Makaleler

Yasa ve İçtihatlarla Kısmı Haciz Fekkinde Tahsil Harcı Muamması

İcra takibinin sonunda Devlet, icra takibinin başarı ile sonuçlandırılmış olması nedeniyle bir harç alır. Konusu para veya para ile değerlendirilebilen bir şey olan icra takiplerinde buna tahsil harcı denir. Tahsil harcı, icra takibi konusunun değeri üzerinden nispi olarak alınır. 2004 sayılı İcra ve İflas Yasası’nın 15’inci maddesinde, yasada aksine hüküm bulunmadıkça bütün harç ve masrafların borçluya ait olduğu, ayrıca hüküm ve takibe hacet kalmaksızın borçludan tahsil olunacağı belirtilmiştir. Bu cihetle icra takibinin infaz veya haricen tahsil suretiyle sonlandırılması hâllerinde tahsil harcını ödeme yükümlülüğü borçluya aittir.

Ancak icra takibinin taraflarını ve Devleti karşı karşıya getiren kısmi haciz fekki sorunsalı uzun zamandır devam etmektedir. Örneğin; toplamda altı adet taşınmazına haciz konulan bir borçlu, alacaklısıyla anlaşarak, taşınmazlardan birindeki haczi kaldırarak o taşınmazı satıp elde edeceği parayla da borcunu ödemek istediğinde tahsil harcı ödeme yükümlülüğü ile karşı karşıya gelmektedir.

Temel görevi İcra ve İflas Hukuku olan Yargıtay 12. Hukuk Dairesi, kısmi haciz fekkinde tahsil harcı alınıp alınmayacağı hususunda 2012 yılına kadar vermiş olduğu kararlarında kısmi haciz fekkinin alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturmayacağı görüşünü benimsemekteydi. Söz konusu kararlardaki genel kanı, 23.02.2012 tarihli 2011/19241 Esas 2012/4921 Karar sayılı ilamda “(…) Tüm hacizlerin kaldırılması istemi, alacağın haricen tahsil edildiğine karine teşkil edeceğinden, hacizlerin kaldırılması için anılan yasa hükmüne uygun olarak tahsil harcının ödenmesi zorunludur. (…) Alacaklı vekilinin hacizli taşınmazlardan sadece birisine ilişkin haczin kaldırılması talebinde bulunması, başka bir ifade ile diğer taşınmazlar üzerinde haczin devam etmesi hâlinde yukarıda açıklanan kural uygulanamaz. Bu durumda, bir taşınmaz yönünden haczin kaldırılması istemi alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturmaz. (…)” şeklinde yer verildiği çerçevede ilerlemekteydi.

Yargıtay 12. Hukuk Dairesi’nin benimsediği görüş ile aynı doğrultuda olan Adalet Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından icra ve iflas dairelerine ilişkin düzenlenen tavsiyeler listesinde de “(…) Tüm hacizlerin fekkinde tahsil harcı alınmalıdır. Kısmi haciz fekki talebi olur ve geri kalan hacizli mallar borcu karşılayacak mahiyette ise alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturmadığından harç alınması gerekmez. (…)” denilmiştir.

Ancak Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından 2013 yılından itibaren, günümüze değin gelen, içtihat değişikliğine gidilerek kısmi haciz fekki taleplerinin alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturacağına dair görüş benimsenmeye başlanmıştır. Bu zamandan sonraki ilamlarda bu hususa “(…) 492 sayılı Harçlar Kanunu’nun 23. maddesinde; ‘Her ne sebep ve suretle olursa olsun, icra takibinden vazgeçildiğinin zabıtnameye yazılması için vazgeçilen miktara ait tahsil harcının yarısı alınır. Ancak haczedilen mal satılıp paraya çevrildikten sonra vazgeçilirse tahsil harcı tam olarak alınır.’ düzenlemesine yer verilmiştir. Somut olayda; hacizli taşınmazlardan birinin üzerindeki haczin kaldırılmasına yönelik alacaklı vekilinin talebi, alacağın haricen tahsil edildiğine karine teşkil edeceğinden, haczin kaldırılması için anılan yasa hükmüne uygun olarak harç ödenmesi zorunlu olup icra dairesince harç alınmasına yönelik işlemde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamaktadır. (…)” ifadeleriyle yer verilmiştir.

Uygulamada icra takibi taraflarını tatmin etmeyen durum ise, daha öncesinde kısmi haciz fekkinin alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturduğuna dair görüş benimsenmekte iken neden içtihat değişikliğine gidildiğine dair bir anlatım veya kısmi haciz fekkinin alacağın haricen tahsil edildiğine karine oluşturmasına dair bir dayanak bulamamalarıdır.
Karine, varlığı bilinmeyen bir olgu hakkında sonuç çıkarmamızı sağlayan bir belirtidir. Kanuni karineler ise varlığı bilinmeyen bir olgu hakkında sonuç çıkarmamızı sağlayan ve kanunda öngörülmüş olan belirtilerdir. Kanuni karineler, karineden hareketle ulaşılan sonucun aksinin ispat edilip edilmemesine göre aksi ispat edilebilen ve aksi ispat edilemeyen karineler olarak ikiye ayrılır. Aksi ispat edilebilen karinelere adi kanuni karineler denir. Adi kanuni karineler, ispat yükü kuralıdır ve ispatsızlığın riskini hangi tarafın taşıyacağını belirlerler. Aksi ispat edilemeyen karineler ise kesin kanuni karinelerdir. Kesin kanuni karinelerin ise tıpkı varsayımlar gibi ispat yükü ile bir ilgisi bulunmamaktadır.

Bu minvalde, Yargıtay 12. Hukuk Dairesi tarafından kısmi haciz fekkinin alacağın haricen tahsil edildiğine ilişkin oluşturduğu karine, adi kanuni karinelerdendir.

Sonuç olarak; bu konudaki içtihatlarda yer alan ifadeler kısmi haciz fekkinde tahsil harcı alınmasını yasal bir zorunlulukmuş gibi göstermektedir. Bu nedenle de uygulamada tüm kısmi haciz fekki taleplerinde tahsil harcı alınmaktadır. Ancak, kısmi haciz fekkinin alacağın haricen tahsil edildiğine ilişkin oluşturduğu karine adi kanuni karinelerden olduğundan, aksinin ispatı mümkündür. Yani tarafların taleplerinde veya beyanlarında alacağın haricen tahsil edilmediğini (örneğin; borcun ödeneceği tutarda pazarlık yapılması, beş hacizli taşınmazdan dördünün haczi baki kalmak kaydıyla satılmak ve borç ödenmek üzere yalnızca bir taşınmazdaki haczin fekki gibi) ispat etmeleri hâlinde adi kanuni karine çürütülmüş olacaktır ve böyle bir kısmi haciz fekkinden tahsil harcı alınması doğru olmayacaktır.

Alıntıdır.

Related Articles

Back to top button