel Daire bozma kararına karşı direnilmiştir.
2. Direnme kararı davacı vekili ve davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
3. Hukuk Genel Kurulunca dosyadaki belgeler incelendikten sonra gereği görüşüldü:
I. YARGILAMA SÜRECİ
Davacı İstemi:
4. Davacı vekili; tarafların … Özel Sağ. ve Turz. Hiz. A.Ş.’nin paydaşları ve aynı zamanda 23.09.2008 tarihli … Hisse Alım Sözleşmesinin tarafı olduklarını, anılan sözleşmenin 6.6. maddesinde müvekkilinin … Sağlık ve Turz. Hiz. A.Ş.’nin yönetim kurulu başkanı seçileceği ve şirketi en üst düzeyde temsil etmeyi en erken 31.12.2010 tarihine kadar sürdüreceğinin kararlaştırıldığını, ayrıca 10.000TL aylık huzur hakkı ödeneceği ve bu tutarın her yıl (ÜFE+TEFE)/2 oranında artırılacağının belirtildiğini, müvekkilinin anılan şirkette 24.09.2008 ile 22.06.2009 tarihleri arasında yönetim kurulu başkanlığı yaptığını, ancak 22.06.2009 tarihli genel kurulda müvekkilinin yönetim kurul üyesi olarak seçilmesine rağmen, yönetim kurulu başkanlığına seçilmediğini, bu durumun taraflar arasındaki sözleşmeye aykırılık teşkil ettiğini, davalıların sözleşmeye aykırı davranmaları nedeniyle müvekkilinin 22.06.2009 tarihinden 31.12.2010 tarihine kadar olan 199.717,87TL huzur hakkından mahrum kaldığını ileri sürerek müvekkilinin 199.717,87TL zararının ticari temerrüt faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalılar Cevabı:
5.1. Davalı …Ş. vekili; davacının Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/330 E. sayılı dosyasında 24.09.2008 ile 22.06.2009 tarihleri arasındaki huzur hakkı için talepte bulunduğunu ve fazlaya ilişkin haklarını saklı tutmadığını, bu nedenle artık eldeki davayı açamayacağını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 408/2 maddesi gereğince yönetim kurulu üyelerine ödenecek huzur hakkı, ücret ve benzeri ödemelerle ilgili kararların sadece genel kurul tarafından alınabileceğini, pay sahipleri arasında yapılan sözleşme ile huzur hakkı kararlaştırılamayacağını, öte yandan davacının 22.06.2009 tarihli genel kurulda haklı sebeple yönetim kurulu başkanı seçilmediğini, kaldı ki zarar eden şirketin huzur hakkı ödemesinin mümkün olmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.2. Davalı … Özel Sağlık ve Turizm Hizmetleri Tic. A.Ş. vekili; Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 2009/330 E. sayılı dosyasının eldeki dava için kesin hüküm teşkil ettiğini, huzur hakkı, ücret ve benzeri ödemelerle ilgili kararların sadece genel kurul tarafından alınabileceği için 23.08.2009 tarihli sözleşmenin geçersiz olduğunu, ayrıca davacının yönetim kurulu başkanı olarak seçilmediği 22.06.2009 tarihli genel kurul kararına karşı iptal davası açmadığını ileri sürerek davanın reddini savunmuştur.
5.3. Davalı … Hizmetleri A.Ş. ve davalı …; usulüne uygun yapılan tebligata rağmen davaya cevap vermemişlerdir.
İlk Derece Mahkemesi Kararı:
6. Eskişehir Asliye Ticaret Mahkemesinin 06.12.2016 tarihli ve 2014/350 E., 2016/800 K. sayılı kararı ile; davaya konu 23.09.2008 tarihli sözleşmenin pay sahipleri sözleşmesi olduğu ve sözleşmenin 6.6 maddesinin davalı … Özel Sağlık ve Turizm Hizmetleri Tic. A.Ş. dışında imzası bulunan diğer davalıları bağlayıcı olduğu, müteselsil sorumluluk söz konusu olduğundan bütün sözleşme taraflarına dava açılma zorunluluğunun bulunmadığı, 22.06.2009 tarihli genel kurulda alınan yönetim kurulunda alınan huzur hakkı verilmeyeceğine yönelik karara davacının olumlu oy kullandığı ve dolayısıyla davacının 22.06.2009 ila 22.06.2010 tarihleri arasında huzur hakkını talep edemeyeceği, 22.06.2010 ilâ 31.12.2010 tarihleri arası için toplam 75.047,48TL huzur hakkı talep edebileceği gerekçesiyle davalı … Özel Sağlık ve Turizm Hizmetleri Tic. A.Ş. hakkındaki davanın reddine, diğer davalılar hakkındaki davanın kısmen kabulü ile 91.933,49TL’nin avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmiştir.
Bölge Adliye Mahkemesi Kararı:
7. İlk derece mahkemesinin yukarıda belirtilen kararına karşı davacı vekili ve davalı …Ş. vekili tarafından istinaf başvurusunda bulunulmuştur.
8. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 30.04.2018 tarihli ve 2017/99 E., 2018/424 K. sayılı kararı ile; davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10.01.2017 tarihinde fiziki olarak almak suretiyle Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 E. sayılı takip dosyası ile ilamlı icra takip başlattığı, davacı vekilinin ilk derece mahkemesinin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle gerekçeli kararın gerekçesine 10.01.2017 tarihi itibariyle tüm hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğu, ancak istinaf talebinin 27.01.2017 tarihinde yapıldığı, gerekçeli karar davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edilmiş ise de öğrenme tarihi (10.01.2017) ile birlikte iki haftalık istinaf süresi başladığından, davacının 27.01.2017 tarihli istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığı, davalı … Sağlık Hizmetleri A.Ş. vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesinde ise; 22.06.2010 ile 31.12.2010 tarihleri arasındaki dönem için davacının huzur hakkı yönünden toplam zararının 67.897,82TL olduğu, ancak davacının yönetim kurulu başkanlığından alındıktan sonraki dönemde tasarruf ettiği masraf ile yönetim kurulu başkanı olarak görev yapmamasından kaynaklanan elde edeceği kazanç gözetilerek 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi gereğince davacının zararından takdiren %25 oranında indirim yapılması gerektiği gerekçesiyle davacının istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığından reddine, davalı …Ş. vekilinin istinaf başvurusunun kısmen kabulü ile ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davalı …Ş. hakkındaki davanın kısmen kabulü ile 50.923,36 TL’nin davalı …Ş.’den avans faizi ile birlikte tahsiline karar verilmiştir.
Özel Daire Bozma Kararı:
9. Bölge Adliye Mahkemesinin yukarıda belirtilen kararı, süresi içinde davacı vekili ve davalı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
10. Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin 11.09.2019 tarihli ve 2018/3559 E., 2019/5283 K. sayılı kararı ile; “…Dava, sözleşmeye aykırılık iddiasına dayalı tazminat davasıdır.
Yerel mahkemece verilen kararın, davacı vekili ve davalı … şirket vekili tarafından istinaf edilmesi sonrasında Bölge Adliye Mahkemesince, istinaf başvurusunun süresinde yapılmadığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmiştir.
HMK 91. maddesine;”(1) Süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar.”, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin düzenlendiği HMK 345. maddesinde ise; “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar…” düzenlemeleri mevcuttur.
Bölge Adliye Mahkemesince, yerel mahkemenin 06/12/2016 tarihinde karar verdiği, gerekçeli kararın 16/12/2016 tarihinde yazıldığı, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10/01/2017 tarihinde Ankara 3. İcra Müdürlüğü’nün 2017/13433 sayılı takip dosyasına konu ettiği, bu halde davacı vekilinin yerel mahkemenin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle kararın gerekçesini 10/01/2017 tarihi itibariyle tüm hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğunun anlaşıldığı ve “öğrenme” ile birlikte 2 haftalık istinaf süresi başladığı, 27/01/2017 tarihinde ise harcı yatırılmak suretiyle süresi geçtikten sonra istinaf kanun yoluna başvurulduğu gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmişse de, sürelerin başlangıcına ilişkin ana kuralın düzenlendiği HMK 91. maddesinde, sürelerin ilgilisine “tebliğ” ile başlayacağı, tefhimle sürenin başlaması halinin dahi kanunda bu hususun açıkça ve ayrıca belirtilmiş olmasına bağlandığı, yine istinaf kanun yoluna başvurusu süresinin düzenlendiği HMK 345 maddesinde, istinaf yoluna başvurma süresinin ilamın usulen ilgili tarafa “tebliği” ile başlayacağı düzenlemesi karşısında, istinaf kanun yoluna başvuru süresinin “öğrenme” ile başlayacağı kabulü yerinde değildir.
Bu itibarla, dosya kapsamından yerel mahkeme kararının davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde ve süresi içinde istinaf başvurusunda bulunduğu anlaşıldığından, Bölge Adliye Mahkemesince davacı vekili tarafından ileri sürülen sebepler yönünden de esasa girilerek istinaf incelemesi yapılması gerekirken, yazılı şekilde davacı vekilinin istinaf dilekçesinin reddine karar verilmesi doğru görülmemiş, kararın bu nedenle bozulması gerekmiştir.
2-Bozma sebep ve şekline göre, davacı ve davalı vekillerinin davanın esasına ilişkin temyiz itirazlarının incelenmesine şimdilik gerek görülmemiştir…” gerekçesiyle karar bozulmuştur.
Direnme Kararı:
11. Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesinin 09.12.2019 tarihli ve 2019/1681 E., 2019/1531 K. sayılı kararı ile; önceki gerekçeye ek olarak, tebligatın iki unsurunun bulunduğu, bunlardan birincisinin ilamın tüm gerekçe ve hükmü ile öğrenilmesi ve ikincisinin ise bunun belgelenmesi olduğu, davacı vekili tarafından ilamı icraya koymak sureti ile zaten ilamın gerekçe ve hüküm yönünden öğrenildiği, ayrıca ilamın icraya konu edilerek takip talebine eklenmek suretiyle de bu durumun belgelendirildiği, dolayısıyla kararın davacı vekiline en geç ilamlı icra takibine başlandığı ve takip tarihine eklendiği tarih olan 10.01.2017 tarihi itibarı ile tebliğ edildiğinin kabul edilmesi gerektiği, öte yandan davacı vekilinin kararın kendisine tebliğ edilmediğinden bahisle istinaf başvurusunun süresinde yapıldığı yönündeki isteminin de Türk Medeni Kanunu’nun 2. maddesindeki dürüstlük kuralına ve çelişkili davranış yasağına aykırı olduğunu ileri sürerek direnme kararı verilmiştir.
Direnme Kararının Temyizi:
12. Direnme kararı süresi içinde davacı vekili ve davalı …Ş. vekili tarafından temyiz edilmiştir.
II. UYUŞMAZLIK
13. Direnme yoluyla Hukuk Genel Kurulu önüne gelen uyuşmazlık; ilk derece mahkemesi kararı tebliğ edilmeden önce davacı vekili tarafından kararın UYAP ortamından alınarak ilamlı icra takibine başlanmış olması karşısında, icra takip tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilip edilemeyeceği, buradan varılacak sonuca göre davacı vekilinin istinaf başvurusunun süresinde olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
III. GEREKÇE
14. Yargılamanın sürüncemede kalmasını önlemek ve makul sürede tamamlanmasını sağlamak için hem taraflar hem de mahkemeler bakımından süreler öngörülmüştür. Süreler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 90 ilâ 94. maddeleri arasında düzenlenmiştir. HMK’nın sürelere ilişkin düzenlemesinin maddi hukuka değil, usul hukukuna ilişkin olduğu öncelikle belirtilmelidir. Süreler, kanun tarafından belirlenen süreler ve hâkim tarafından belirlenen süreler olmak üzere iki ana kategoride incelenmelidir (HMK m. 90/1).
15. Sürenin dayanağını bir kanun hükmü oluşturuyorsa kanuni süreden bahsedilir. Taraflar için kanunda öngörülmüş bulunan süreler kesindir (HMK m. 94/1); hâkim bu süreleri artıramaz veya azaltamaz. Bir kanuni süre içerisinde yapılması gereken işlem o süre içerisinde yapılmazsa (örneğin süresi içerisinde istinaf yoluna başvurulmazsa) o hak düşer. Bir işlemin kanuni (kesin) süresi içerisinde yapılıp yapılmadığı mahkemece re’sen gözetilir. Başka bir deyişle kanuni (kesin) süreler hak düşürücü süre niteliğindedir.
16. Hak düşürücü süre, hak sahibinin hakkın korunması için kanunda öngörülen süre içerisinde belirlenen eylem veya işlemleri yapmaması nedeniyle hakkın sona ermesi sonucunu doğuran süredir. Hak düşürücü sürelerin kanunla düzenlenmesi asıldır. Hak düşürücü süreler hakkı tamamen sona erdiren, yok eden ve düşüren sürelerdir. Hak düşürücü sürenin sonunda hakkın sona ermesi için karşı tarafın bir eylem veya işlem yapmasına gerek yoktur. Hak, belirtilen sürenin geçmesiyle kendiliğinden son bulur.
17. HMK’nin 91. maddesi gereğince süreler, taraflara tebliğ tarihinden veya kanunda öngörülen hallerde tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. Buna göre süreler, kural olarak tebliğ tarihinden; kanunda açıkça öngörülen hallerde ise tefhim tarihinden itibaren işlemeye başlar. Kanunda açıkça sürenin başlangıcının tefhim tarihi olduğu belirtilmemiş ise süre, her halükarda tebliğ tarihinden itibaren başlayacaktır.
18. Tebligat (tebliğ), hukuksal bir işlemin ilgili kimsenin bilgisine sunulması için yetkili makamın, kanunun öngördüğü esas ve usullere uygun bir biçimde yazı veya ilan yoluyla yaptığı belgeleme işlemidir. Buna göre esasında tebligatın iki temel işlevi bulunmaktadır. Bunlar muhatabın bilgilendirilmesi ve bu bilgilendirme işleminin belgelendirilmesidir (Tanrıver, Süha: Medeni Usul Hukuku C. I, Ankara, 2020, s. 455). Hemen belirtilmelidir ki, bilgilendirme ve belgelendirme (tevsik) gerçekleşmiş olsa dahi tebligattan bahsedilebilmesi için bu bilgilendirme ve belgelendirmenin kanunun aradığı şekilde, kanunda öngörülen kişilerce ve kanunda belirtilen şekillerde yapılması gerekmektedir.
19. Tebligat ile ilgili yasal düzenlemeler tamamen şekli olduğundan gerek tebliğ işlemi, gerekse tebliğ tarihi kural olarak ancak kanun ve yönetmelikte emredilen şekillerle tevsik ve dolayısıyla ispat olunabilir. 7201 sayılı Tebligat Kanunu, Tebligat Kanunu’nun Uygulanmasına Dair Yönetmelik ve Elektronik Tebligat Yönetmeliği’nin bu konuda etkili önlemler almış olmasının amacı, tebligatın bir an evvel muhatabına ulaşmasını ve onun tarafından kabul edilmesini sağlamaktır. Buradan hareketle bir husus kanun ve yönetmeliklerde belirtilen şekillerle taraflara tebliğ edilmemişse, sair suretlerle tarafların tebligat konusundan daha önce haberdar olunduğu ve bu bilgilenmenin belgelendiği ileri sürülse dahi hak düşürücü sürenin başlamayacağı kabul edilmelidir (Hukuk Genel Kurulunun 21.10.2015 tarihli ve 2013/19-2415 E., 2015/2335 K. sayılı kararı).
20. Tebligat özellikle anayasal bir özgürlük olan hak arama özgürlüğünün bir boyutunu oluşturan savunma hakkının kullanımı açısından, özel bir anlam ve önem taşımaktadır. Ayrıca adil yargılanma hakkının bir unsuru olan hukuki dinlenilme hakkı, kişilerin kendileriyle ilgili hukuki bir prosedür hakkında bilgi sahibi olmalarını gerektirir ve bu gereklilik ilgiliye yapılacak tebligatla sağlanacağından tebliğ işlemlerinin adil yargılanma hakkının gerçekleştirilmesi bakımından da büyük önem taşıdığı açıktır.
21. Yapılan açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davacı vekili tarafından ilk derece mahkemesinin kararı, UYAP ortamından fiziki olarak temin edilmek suretiyle 10.01.2017 tarihinde Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 E. sayılı takip dosyası ile ilamlı icra takibi başlattığı, icra emrinin ekinde mahkeme kararının bir örneğinin yer aldığı, gerekçeli kararın davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği, bunun üzerine davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde istinaf kanun yoluna başvurduğu anlaşılmaktadır.
22. Bölge Adliye Mahkemesince, ilk derece mahkemesinin 06.12.2016 tarihinde karar verdiği, gerekçeli kararın 16.12.2016 tarihinde yazıldığı, davacı vekilinin ilk derece mahkemesi kararını 10.01.2017 tarihinde Ankara 3. İcra Müdürlüğünün 2017/13433 sayılı takip dosyasına konu ettiği, bu halde davacı vekilinin ilk derece mahkemenin gerekçeli kararını UYAP üzerinden almak suretiyle 10.01.2017 tarihi itibariyle tüm hukuki sebepleri ile birlikte vakıf olduğu, bu itibarla 10.01.2017 tarihi itibariyle tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevlerinin gerçekleştiği, dolayısıyla 27.01.2017 tarihli istinaf kanun yolu başvurusunun süresinden sonra yapıldığı gerekçesiyle davacı vekilinin istinaf dilekçesinin süre yönünden reddine dair direnme kararı verilmiştir.
23. Hemen belirtilmelidir ki; HMK’nin 345. maddesi; “İstinaf yoluna başvuru süresi iki haftadır. Bu süre, ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlar. İstinaf yoluna başvuru süresine ilişkin özel kanun hükümleri saklıdır” hükmünü haizdir. Buna göre Kanun tarafından istinaf yoluna başvurulması için iki haftalık kanuni (kesin) süre öngörülmüş ve bu sürenin, ilamın tebliğiyle başlayacağı özellikle belirtilmiştir. Dolayısıyla istinaf yoluna başvuru süresi yukarıda da belirtildiği üzere hak düşürücü bir süredir. Bu sürenin başlangıcı istisnasız ilamın usulen taraflardan her birine tebliğiyle işlemeye başlayacaktır. İlk derece mahkemesinin gerekçeli kararı, taraflara kanun ve yönetmeliklerde belirtilen şekillerde tebliğ edilmemiş ise tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevlerinin gerçekleşmiş olmasının tebliğ açısından bir önemi bulunmamaktadır.
24. Bu durumda Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesince, ilk derece mahkemesi kararının davacı vekiline 24.01.2017 tarihinde tebliğ edildiği, davacı vekilinin 27.01.2017 tarihinde ve süresi içinde istinaf başvurusunda bulunduğu gözetilerek davacı vekili tarafından ileri sürülen sebepler yönünden de esasa girilerek istinaf incelemesi yapılması gerekmektedir.
25. Hukuk Genel Kurulunda yapılan görüşmeler sırasında; somut olayda ilamın icraya konu edilerek takip talebine eklenmek suretiyle tebligatın bilgilendirme ve belgelendirme işlevinin gerçekleştiğinin anlaşıldığı, dolayısıyla ilk derece mahkemesi kararının takip talebine eklendiği tarih olan 10.01.2017 tarihinin tebliğ tarihi olarak kabul edilmesi gerektiği, aksine durumun TMK’nın 2. maddesindeki dürüstlük kuralına ve çelişkili davranış yasağına aykırı olacağı, bu itibarla Bölge Adliye Mahkemesinin davacı vekilinin istinaf başvurusunun süre yönünden reddetmesinin hukuka uygun olduğu ve davacı vekilinin bu yöne ilişkin temyiz itirazlarının reddiyle kararın onanması, davalı …Ş. vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesi için ise dosyanın Özel Daireye gönderilmesi gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de; bu görüş yukarıda açıklanan nedenlerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
26. Hâl böyle olunca Hukuk Genel Kurulunca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uymak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.
IV. SONUÇ:
Açıklanan nedenlerle;
Davacı vekilinin temyiz itirazlarının kabulü ile direnme kararının Özel Daire bozma kararında gösterilen nedenlerden dolayı 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 371. maddesi gereğince BOZULMASINA,
Bozma kapsamına göre davalı …Ş. vekilinin tüm, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının bu aşamada incelenmesine yer olmadığına,
İstek hâlinde temyiz peşin harcının yatıranlara geri verilmesine,
Dosyanın 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 373/2. maddesi gereğince Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine, 17.05.2022 tarihinde oy çokluğu ile kesin olarak karar verildi.

İlgili Makaleler

Başa dön tuşu